15 TEMMUZ İRFANI
Yakın tarihimizin en acılı olaylardan biri, şüphesiz 15 Temmuz 2016’da ülkemizin birlik ve beraberliğine, ekonomik ve tarihi seyrine vurulmak istenen darbe girişimidir. Bu girişimin perde arkasında milletimizi vatansız ve bayraksız bırakma adına takiyye ve sinsilik üzere kurgulanmış bir yapının ülkemize bedel ödetmeye çalıştığına şahit olduk. Bu girişim siyasî, ekonomik, tarih ve sosyolojik açılardan farklı okumalara tâbi tutularak dersler çıkarmamız gereken bir süreci ifade etmektedir. Biz bu çalışmada 15 Temmuz’u, irfanî boyutu ile yani gönüllerin bir araya gelerek haksızlığın önünde bir kale gibi durulması ve Anadolu irfanının bu yanlışı önlemedeki etkisi açısından değerlendirmek istiyoruz. Evet, “Ne olmuştu da milletimiz bir anda organize olmuş, bağımsızlık, vatan, bayrak, din, millî ve manevî değerleri etrafında bütün farklılıklarından sıyrılarak birlik ve beraberliğini tesis edebilmişti?” Bu sorunun cevabını gönül dünyamızda ve bizi biz yapan manevî kodlarımızda aramanın daha doğru bir yöntem olduğunu düşünüyoruz. Gelin hep birlikte bu onurlu sürecin şifrelerini çözmeye çalışalım. 15 Temmuzun İrfanî Kodları: Anadolu İrfanının Kilometre Taşları O gece milletimiz vatanına, bayrağına, bağımsızlığına ve geleceğine yönelik tehlikeyi fark ettiği andan itibaren gönül dünyası ve manevî değerleriyle yüzleşip vatansız, bayraksız, bağımsızlığını yitirmiş ve geleceği kararmış bir şekilde yaşamayı asla kabul edemeyeceğini, bu inancı dolayısıyla canı, malı ve sahip olduğu her türlü nimeti millî ve manevî değerler uğruna feda edebileceğini gözler önüne sermek için harekete geçmiştir. Karşısında top, tüfek, tank ve mermi de olsa göğsünü bu hayâsız akına karşı siper etmekte bir an bile tereddüt etmemiştir. Burada milletimizin maddî varlığın önüne manevî hassasiyetini geçirdiğine, bir başka deyişle nefsini değil ülkesini, vatanını, bayrağını, camiini, minaresini, ezanını, hak ve adalet düşüncesini öncelediğine şahit olduk. Tıpkı Hz. Peygamber (s.a.v.) ve sahabe-i kirâm’ın (r. anhüm) dünyevî hesaplardan sıyrılıp uhrevî yatırım için canlarından ve mallarından geçtikleri gibi milletimiz de bu süreçte nefsî/kişisel çıkarını değil hasbî/Allah rızası için varlığını terk edebilme haline bürünmüştür. Gönül dünyasında yükselen “Nefse muhalefet etme.” sesine kula vererek Hakk ve adalet düşmanı bu bağdan o an sıyrılmıştır. Milletimiz, bu hissiyatını İstanbul’da Ebû Eyyûb el-Ensârî, Ankara’da Hacı Bayrâm-ı Velî, Konya’da Mevlânâ, Bursa’da Emir Sultan, Nevşehir’de Hacı Bektâş-ı Velî, Sivas’ta Abdülvehhâb-ı Gâzî, Malatya’da Somuncu Baba ile Hulûsi Efendi ve dört bir tarafını kuşatıp kendisine seslenen maneviyat erlerinin ruhânî çığlığında yakalamıştır. Milletimizin gönlünde yankılanan bu manevî çağrı dünya hayatının geçici olduğu fikriyle birleşmiş ve milletimiz “Zühd”ü yani dünyaya toplu iğne ucu kadar değer atfetmeme halini, dünyevî her şeyinden vazgeçip canını ortaya koyduğu esnada “Şehit olursam abdestsiz Rabb’imin huzuruna gitmeyeyim.” düşüncesiyle havuzlardan abdest alırken gözler önüne sermiştir. Yine vatan sevgisini imanın bir parçası kabul eden dinimizin bu konudaki telakkisini hatırlayan, şehadete gülümseyerek gitmesiyle dünyayı kendisine hayran bırakan milletimiz Hakk’ın zâtını ve emrini hatırlayarak “Zikir” sırrı ile haksızlığın karşısında bir kale gibi durmuştur. İnsanımız firkat odunu bir kenara bırakıp vuslat şarabı ile sevince gark olabilmek için “Vahdet” bilincine bürünmüş ve 15 Temmuz’u milletimizin kara gecesi yapmak isteyen odakların oyununu bu bilinç hali ile boşa çıkarmıştır. Hakk’ın isim ve sıfatlarının tecellisini her şeyde müşahede ettiği için tefrikayı, ayrışmayı ve bölünmeyi değil birliği, sevgiyi, kardeşliği ve vahdeti kurtuluş yolu olarak gören insanımız bu yolun öncülerini hatırlayıp onların manevî destekleri ile şehâdete koşarak gitmiştir. Vahdet bilinciyle şehâdete koşan Ferîdüddîn Attâr, Necmüddîn-i Kübrâ, Kafkas Kartalı Şeyh Şâmil, Çöl Aslanı Ömer Muhtar ve Sütçü İmam örneklerinde olduğu gibi. İnsanımızın 15 Temmuz’u bir zafer ve başarı hikâyesine dönüştürmesinde “Cihâd” bilincinin yani nefis, şeytan, dünya ve şeytanlaşmış insanlara karşı mücadele gayretinin tesiri de büyük olmuştur. Milletimiz bir anda, Anadolu’yu yurt edinmek için asker ve silahtan önce gönüllerin fethine gelen ahîlerin, fütüvvet ehlinin, tekke ve hankâh sahipleri gibi milletimiz de sadece nefsi ıslah konusunda cihad etmeyi/gayret etmeyi değil saplantıları, habis emelleri ve takiyyeleri ile her türlü değere saldıran gözü dönmüşlere hadlerini bildirme ruhunu kuşanmıştır. Kurşunlar arasında cesaretinden hiçbir şey kaybetmeden dolaşan ve milletimizi motive etmeye çalışan aksakallı dedemizden, defalarca tankların önüne yatarak onlara geçit vermeyen kardeşlerimize ve kendisine silah doğrultmuş kimseye yanlış yolda olduğunu ve bu hatadan dönmesini telkin eden teyzemize kadar her bir ferdimizi bu ruh hali içerisinde gördük elhamdülillah. 15 Temmuz, imtihana tâbi olan milletimizin “Kahrında hoş lütfunda hoş” tavrıyla yani “Rıza” haliyle Hakk’a yönelişinin de fotoğrafı olmuştur. İnsanımız her şeyin Hakk’tan geldiğine yönelik genlerindeki şuuru 15 Temmuz gecesi canlandırarak bu büyük imtihanı lehine olacak şekilde sonuçlandırmak için çaba ve gayret göstermiştir. Milletimiz kendisine çağlar öncesinden ulaşan, İbrâhîm-i Tennûrî’nin teslimiyeti ile hareket etmiştir: Hoştur bana senden gelen Ya hilat-ü yahut kefen Ya taze gül yahut diken Kahrında hoş lütfun da hoş. Gelse celalinden cefa Yahut cemalinden vefa İkisi de cana safa Kahrın da hoş, lütfun da hoş. Anadolu İrfânının Şahlandığı Gün “Hikmet” ve ince anlayışın yurdu olan Anadolu, bağrındaki insanını tefekkür ve tezekkür etme, diğerkâm olma ve kendisini kısıtlayan kayıtlardan kurtulma bilincine ulaştırmış ve insanımız bu bilinç haline “Anadolu İrfânı” tabirini kullanmıştır. Anadolu insanı 15 Temmuz’u gönüllerde makes bulan işte bu Anadolu irfânı ile fedakârlık, sabır, teenni, gayret ve vahdet hissiyatı sayesinde dünyada eşi benzeri görülmemiş bir kahramanlık destanına dönüştürmüştür. 15 Temmuz, insanımızın içerisinde bulunduğu zamanı hakkıyla okuyabilme “İbnü’l-vakt” veya “Ebü’l-vakt” olabilme deryasından inciler topladığı gündür. Bu deryanın misafiri olan insanımız seccadesinin başında namaz kılan, elinde tespihiyle Hakk’ı zikreden bir derviş portresinin yanında, gerektiğinde vatan, millet, bayrak, din ve kardeşliği için canını ve bütün varlığını ortaya koyan bir inci avcısına dönüşmüştür. Zaman vatana, devlete, bayrağa, millete, dine, kardeşe ve namusa sahip çıkma zamanıdır ve insanımız ölüme öldüren kahramanlar olarak bu vaktin gereğini yapmıştır. Aziz milletimiz 15 Temmuz’u irfanî birikimini kardeşlik yani “İhvân” olabilme olgunluğu ile de şahlandığı bir zaman dilimi haline getirmiştir. Bu olgunluk insanımızda kendi geleceği olduğu kadar, evladının, eşinin, komşusunun, memleketlisinin, kısacası vatan evlatlarının dünü, bugünü ve geleceği için meydanlara inme ve günlerce ne pahasına olursa olsun meydanları boş bırakmama adımı olarak karşılık bulmuştur. Netice olarak ifade etmemiz gerekirse “15 Temmuz” bize, aslî kodlarımıza döndüren bir şok yaşatmıştır. “Anadolu irfanı” denilen bu bilinç hali dağdaki çobanından devletin zirvesine kadar hepimizi aynı hedef uğrunda birleştiren bir hüviyete bürünmüştür. Bu irfan damarı, Malazgirt zaferinde, İstanbul’un fethindeki şuurda, “Çanakkale geçilmez” dedirten hissiyatta ve kurtuluş savaşımızda ecdadımızın gösterdiği fedakârlık ve gayrette bizleri buluşturduğu gibi yeniden bizleri bir araya getirmiş, nefs mücadelesi, zühd, vahdet, cihad, rıza, hikmet, ihvanlık bilinci ve vaktin gereğince hareket etme gayreti gibi birçok duyguyu gönüllerimize akıtmıştır. Anadolu irfanı, içimizdeki hainlere ve dış mihrakların kirli oyunlarına bir kez daha galip gelmiştir. Aslı mesele, Anadolu irfanının şahlanış günü olan 15 Temmuz irfanını bundan sonra her alanda tesis edebilmenin gayreti içerisinde olabilmektir. Yüce Mevlâ, 15 Temmuz şehitlerimiz başta olmak üzere canlarından Hakk rızası için geçen bütün şehitlerimize rahmet eylesin. Gazilerimizden hayatta olanlara acil şifalar, dünyasını değiştirenlere merhametiyle muamele eylesin. Millî şairimiz Mehmet Âkif’in hissiyatıyla bitirelim: Mevlâ, bu millete bir daha 15 Temmuz yaşatmasın.
Fatih ÇINAR
Yazarİmâm-ı Busûrî’nin (ö.695/1296 [?]) Hz. Peygamber (s.a.v.)’i övmek, O’nun fizikî ve ahlâkî yönlerini dile getirmek için kaleme aldığı “el-Kevâkibü’d-dürriye fî medḥi ḫayri’l-beriyye” adlı ç...
Yazar: Fatih ÇINAR
Ailemiz, gözlerimizi açtığımız ilk toplum birimidir. Okul çağına gelene kadar her şeyi ailemizden görür ve öğreniriz. Bizlerin bugünlere gelişinde, büyümemizde, gelişmemizde, eğitimimizde, velhasıl bi...
Yazar: Selçuk ALKAN
Karabağ’dan Anadolu’ya Miras Mânevî Bir Nefes:Hamza Nigârî Ve Hakîkat ÇağrısıKarabağ, insanlığa anlam arayışında rehber ve Hakk’a dâvet konusunda nice büyük ismin yetiştiği mümbit bir diyardır. Karaba...
Yazar: Fatih ÇINAR
Bayrâmî-Melâmî geleneğinin önde gelen isimlerinden olan Hâşimî Emîr Osman, XVI. yüzyılda faaliyet yürütmüş sûfîlerdendir. Hâşimî, döneminin şartları içerisinde görüşlerini bir usûl dâiresince serdetme...
Yazar: Fatih ÇINAR