Anadolu İrfanı
Anadolu irfanı; Anadolu’da oluşan ve çevreye yayılan İslâm dini menşeli bilgece düşünce ve yaklaşımdır, tarihten günümüze tevarüs edilen bir bilgelik mirasıdır. Anadolu Müslümanlarının dinden beslenerek geliştirdikleri duygu, düşünce ve geleneklere, edindikleri tecrübelere, benimsedikleri yaklaşımlara kısaca irfan ya da ma’rifet denilmektedir. Bu birikime sahip olanlara arif, bu birikimin gelecek nesillere aktarılması için yapılan eğitim ve öğretim modeline de “maarif” denilir.
Milli Eğitim Bakanlığı 2024 yılında eğitim ve öğretim müfredatında köklü bir değişim yapmış, Anadolu irfanını referans alarak geliştirdikleri yeni bir eğitim modelini “maarif modeli” olarak adlandırmışlardır. Bu modelle Milli Eğitim’in yeni nesilleri; tarihi, kültürü, medeniyeti ve köklü manevi değerleriyle barışık olarak yetiştirmeyi hedeflediği anlaşılmaktadır.
Ziya Gökalp kültürü, Türkçe’de ekin anlamına gelen Arapça “hars” kelimesiyle açıklamakta ve kültüre daha çok maddî ve seküler anlamlar yüklemektedir. Cemil Meriç, Gökalp’ın bu tanımlamasına karşı çıkmış, kültürün bizde bir karşılığının olmadığını söylemiş, kültürün bir dengi değil de alternatifi olan “irfan”a vurgu yapmıştır.
C. Meriç’e göre irfan, bütün faydalı düşünceleri birleştiren, ayırmayan, kucaklayan bir mefkûredir. O’na göre irfan; bir nefis terbiyesi, kemalâta açılan kapı, değerleri dinî ve dünyevi olarak ayırmayan, insanı insan yapan bir anlayıştır. Batı, kültürün vatanıdır; irfan ise Doğu’nun (Cemil Meriç, Kültürden İrfan’a, İstanbul: İletişim Yayınları, 2017, s. 33).
İrfan, vahyin rehberliğinde oluşan sezgisel ve duygusal bilgidir. İrfanî bilgelik, duygusallığı ile Batı’nın rasyonalizminden, vahiy referanslı olması itibarıyla da Uzak Doğu’nun hurafelerinden ve batıl inançlarından ayrılır. İrfan, Anadolu insanını erdemli yapan köklü geleneksel düşünce ve anlayıştır.
İrfan, hikmet kavramıyla aynı anlam alanında yer almaktadır. Hikmet; bir işin iç yüzüne vâkıf olmak, bir şeyin varoluş sebebini ve nihai hedefini idrak etmek olarak beyan edilir. İslâm kültür tarihinde felsefeye başlangıçta hikmet denilmekteydi.
Anadolu irfanı, sadece Anadolu ve Türkiye ile sınırlı değildir. Orta Asya’dan Balkanlara kadar geniş bir coğrafyayı kapsamaktadır. Anadolu irfanının özünde tasavvufî düşünce, yaşantı ve bakış açısı vardır. Anadolu irfanı, Nakşî, Kadirî ve Bektaşî öğretilerle oluşmuş engin bilgi ve tecrübe hazinesidir.
Fütüvvet ahlakı, İslâm dininin evrensel prensipleri çerçevesinde iyi olan şeyleri yapma ve kötü olan her şeyden uzak durma esasından hareketle ahlaklı bir toplum inşa etme anlayışıdır. Bu anlayışı Anadolu’da Ahilik teşkilatı, çıraklara meslek edindirmeye çalışırken esnaf ve sanatkâr adaylarına eğitim yoluyla benimsetmeye çalışmıştır.
Anadolu irfanındaki birleştirici unsurların etkisiyle bu bölgede, Orta Doğu’da ya da başka bölgelerde olduğu gibi iç savaşlar yaşanmamaktadır. Dış mihraklar, Türkiye’de geçmişte ve günümüzde Türk-Kürt, Alevî-Sünnî, laik-antilaikler arasında çatışma çıkarmayı birkaç defa denemiş olsalar da çok şükür muvaffak olamamışlardır.
Çünkü Anadolu’da yaygın olan Sünnî-Maturidî ve Nakşî öğreti, insanlara birlik ve beraberlikten yana olmayı, fitneden kaçınmayı telkin eder. Ehl-i sünnetin, “Başınızdaki Habeşli bir köle dahi olsa Allah’ın emriyle hükmettiği sürece ona itaat edin.” mealindeki hadis-i şerifi devlet vatandaş ilişkilerinde esas alması, ülkede yaşanabilecek iç isyanları asgariye indirmektedir. Zaman zaman bazı gruplar çeşitli bahanelerle isyana kalkışsa bile halk desteği bulamamaktadır.
Anadolu irfanını teorik olarak derli toplu anlatan bir kitaba rastlayamadık. Bu irfanın net bir tanımından bahsetmek de zordur. Söz konusu irfan, başta Anadolu olmak üzere ecdadın tarihte etkin olduğu ve eser bıraktığı coğrafyalarda yaşayan halk üzerinde yapılan sosyolojik araştırmalarla ortaya çıkmaktadır. Anadolu irfanı, Türk İslâm edebiyatının ürünleri olan hikâyelerde, menkıbelerde, divanlarda, şiirlerde, destanlarda, mersiyelerde ve özdeyişlerde mündemiçtir. Şair;
A benim bahtı yârim/ Gönlümün tahtı yârim,
Yüzünde göz izi var/ Sana kim baktı yârim.
derken sevdiğini yüzündeki göz izini kıskanmaktadır. İşte bu irfandır.
Şair Necip Fazıl Kısakürek de;
Utanırdı burnunu göstermekten sütninem,
Kızımın gösterdiği kefen bezine mahrem.
derken Anadolu kadınındaki hayâya ve irfana dikkat çekmekte, Anadolu irfanı ile bu irfanın yer almadığı seküler toplumdaki hayâsızlık arasında bir karşılaştırma yapmaktadır.
Bir gün Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethinden önce Edirne’de tebdil-i kıyafet sabah saatlerinde bir esnaftan bir şey satın alır. Sultan, bir başka ürün daha satın almak istediğinde “Ben bugün yeteri kadar kazanç sağladım, karşı komşum henüz siftah yapmadı; o ürünü de oradan alın.” diyen esnafın agâh ve diğerkâm duruşudur Anadolu irfanı.
Anadolu’da birçok etnik unsurdan bahsedilse bile Anadolu irfanı bütün unsurları irfan çınarı altında toplamakta, kaynaştırmakta son tahlilde çoğu unsur kendisini Müslüman Türk olarak ifade etmektedir. Bu da Anadolu irfanının birleştirici gücünü göstermektedir. Bu anlayış, Anadolu insanını gittiği yabancı ülkelerde asimile olmaktan da kısmen korumaktadır.
Emine Büşra YÜKSEL
YazarMüşâvir: Kendisine Danışılan (s.a.v.)Sevgili Peygamberimiz’in mübarek ism-i şeriflerinden biri de “Müşâvir”dir.İslâm dini, istişareyi yalnızca önerilen bir davranış biçimi değil, aynı zamanda toplumsa...
Yazar: Editör
Kâinat, Allah’ın varlığının ve kudretinin en büyük delilidir ve Allah’ın belli bir gaye için yarattığı eserler bütünüdür. Allah hiçbir şeyi boşuna yaratmamıştır. Tabiatta her varlığın bir görevi ve gö...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Gelenek ve görenekler; toplumda asırlardır yapılagelen, toplumun çoğunluğu tarafından benimsendiği için kuşaktan kuşağa aktarılan, bireyleri psikolojik olarak uymaya zorlayan, uymayanı ayıplayan kültü...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Sultan V. Murad’ın Meyl-i Servet Kadın’dan dünyaya gelen kızıdır. 2 Ağustos 1875 tarihinde Dolmabahçe Sarayı’nda doğmuştur. Henüz 2 yaşını idrak ediyorken babası Sultan Murad’ın tahttan inmek mecburiy...
Yazar: Bengisu HAYAT