Şemseddîn Sivâsî Hazretleri: Güzel Bir Menkıbe
Künyesi “Ebû’s-Sena”; lâkabı “Şemseddîn”; asıl ismi “Ahmed”; mahlâsı “Şemsî”dir. Esmer olmasından dolayı “Kara Şems” olarak şöhret bulmuştur. 1519 senesinde Tokat'in Zile ilçesinde doğmuş, 1597 senesinde Sivas'ta vefât etmiştir. Sivas'ta Meydan Camii avlusunda medfûn olup, Kabri ziyârete açıktır.
Eğri Seferi ve Haçova Meydan Savaşı
Sultan III. Mehmed Han'la birlikte Eğri Seferine gitmiştir. Eğri seferiyle ilgili olarak talebelerinden Derviş Recep şöyle nakleder: "Şemseddîn Sivâsî bir gün bu fakiri odalarına çağırıp: "Din düşmanlarının, sınırlardaki Müslümanlara baskı ve zulümleri haddinden fazla artmış, tahammül edilemez hâl almıştır. İçimde onlara karşı sefere gitme arzusu belirdi." buyurdu. Bu sözü üzerine, ihtiyar olduklarını, zayıf, bünyelerinin sefere çıkmaya engel olacağını ve bu hususa dair padişahtan da herhangi bir haber gelmediğini söyledim. Bunun üzerine; "Bize işaret ve tembih olundu ki; ‘Sefer hazırlıklarını tamamla! Fetih ve zafer senin için mukarrerdir.’ dedi. Ben de; ‘Şüphesiz ben sâdece hak dine boyun eğip, yüzümü, gökleri ve yeri yaratmış olan Allah'a çevirdim ve ben O'na ortak koşanlardan (müşriklerden) değilim.’ mealindeki ayeti okudum.”
Çok geçmeden III. Mehmed Han, Osmanlı padişahı oldu. Şemseddîn Sivâsî Hazretleri, altı deve, altı katır ve kendi için de bir at satın alıp sefer hazırlığını tamamladı. Sivas'ta medfûn bulunan Gâzi Abdülvehhâb'ın sancağını yanlarına alıp, Ayasofya yakınındaki Kapı Ağası dergâhında bulunan Koca Şeyh'e verdi. Bütün sefer hazırlıkları tamam olunca, mübarek bir günde, her türlü erzak ve mühimmat hayvanlara yüklendi. Bütün şehir ahalisi Şemseddîn Sivâsî'yi uğurlamak üzere toplandı. Beklerken bir kapıcı başı acele ile gelip, padişahtan Eğri Seferine katılmak üzere davet geldiğini belirten fermanı okudu. Bunun üzerine Şeyh Şemseddîn Sivâsî Hazretleri; "İşittik ve itaat ettik. Zaten biz iki senedir hazırdık. Bismillah, hemen gidelim." diye el kaldırıp duâ buyurdu. Oradaki topluluk duâya âmin deyip, gözyaşları arasında uğurladılar. Uzun yolculuktan sonra Üsküdar'a geldiler. Henüz genç olan, Azîz Mahmûd Hüdâyî onu karşılayıp, ellerini öptü. Şeyh Şemseddîn Sivâsî, Aziz Mahmud Hüdâyî'ye; "Oğlum siz yegânesiniz. Bugünden sonra çok yükselirsiniz." diye duâ edip, ileride çok büyük bir velî olacağını müjdeledi. O gece sabaha kadar birlikte sohbet ettiler. Sohbet esnasında Azîz Mahmûd Hüdâyî; "Yaşınız seksene ulaşmış, vücudunuz da zayıftır. Kendinize eziyet etmeseniz, çünkü her an nefsiniz ile büyük cihattasınız." diyerek seferden alıkoymak istedi. Bu sözüne cevaben; "Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v.)’in bütün emirlerine de uymak lâzımdır. Büyük cihadı yaptık. Ancak küçük cihat kalmıştı. Bu emirlerine uymak isteriz." buyurdu.
Şemseddîn Sivâsî Hazretleri ve III. Mehmed Han Seferde
Üsküdar'da üç gün kaldıktan sonra, dördüncü gün, padişah tarafından gönderilen bir kadırga ile İstanbul’a geçip, Ayasofya yakınında bir yere yerleştirildi. Daha sonra Sinan Paşa köşküne, Padişah Sultan III. Mehmed Han tarafından davet edildi. Uzun müddet sohbette bulundular. Bu sohbette Şeyhülislâm Sâdeddin Efendi de hazır bulundu. Sohbet esnasında padişah, Şemseddîn Sivâsî’ye; "Tarafımızdan sizi sefere davet etmek üzere gönderilen kapıcı başımız sizi yola çıkmak üzere hazır bulmuş hazırlıklı olduğunuza göre, bu işin sonunda ne olacağını bilirsiniz. O hâlde bizi müjde işaretinizle sevindirip, neticeden haber vermenizi isteriz." dedi. Bunun üzerine Şemseddîn Sivâsî; "Hadis-i şerifte; ‘Amellerin en fazîletlisi, mü’minleri sevindirmektir.’ buyruldu. Malûmunuz ola ki; Eğri Zaferi biraz zahmet çektikten sonra müyesser olacak. Düşman yenik ve perişan olacaktır. Hatırınızı hoş tutun." müjdesini verdi. Şemseddîn Sivâsî Hazretleri’nin bu cevabına sevinen padişah, kendi üzerindeki samur kürkü ona giydirdi. Ayrıca kapıcılar kethüdası Mehmed Ağa vasıtasıyla, iki yüz altın sikke, dervişlerine de yüz altın sikke ihsan edip; "Bunlar helâl malımızdır. Kabul buyursunlar." dedi. Şeyh Şemseddîn Sivâsî Hazretleri; "Allahu Teâlâ’nın emri üzere kimseye sû-i zannetmemeli, hüsnü-i zan’da bulunmalıdır. Kimseyi araştırmak ve teftiş etmeğe vazifeli değiliz. Tasavvufta da her geleni Allahu Teâlâ’dan gelmiş bilip, hediyeleri ve ihsanları kabul etmek gerekir." buyurdu.
Birkaç gün sonra İstanbul'da kaldıktan sonra, padişah ve orduyla birlikte yola çıkıp, Eğri Kalesi önlerine ulaştılar. Kale kolay fethedilip, harap olan şeyler tamir edildi. Ancak asıl düşman askerlerinin, kale yakınlarında bir başka yerde olduğu öğrenilince, ordugâh, düşmanın karşısına nakledildi. Rivâyet edilir ki yedi yüz bin kişilik bir orduydu. İslâm ordusuyla küffar ordusu karşılaştı. İslâm ordusunda bozgun ve firar baş gösterdi. Padişah III. Mehmed Han, yerinden hareket etmeyip; "Ey Rabb’imiz! Üzerimize bol bol sabır ver. Ayaklarımıza kuvvet ve sebat ver, bizi kâfirler kavmi üzerine muzaffer kıl.” mealindeki âyet-i okudu. Padişahın yanında şeyhülislâm, kazaskerler, şeyhler ve bazı vazifeliler hâricinde kimse kalmadı. Hazine ve cephanelik düşman tarafından zapt edildi. Bu firar ve bozgun üzerine her şeyin bittiğini zanneden padişah, Şemseddîn Sivâsî Hazretleri’ni çağırıp; "Söylediklerinizin tersi vâkı oldu." deyince, Şemseddîn Sivâsî; "Padişahım, söylediklerimiz doğrudur. Kâfirin hezimete uğramasına yarım saat kalmıştır. Şu anda bir kuvvet sahibi tasarruf için ortaya çıkmak üzeredir. Bu an fethin başlangıç ânıdır. Hatırınızı hoş tutunuz." diye cevap verdi. Sultan Mehmed, Peygamber Efendimiz’in hırkasına bürünür ve imdad-ı ilâhî için yalvarır. Bu arada sağ cenah tamamen dağılır ve Haçlılar ordugâhı yağmalamaya başlarlar. Hatta cephane sandıklarının üstüne çıkarlar.
Yamakların Çırakların Çıkışı
Haçlılar çadırlara girerler ve askerimizde panik başlar. Hoca Saadettin kargaşanın ortasına koşar. Geri hizmetlere bakan aşçı, yamak, deveci, katırcı takımını toplar ve Haçlılara tava, kepçe, kamçı, değnek öyle bir saldırırlar ki, bir anda kavganın seyri değişir. Nitekim Çağalazade komutasındaki süvariler pusudan çıkar, hücuma geçerler. Osmanlı’nın sağ kolunu bozan düşmanı bataklıklara sokarak helâk ederler. Haçlılar bu savaşta tam 50.000 seçme askerini kaybeder. Silahları ve hazineleri Osmanlıların eline geçer. Tarihçi Hammer sebep ve neticelerini ortaya dökerek der ki; “Bu zafer Osmanlı için öyle kıymetlidir ki, ne Mohaç, ne de Çaldıran onunla mukayese olunmaz.”
Savaş sonrası Osmanlı Sultanı ve birçok devlet adamı Şemseddîn Sivâsî Hazretleri’ne ilgi ve alâka göstermiş hatta bir kısmı Şemseddîn Efendi’nin tarikatı olan Halvetiye/Şemsiye’ye intisap etmiştir. Kanûnî, II. Selim, III. Murat ve III. Mehmed, Şemseddîn Efendi’nin tesir halkasına giren Osmanlı sultanlarıdır. Bunlardan, Şemseddîn Sivâsî Hazretleri’nin yaklaşık seksen yaşında iştirak ettiği “Eğri Seferi” ve yaşanan bazı hâdiseler dolayısı ile III. Mehmed kendisine intisap etmiş, İstanbul’da kalması için uzun ricalarda bulunmuş ama Şemseddîn Sivâsî Hazretleri kabul etmeyerek Sivas’a dönmüştür. Meşhur Şeyhülislâm Hoca Sadettin ise Şemseddîn Efendi’ye kendi cübbesini takdim etmiş, “Efendim, bu makamlara sizler lâyıksınız.” diyerek iltifatta bulunmuştur.
KAYNAKÇA
Resul KESENCELİ
Yazar
Kokusu, feyzi çağları aşan ilim ve hikmet pınarı Cafer-i Sâdık Hazretlerinden bir hikmeti naklederek söze başlamak istiyorum. Bilindiği gibi Cafer-i Sâdık Hazretleri Peygamberimiz’in soyundan gelen se...
Yazar: Aydın BAŞAR
İslâm ideali, aslında insan ideali demektir. Zira din, insan için vardır. Bu idealin beslenmesi ise kalbin hareketiyle gerçekleşir. Sevgi eksik olan insanların dindarlıkları, sadece dışsal bir gösteri...
Yazar: Oğuzhan AYDIN
Kurtuluş Savaşı döneminde çok önemli bir kongreye de ev sahipliği yapan Sivas, ülkemizin en müstesnâ ve mutenâ (seçkin) şehirlerinden biridir. İç Anadolu’nun doğusunda yer alan “yiğido”lar şehri, aynı...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Müslümanı Müslüman yapan özellikler vardır. Hepsi bir araya geldiğinde kişi çok iyi bir mü’min olur. Bunlardan ne kadar eksiği varsa Müslümanlığı da o oranda zayıftır. Bu husûsiyetlerin bir kısmı yapı...
Yazar: Enbiya YILDIRIM