TOPLUMSAL DEĞERLERE SAYGI
Millet; Türkçede, ulus, topluluk, halk, İslâm’da ise din, ümmet cemaat vb. anlamlara gelir. Millet, devleti oluşturan üç temel yapı (vatan, millet, otorite)’dan biridir. Sıradan halk yığınları, ortak dil, din, vatan, tarih, gelenek, kültür ve ideal etrafında kenetlendiğinde millet olurlar. Millî birliği sağladıktan sonra bunu korumak ve devam ettirmek için de milletin bilinçlenmesi ve millî birliği tehdit eden unsurlara karşı uyanık olunması gerekir. Bir millet, sahip olduğu değerlerle ayakta durur ve güç kazanır. Türk milletinin değerleri, İslâm inancı, İslâm ahlakı ve bunların yorumu ve tecrübe ile oluşturduğu örf, âdet ve gelenekleridir. Dinî ve geleneksel değerler kaybolursa yerini günümüzde dünya çapında egemen kültür olan Batı’nın değerleri alır. Bu da fertlerin ve toplumun yabancılaşmasını beraberinde getirir. Öz değerlerine yabancılaşanların milletiyle aidiyet bağı kopar. İstanbul’un fethini bütün tarihçiler Orta Çağ’ın kapanması ve Yeni Çağ’ın başlamasında milat kabul ederken, milletine yabancılaşmış bazı kesimler, “Zulüm 1453’te başladı.” diyebilmektedir. Bu sözü bir Batılı söylemiş olsa anlaşılır. Ne var ki, bu milletin yabancılaşmış yitik evlatları, İslam’a Batılılardan daha çok düşman hale gelmişlerdir. Medenî bir insan, inanmasa da içinde yaşadığı toplumun değerlerine saygı gösterir. Avrupa’ya para kazanmak için giden ve oraya yerleşen Türkiyeli yakınlarımız, yaklaşık 60 yıldır Avrupa ülkelerinde yaşamaktadırlar. Çoğu bir yandan kendi millî kimliğini korumaya çalışırken diğer yandan içinde yaşadığı toplumun değerlerine saygı gösterir ve onlarla çatışmayı aklından bile geçirmez. Ne var ki ülkemizdeki sözüm ona çağdaş yaşamı tercih edenler, fütursuzca, bu milletin 1000 yılı aşkın bir süredir taşıdığı değerlere dil uzatabilmektedir. Bu şekilde onlar, şeklen çağdaş görünse de, asla medeni olamadıklarını da ortaya koymuş olmaktadırlar. İbni Haldun, zayıf toplumların yenik düştüğü milletleri ve hâkim kültürleri taklit etmeye başladığını, böylece onlar gibi güçlü olacağını zannettiğini söyler. Bu büyük büyük bir çelişkidir. Taklitçiler, hiçbir zaman taklit ettikleri gibi olamaz, kendileri de olamazlar. Orta Çağ’da da bazı Avrupalı bilim adamlarının Müslüman âlimleri taklit ederek başlarına sarık sardığı görülmüştür. Toplumda saygın bir yer edinmek isteyenler, içinde yaşadığı toplumla uyum içinde olmak durumundadır. Özellikle topluma hizmet etme konumunda olanlar, toplumun değerlerini, beklentilerini, hassas noktalarını iyi bilmeli ve sinir uçlarına dokunmamalıdır. Bu millet inancına, ezanına, mabedine, vatanına, diline, toprağına, bayrağına, iffetine ve namusuna büyük önem verir. Farklı inançlara da saygı duyar ve onlardan da saygı bekler. Millet olmayı başaramamış, manevî değerler etrafında kenetlenememiş olan toplumlar, hâkim kültürler içinde asimile olup giderler. İlk Müslüman toplumlardan olan İtil Bulgarlarının şu anki durumu ortadadır. Başka bir memlekete gidenlerin isminden çok, ait olduğu millet önem arz eder ve o, bulunduğu ülkede, ülkesinin temsilcisi konumunda olur. Bu sebeple toplumun değerlerini bilmek ve saygı göstermek, adımızı bilmek kadar önemlidir.
Emine Büşra YÜKSEL
YazarEdep ve ahlak, dinimizin özünü teşkil etmektedir. İnsanı süfli bir hayattan, pespaye bir kişilikten kâmil insan seviyesine yükselten nitelik edep ve ahlaktır. Çocuklar, edep ve ahlaka dair temel bilgi...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Eğitim, her yerde ve her zaman hayat boyu devam eden bir gelişme sürecidir. Gelişmeye açık olan insanlar, kendilerinden daha bilgili ve tecrübeli olan kimselerden bilmediklerini öğrenirler ve yanlış b...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Allah, tabii varlık âlemini, kâinatı ve onun içinde yer alan canlı ve cansız bütün varlıkları bir ölçüye göre yaratmıştır; Allah’ın düzeninde kaos olmaz. Allah, yaratılıştaki mükemmelliğin ve ahengin ...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Okumayı, araştırmayı bir külfet olarak gören insanımız, hâlâ Kur’an mucizesindeki şifayı alamamış ve tadamamıştır. Sandıklarda en nadide kumaşların içinde veya kitapsız kütüphane raflarının üstünde du...
Yazar: Muammer YILMAZ