GÖNÜLDE DOĞSA ÂSÂR-I MUHABBET
“Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının; çünkü bazı zanlar günahtır. Gizlilikleri araştırmayın, birbirinizin gıybetini yapmayın; herhangi biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Bak, bundan tiksindiniz! Allah’a itaatsizlikten de sakının. Allah, tövbeleri çokça kabul etmektedir, rahmeti sonsuzdur.” Hucurat Suresi 12. ayetin mealini DİB bu şekilde yapıyor. Allahu Zülcelal Hazretleri, bu ayette; suizandan, kul hakkına yol açan meraktan ve arkasından onun hoşlanmayacağı şekilde konuşmak olan gıybetten sakınmamızı öğütlüyor ve bunu ölmüş kardeşinin etini yemeğe benzetiyor. Gıybet, hepimizin farkında olarak ya da olmadan yaptığımız ve en kolay şekilde günaha girmemize sebep olan kötü bir davranış. Kur’an’da, Hucurat Suresi’nden başka, En’am, Kaf, Mü’minun, İsra, Kasas gibi surelerde ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in birçok hadisinde yer alır. Ashab-ı Kiram Efendilerimiz, Peygamberimiz (s.a.v.)’e, “Arkasından konuştuklarımız gerçekten o kişide varsa da gıybet olur mu?” diye sorduklarında Peygamberimiz “Söyledikleriniz onda varsa gıybet olur. Yoksa zaten iftira atmış olursunuz.” buyurmuştur. Allah (c.c.), ayet-i kerimede ayrıca, gizliliklerin araştırılmaması ve suizanda bulunulmamasını da öğütlüyor. İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak Hazretleri bir sohbetlerinde; “Suizanda bulunmak cinayettir.” diyerek ihvanlarını bu kötü davranıştan korumak adına, günahın büyüklüğüne dikkati çekiyor. Tüm bunları söyledikten sonra, kendimize şöyle bir bakarsak, ne yazık ki gıybet yapmadan geçirdiğimiz tek bir günün bile olmadığını görürüz. Mesela televizyon izlerken, gördüğümüz her insan hakkında öyle ya da böyle bir yorumda bulunuyoruz ve bu bizim onun hakkına girmemize neden oluyor. Kul hakkı da, diğer bütün günahlar gibi kalplerdeki muhabbeti azaltıyor. Değil mi ki; Allahu Zülcelal Hazretleri Zariyat Suresi 56. ayette, mealen, “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” buyuruyor, o zaman kulluk borçlarımızı yerine getirirken imanımızdan aldığımız iştiyak ve muhabbetle ibadetlerimizi yapabilmeliyiz. Burada ibadet derken dar manada, İslâm’ın beş şartında belirtilen namaz, oruç, hac, zekât, kelime-i şehadet getirme akıllara gelebilir. Asıl olarak ibadet, TDV’nin İslâm Ansiklopedisi’nde yer alan tanımıyla, boyun eğme, alçak gönüllülük, itaat, kulluk, tapınma, tapma, dinî bir terim olarak da insanın Allah’a saygı, sevgi ve itaatini göstermek, O’nun hoşnutluğunu kazanmak niyetiyle ortaya koyduğu belirli tutum ve gerçekleştirdiği davranışlar için kullanılır. Tanım bu şekilde devam ederken sanırım, burada bizi en çok etkileyen kulun Rabb’ine olan muhabbetini gösteren saygı, sevgi ve itaat ve onun rızasını kazanma gayreti olmalıdır. İslâm’ın beş şartı olan namaz, oruç, hac, zekât, kelime-i şahadet de bu gayret ile yapıldığında, Allah’a layık bir amel haline döner. Bezm-i Elest’te Cenab-ı Allah “Ben sizin Rabb’iniz değil miyim?” diye sorduğunda, “Evet, sen bizim Rabb’imizsin.” diyerek başladığımız bu yolculukta, imanımızın verdiği saygı, sevgi ve itaatten hâsıl olan muhabbetin tadına varmak ve Allah’a kul olma serüvenimizde bu muhabbetle H. Hamideddin Ateş Efendi’nin “Dilinde güller açanın, gönlü gülistan olur.” sözlerindeki manaya ermek en büyük duamızdır.
Raziye SAĞLAM
YazarHer milletin, her topluluğun ve her ailenin kendisine ışık tutan, birlik ve beraberliğini sağlayan ortak değerleri vardır. Bu değerler, onların birlik ve beraberliğini sağladığı gibi, onlar için aynı ...
Yazar: Eşref BOLUKÇU
Tatil mevsimi nedeniyle yurt içi ve yurt dışı seyahatlerin arttığı bir dönemdeyiz. Ben de seyahat etmeyi çok severim. Çünkü benim için seyahat etmek, gezip gördüğüm yerlerde Allah’ın nimetlerini düşün...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Kitabın adı: Anne ve Bebeğin Bakımı Yazarı: Dr. Ömer Turgutalp Kadıoğlu Yayınevi: Damla Yayınevi Yayın yeri ve yılı: İstanbul/2010 Sayfa sayısı: 255 Yaş aralığı: 14 İşlenen konular:...
Yazar: Sait ÖZER
Sultan II. Mahmud’un eşi, Sultan Abdülmecid’in annesidir. Eski hayatıyla ilgili sağlam ve tatminkâr bir malumat yoktur. Doğum yeri ve tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Küçük yaşta Osmanlı sarayına ...
Yazar: Zühal ÇOLAK