Unutulmuş Bir Şair Süleyman Nesip
Unutmayı toplum olarak seviyoruz. Hafızamız ne yazık ki pek güçlü değil. Kabul edelim ki edebiyat tarihimiz unutuşlar, yok farz edişler ve nisyânlarla dolu. Bırakın isimsiz, namsız edipleri biz toplum olarak Üstad Necip Fazıl’ı bile vefâtının birinci yılında unutmuştuk. 1984 yılında Şairler Sultanımızın oğlu merhûm Mehmet Kısakürek ile Doğuş gazetesi adına röportaj yapmaya giderken “Basına küstüm daha bir yıl dolmadan babamı unuttular.” demişti. Sonra da sadece benimle mülâkat yapmayı kabul etmişti. Hafızamız niçin zayıf, neden değerlerimize sahip çıkmıyoruz? Bunun üzerinde düşünmek lâzım.
Evet, eskiden böyle bir ihmâlimiz vardı. Ama şimdi yeni yeni toparlanıyoruz, öz değerlerimize sahip çıkıyoruz. Bilhassa son 20 yıl içinde bu yönde olağanüstü çaba görülüyor. Yüzlerce şairimiz, yazarımız, sanatkârımız hakkında önemli faaliyetler, toplantılar yapıldı. Onlara dair kitaplar yayımlandı, sempozyumlar ve paneller düzenlendi. Değerlerimizi yani kendimizi yeniden keşfetmeye başladık. Umutsuzluk yok elbette, çalışıp üreteceğiz. Mademki derdimiz bu, o vakit yazımda unutulmuş bir yazara hatırlayalım. Servet-i Fünun devrinin önemli şairi Süleyman Nesip’i anlatalım.
Kaynaklarda Nasıl Geçiyor?
Ansiklopedi ve edebiyat tarihlerinde Sami Mehmed Bey veya Süleyman Paşazâde adıyla tanınan ama daha yaygın olarak Süleyman Nesip olarak bilinen şairimiz Servet-i Fünûn mensûbudur. Bu anlayışa bağlı bir kalem erbabıdır. Meşhûr “Şıpka Kahramanı” ve Dârüşşafaka’nın da kurucularından olan Müşir Süleyman Paşa’nın oğludur. Babasına olan hürmeti ve muhabbeti dolayısıyla “Süleyman Paşazâde” ismini de kullanmayı tercih etmiştir.
1866 yılında İstanbul’da doğdu. Henüz çocuk iken annesini kaybetti. Bu vefât onu hayatı boyunca büyük bir kedere sevk etti. İlk ve orta tahsilini İstanbul’da yaptı. Mekteb-i Mülkiye’ye girdi ve buradan 1889 yılında mezun oldu. 1890 senesinde henüz 24 yaşında iken Bursa İdadisi’ne müdür olarak tayin edildi. Daha sonra Bağdat İdadisi’ne gönderilmek istendi ancak müracaatı üzerine bundan vazgeçildi, tayini durduruldu. Süleyman Nesip’in babası, o yıllarda Bağdat’ta sürgündü. Yetkililerden izin aldıktan sonra babasını ziyârete gitti. Bağdat’ta iken İdâdî Müdürlüğü’ne tayini çıktı. Yıl 1891. Babasının vefât etmesi üzerine Bağdat’tan ayrıldı. 1893’te Bursa Maarif Müdürlüğü’ne nakledildi. Süleyman Nesip bundan sonra Cezayir-i Bahr-ı Sefid Maarif Müdürü (1900) ve İstanbul Maarif Müdürü (1908) oldu. 1909 senesinde Meclis-i Kebir-i Maarif üyeliğine tayin edildi. 1911’de Mekâtib-i Âliyye Müdürü oldu. Süleyman Nesip 1912’de İlm-i Terbiyye ve Tedris Müfettişliği ile birlikte Meclis-i Maarif daimi azalığına tayin edildi. Dârülfünun Müdir-i Umumiliği’ne ve 1915’te Maarif Nezâreti Telif ve Tercüme Heyeti azalığına atandı. Bu son görevinden sonra vazife almadı. 28 Eylül 1917 tarihinde fani dünyaya veda etti. Vefâtında vasiyeti üzerine Eyüpsultan Mezarlığı’nda aynı edebî gruba mensup olduğu Tevfik Fikret’in yanına defnedildi. Fikret’in kabri daha sonra Âşiyan’a nakledildi.
İyilik Hissine Sahip Şair
Babasını örnek alan ve mizaç olarak ona benzeyen, kendisine onu örnek alan Süleyman Nesip, Servet-i Fünûn edebiyat döneminde sevilen ve okunan bir şairdir. Ancak adını fazla duyuramamış, devrin meşhurları arasına girememiştir. Bu durumun hususi mizacından kaynaklandığı belirtiliyor. Zira oldukça çekingen bir yapıya sahiptir. Bir de meslekî çalışmalarına fazla zaman ayırmış, edebî mahfillerde fazla yer almamıştır. Bilhassa maarif meseleleri üzerinde mesai harcamış ve bu yolda çeşitli makaleler ve eserler kaleme almıştır. Şüphesiz bu gayreti de çok önemlidir. Ancak eğitim ve edebiyat dünyaları arasında kaldığını söyleyebiliriz. Eğitim usullerine dair çalışmalar yapmış, bu yolda tasarlayıp hazırladığı İlköğretim Yönetmeliği’ni de o kaleme almıştır. Ki o dönem için bu, büyük bir yenilik teşkil ediyordu. Süleyman Nesip’in terbiye ve pedagoji alanında telif ve tercüme çalışmaları bulunuyor. İstanbul’da muhtelif okullarda kimya, coğrafya, ahlak ve edebiyat dersleri verir.
Zengin Kültüre Sahip
Süleyman Nesip zengin bir dil ve edebiyat anlayışına, geniş bir kültüre sahip bir kalem erbabı olarak devrinde temâyüz etmiştir. Kendisini iyi yetiştirmiştir. İki Doğu, iki Batı lisanını, dört dili iyi bilir. Bunlar Arapça, Farsça, İngilizce ve Fransızcadır. Şiire çok genç yaşta başlayan Süleyman Nesip’in yayımlanmış ilk basılı manzûmesi 1893 yılındadır. Edebî sahada asıl gelişmesi ise Servet-i Fünûn dergisine mensup olduktan ve buraya yazmaya başladıktan sonra gerçekleşir. Mecmuadaki şiirlerinin konuları çocuk, ıstırap, millî hisler, kadın, aşk, fazîlet gibi mevzulardır. Lirizmi az, biraz sathî fakat samîmiyet yönü çok güçlü şiirler kaleme almıştır. Şair ve eğitimci yönleri olan Süleyman Nesip aynı zamanda iyi bir münekkittir. Ona göre “Edebiyat ve şiir hakîkati ve güzel olanı arama” sanatıdır.
Hocası Recaizâde Mahmud Ekrem’in tesirinde kalmıştır. Evlenemedi, hüzünlü, melânkolik, keder yüklü ve gamlı şiirler kaleme aldı. Arapça, Farsça, İngilizce ve Fransızcayı iyi bilen Süleyman Nesip bu dillerde bazı eserleri Türkçeye aktarmıştır. Kaleme aldığı bütün şiirlerin kesin sayısı bilinmemekle birlikte 110 civarında olduğu ifade ediliyor. Bu şiirlerden üçü hece ile yazılmışken geri kalanı tamamen aruzla kaleme alınmıştır. Adına ilk defa 1893’te rastlanıyor ve ilk şiirleri de bu dönemde neşrediliyor. Bu şiirlerinde çocuk sevgisi, eğitim konuları, aile hasreti gibi temalar da vardır. Örnek çocuk ve örnek aile üzerinde durur. Ayrıca şiirlerinde dünyadaki teknik gelişmelerden ve bilim araştırmalarından da bahseder.
Şafak Kıraathanesi’nde
Süleyman Nesip, Bâbıâli’deki edebiyatçıların müdâvimi olduğu kahvelere gider ve kalem arkadaşlarıyla sohbet eder. Meşhûr “Şafak Kıraathanesi”ne devam edenler arasında İbnürreşat, Abdülhalim Memduh, Abdülhak Hâmid, Namık Kemal, Recaizâde Mahmud Ekrem ve Sami Paşazâde Sezai gibi devrin meşhûr simaları da bulunuyor. Ali Kemal, Fehim, İzmirli Şefik, Leskofçalı Hayreddin, Faik, Halil Edip ve Ahmet Rasim de ara sıra bu mekâna uğrar. Recaizâde-Muallim Naci arasındaki edebî tartışmada Ekrem’in yanında durmakla birlikte Muallim Naci’nin temsil ettiği eski, yani klâsik şiire de asla uzak durmamıştır. Ona göre önemli olan edebî eserin iyi kaleme alınmasıdır. Bu hem şiir hem de nesir için geçerlidir.
Hayırsever Bir Edebiyatçı
Çocukken kabakulak hastalığına yakalanan ve ömrü boyunca işitme kabiliyeti zayıf olan şairin iyilik yapma duygusu hayatı boyunca egemen olmuştur. Süleyman Nesip örneğine az rastlanan bir iyilik dünyasına sahiptir. Yetim çocuklarının korunması ve okutulması gayesiyle kurulan Darüşşafaka’nın kurucularından olan, babasını örnek alan Süleyman Nesip hayatı boyunca kazancının büyük bir kısmını ihtiyaç sahibi çocuklara, bilhassa yetim ve öksüz çocuklara infak etmiştir. Bekâr bir hayatı yaşadığı için gelirinin büyük bir kısmını fakir fukaraya vermiş, çevresindeki ihtiyaç sahiplerini korumuştur.
Hakkındaki İlk Kitap
Süleyman Nesip hakkındaki ilk kitap vefâtından sonra hazırlanıp yayımlandı. Bir heyet tarafından şiir ve nesirleri gazete ve dergilerden toplanıp bir araya getirildi. Nail Reşad’ın önsözü ile hazırlanan kitap, Süleyman Paşazâde Sâmî Bey-Külliyât-ı Âsâr ve İhtisâsat adıyla 1918 yılında neşredildi.
Süleyman Nesip’in meslekî olarak hazırladığı birkaç eseri vardır. Cezayir-i Bahr-i Sefid’de (odos) iken hazırladığı çocuk pedagojisine dair kitabı 1907 yılında İlm-i Terbiye-i Etfal (Çocukların Terbiye İlmi) adıyla neşredildi. Fröbel ve Pestalozzi Usullerinde Talim ve Terbiye Dersleri (1914). Babasının hayatına, İkinci Abdühamid tarafından yaptırılan muhakemesine ve o devrin siyâsî hadiselerine dair bir eseri daha vardır. Bu da babasının hayatına dair olan kitaptır. 1912 yılında yayımlanan eserin adı, Süleyman Paşa Muhakemesi’dir. Pedagojik çalışmaları arasında hazırladığı Kant ve Fichte Terbiye Meselesi adlı eseri yarım kaldı. Ne yazık ki basılamayan ve yarım kalan bir diğer eseri de Muhtasar Kâmûs-ı Felsefe’dir.
Süleyman Nesip hakkında Dergâh Yayınları’nın Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi ile Atilla Özkırımlı’nın Türk Edebiyatı Ansiklopedisi’nde bilgi vardır. Ayrıca İbnülemin Mahmud Kemâl İnal’ın Son Asır Türk Şairleri eseri ile Kenan Akyüz’ün Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi’nde de malûmat bulunuyor. Ruşen Eşref Ünaydın’ın ise Geçmiş Günler kitabında “Süleyman Paşazâde Sâmi Bey” diye bir yazısı bulunuyor. Bazı ansiklopedilerde, edebiyat tarihlerinde ve yazar sözlüklerinde kısa bilgiler olsa da Süleyman Nesip hakkında etraflı, doyurucu bilgiye rastlanamamaktadır. Bu boşluk, edebiyat tarihimizdeki eksiklik, bir an önce giderilmelidir.
Eyüpsultan’da Andık
Edebiyat dünyamızda ihmal edilen Süleyman Nesip hakkında 7 Eylül 2025 Pazar günü bir anma toplantısı düzenledik. Yeni Dünya Vakfı’nda geçen yıl başlatılan “Eyüpsultan’ın Ebedî Sakinleri” toplantılarının 64’ncüsü Süleyman Nesip’e ayrıldı. Edebiyatçı yazar Mustafa Aydın, edibimizin hayatını, sanatını, şiir dünyasını, hakkında yazılanlar ve eserlerini mükemmel bir şekilde dile getirdi. Toplantıdan önce Süleyman Nesip’in Eyüpsultan’da bulunduğu belirtilen mezarını aradık. Ne yazık ki tam yerini bulamadık. Hakkında hiç toplantı yapılmadığı için kabir de büyük ihtimalle bugüne kadar ziyâret edilmemişti. Çoluk çocuğu da olmadığı için bu nisyâna terkedilmişti. Benim nâçizâne kanaatim şudur ki: Asaf Hâlet Çelebi, Ziya Osman Saba gibi dinî duyguları yüksek olan Süleyman Nesip de belki bu yönü yüzünden ihmâl edilmiş, hakkında hiçbir çalışma yapılmamıştır.
Süleyman Nesip, Sami Mehmed Bey ve Süleyman Paşazâde isimlerini eserlerinde kullanan edebiyatçımız hakkında ciddî bir neşriyat yapılması, şiirleri, nesirleri ve tercümelerinin yeniden ele anılıp ilmî bir yayınlarının yapılması gerekiyor. Edebiyat-ı Cedide yani Servet-i Fünûn grubu içinde gölgede kalmış, unutulmuş olan Süleyman Nesip’in edebiyat dünyasında yeniden gündeme gelmesi, hisleri, idealleri, fikirleri ve eserleriyle okunması ve ele alınması gerekiyor. Eyüpsultan’da gerçekleştirdiğimiz ve büyük ilgi çeken ilk toplantı belki de bu konuda bir başlangıç olur. Üniversite çevrelerinde daha geniş katılımlı paneller ve sempozyumlar düzenlenebilir. Yunus Emre Atabay’ın Gazi Üniversitesi’nde yaptığı “Süleyman Paşazâde Sami Bey (Süleyman Nesip)” tezi önemlidir. Edebiyatçımız hakkındaki en teferruatlı çalışma ise Salim Durukoğlu tarafından 1999 yılında yapılan “Süleyman Nesip/Süleyman Paşazade Sami Bey Hayatı Edebî Kişiliği Şiirleri” adlı yüksek lisans tezidir. Ki bu çalışma daha sonra Kültür Bakanlığı tarafından kitap olarak yayımlandı. Ancak bu araştırma ve çalışmalar yine de yetmez. Yeni araştırmaların yapılması, tezlerin hazırlanması ve biyografik kitapların kaleme alınması gerekiyor. Belki de bu alâka, yayıncıların da dikkatini çekebilir ve unutulmuş bir edebiyatçımızın daha eserleri yeniden yayımlanıp kültür hayatımıza kazandırılabilir. Süleyman Nesip’e Allah’tan rahmet dilerken yazımı, şairimizin “Seninle” isimli şiiriyle nihayete erdiriyorum:
Tebâüd eyleyerek dâima hakikatten,
Seninle ben yaşarım bir hayal-ı hülyâda,
Seninle mest olarak böyle mahremiyetten
Güler saadet-i ömrüm bütün bir rü’yâda
Seninle pîş-i hayâlimde inkişâf eyler
Ezellerin bütün envâr-ı ibtisâmâtı;
Senin güzer-geh-i nurunda titreşir ve söner
Seherlerin bütün emvâc-ı irtisâmâtı
Seninle nâ-mütenâhiye doğru yükselerek,
Bütün hakâyıka rağmen, mukarrib ü yek-rûh,
Uçar, uçar giderim; sonra münkesir, mecruh
Düşer, düşer, düşerim. Böyle yükselip düşmek,
Budur medârı hayâtım… gelir misin, güzelim,
Bugün de arş-ı hayâlâta doğru yükselelim?..
Mehmet Nuri YARDIM
YazarŞehirlerimizin, ilçelerimizin, kasaba ve köylerimizin kültürel zabıt kâtipleri vardır. Onlar yaşadıkları toprakları çok sever, bu topraklardan ayrılmaz, mevcut birikimi gün ışığına çıkarmak için gece ...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Yıllardan beri Filistinlileri soykırıma tabi tutan İsrail, Gazze’yi haftalardır acımasızca bombalıyor. Dünyanın gözü önünde evlerini, camilerini, hastanelerini hedef alarak çocukları, kadınları, yaşlı...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Kıbrıs bizim neyimiz olur? Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti diyoruz ama güzel ada Kıbrıs, bütünüyle düne kadar bizim değil miydi? Karadeniz’de Kırım Yarımadası, Akdeniz’de Kıbrıs Adası bizim ileri karako...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Şehri lâtif kılan şey nedir? Tarihi mi? Kurulduğu mekân mı? Doğal güzellikleri mi? Havası, suyu mu? Mâbetleri, mimarî yapısı, köprüleri veya çeşmeleri… Nesi? Hangi yönü?Elbette bütün bunlar ve burada ...
Yazar: Bilal KEMİKLİ