Molla Fenârî’nin Besmele Tefsiri
Kur’ân’ın ilk inen âyeti kabul edilen ve her önemli işe değer katan besmele, hem veciz ifadesiyle hem de zengin anlamıyla üzerinde çokça durulan hakkında müstakil risâle ve kitaplar yazılan bir cümledir. Besmele, işlere vurulan bereket mührüdür. Besmelesizlik ise bereketsizlik, hayırsızlık göstergesidir. Onun için kültürümüzde yaramaz çocuklar için “besmelesiz” denir.
Kur’ân, Hz. Nûh Peygamber’in tûfân öncesi gemi yolculuğuna çıkarken söylediği şu duâ cümlesine yer verir: “Bismillâhi mecrâhâ ve mürsehâ/Onun demir alması da demir atması da Allah’ın izniyledir.”[1] Hz. Süleyman’ın Sebe’ Melîkesi Belkıs’a yazdığı mektup da “Bismillâhirrahmânirrahîm”[2] cümlesiyle başlar.
Allah’a inandıklarını söyleyen Mekke müşrikleri de işlerine “Bismikallâhümme” cümlesiyle başlarlardı. Nitekim, Mekke’de Müslümanlara yönelik boykot uygulama kararının başına da bu cümle konulmuştu.
Kültürümüzde hem kısa olması hem de ulu orta yerlere atılma endişesi sebebiyle mektuplar besmeleyi hatırlatan “Bihi/O’nun” adıyla remzi konmuştur. Hat sanatında da Besmele’nin pek çok çeşit yazımları/istifleri yer almış ve bir besmele koleksiyonu oluşmuştur. Derlenen besmele albümlerinde binden fazla örnek yazım yer almıştır.[3] Besmele hem yazıya, hem şiire, hem nesire konu olmuş çok yönlü güzellik ve zenginliklerle dopdolu bir özlü cümledir. Kur’ân sûrelerinin aralarını ayırmak için besmeleye bir satır ayrılmıştır. Büyük sûfî müfessir Kuşeyrî, her sûrenin başındaki Besmele cümlesini sûrenin muhtevâsı ile ilişkilendirerek farklı şekillerde tefsir eder. Ona göre her sûrenin başındaki besmele bir tekrar değil, ayrı mânâlara işaret eden bir âyet cümlesidir. Hatta o, besmele âyetindeki her harfe ayrı mânâlar yükleyerek tefsirini sürdürür. Yine o, besmelenin yazımıyla ilgili çeşitli çıkarsamalarda bulunur. Sözgelimi âyetin başındaki isim kelimesinin elifinin düşüşünün sebepsiz oluşunu, Yüce Yaratıcı’nın yaptığı her şeyde bir sebep aranmayacağına vurgu için olduğunu; bâ harfinin yazımda uzatılmasının Yüce Allah’ın bereketinin sonsuzluğuna işaret olduğunu söyler. Besmelenin ilk harfinin küçücük bir noktadan ibâret ve kesreli oluşunu alçak gönüllü olmaya işaret olduğunu söyler. Ona göre besmele, muvahhidlerin ünsiyet rüzgârlarıyla huzura erdiği bir hakikat bahçesi, gönül meydanıdır.[4]
Mevlid yazarı Süleyman Çelebî de meşhûr eserine şu cümlelerle başlar: “Allah adın zikredelim evvelâ, Vâcip oldur cümle işte her kula. Allah adın her kim ol evvel ana, Her işi âsân eder Allah ona.”
Bu kısa girişten sonra müfessirimiz Molla Fenârî’nin Besmele tefsirini özetlemeye çalışalım:
Bismillâh: Denildi ki; “Dört Kitaptaki bütün ilimler Kur’ân’da, Kur’ân’daki bütün ilimler Fâtiha Sûresi’nde, Fâtiha’daki bütün ilimler Besmele’de, besmeledeki bütün ilimler de başındaki noktada gizlenmiştir.”[5]
İbn Abbas şunları söylemiştir: Besmele, Kur’ân’ın anahtarıdır. Besmele, Levh-i Mahfûz’da Kalem’in yazdığı ilk cümledir. Yüce Allah’ın, Âdem’e indirdiği ilk kelâmdır.
Besmele âyet midir? Bu konuda pek çok tartışma yapılmıştır. Konuyla ilgili görüşlerin özeti şudur: Besmele, Kur’ân’dan müstakil bir âyettir. Ancak o, ne Fâtiha Sûresi’nin ve ne de diğer sûrelerden birinin ilk âyeti değildir. Besmele, sûrelerin arasını ayırmak ve sûreye bereket umarak başlamak için Kur’ân’a konulmuştur. Eûzü ile başlayıp Besmele ile devam etmekteki hikmet, Yüce Allah dışındaki bütün her şeyden uzaklaşıp her şeyiyle O’na yönelmektir.
Besmelenin yazılımındaki hikmetler: Besmelenin bâ’sı (ب), diğer bâ’lardan uzun yazılır. Çünkü besmeledeki bâ harfi, Yüce Allah ile kulunu birbirine bağlayan bağlaçtır. O’nun feyz ve rahmetinin enginliğine işaret etmek için uzatılır.
İsim (اسم) kelimesi, alâmet mânâsına smh kökünden yahut yükseklik mânâsına smv kökündendir.
Rahmân ve Rahîm: Her ikisi de rahmet (رحمت) kökündendir. “Rahmân” (رحمن), “Rahîm” (رحيم) kavramından daha mübâlâğalıdır. Çünkü Arapça’da harf fazlalığı, mânâ fazlalığına işaret eder. Rahîm kavramına göre, Rahmân kavramında hem kemiyet hem keyfiyet bakımından daha çok rahmet vardır. Rahmân, dünyada mü’min kâfir herkese rahmetiyle muâmele eden; Rahîm ise âhirette yalnızca mü’minlere rahmet edecek olandır. Dolayısıyla Rahmân, Rahîme göre daha kapsamlıdır. Yine bir görüşe göre Rahmân, O’nun rahmetinin mübâlâğalı olduğunu, Rahîm ise rahmetinin devamlılığını gösterir. Allah’tan başkası Rahmân ismiyle nitelenemez, ancak Rahîm ismiyle nitelenebilir.
Rahmân, yalnızca Yüce Allah için kullanıldığından besmelede, Rahîm sıfatından önce zikredilmiştir. Yine ‘Rahmân’daki mânâ, ‘Rahîm’deki mânâdan daha geneldir, bu yüzden önce zikredilmiştir.
Bismillâh… cümlesi, ‘Allah’ın adıyla okurum.’ takdirindedir. ‘Doğrudan Allah ile’ anlamına ‘billâh’ denilmeyip ‘Allah’ın ismiyle’ anlamına ‘bismillâh’ denilmesi, O’nun ismiyle yardım dilemeye işaret içindir. Nitekim âyette, “En güzel isimler Allah’ındır, o hâlde o isimlerle duâ edin” buyurulmuştur.[6]
Peygamberimiz (s.a.v.)’den şöyle rivâyet edilmiştir: “Hoca, talebesine besmeleyi öğrettiğinde, Yüce Allah, çocuk, anne babası ve hocası için cehennem berâatı yazar.”[7]
Hz. Ali, şöyle der: “Bismillâh, zorlukları kolaylaştırır, şerlerden korur, gönüllerdeki hastalıklara şifâ verir, kıyâmet gününde de güvene çıkarır.”
İbn Mes’ûd şöyle der: “Yüce Allah’ın cehennemdeki on dokuz zebânîden kendisini kurtarmasını isteyen on dokuz harfli besmeleyi okusun.”[8]
Bazı hakîkatler: Cenâb-ı Hakk’ın bütün isimlerinin kâinat ile bir ilgisi vardır. Bütün isimlerin evrende bir tecellîsi/yansıması vardır.
Allah’ın Kitabı, Besmele’nin başındaki bâ harfi ile başladı. Zira bâ harfi, dikey değil yatay yazılmakla ve çizgi altında nokta olmakla tevâzuun simgesidir. Yüce Allah ise tevâzu göstereni yüceltendir. Bu sebeple Kitabına onunla başlayarak onu yüceltti. Bâ harfi, aynı zamanda dudak harfidir, Kitabın Elest Bezminde belâ diyen kulların söylediği ilk dudak harfi ile başlaması münâsip olmuştur.
Yüce Allah, Kitabına bismillâh ile başlayarak mahlûkatın isim perdesiyle örtülü olduğuna işaret etti. Şayet O’nunla varlıklar arasında böyle bir perde olmasaydı, O’nun ilâhî nûruyla hepsi yanar kül olurdu.
Allah lafzı, İsm-i A’zamdır, O’nun en büyük, en şerefli ismidir. Çünkü bu isim, O’nun bütün isim ve sıfatlarındaki mânâyı kapsar. Bu sebeple Allah lâfzı, lâfız olarak değişmez, ondan ikil-çoğul kalıp gelmez. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allah’a en sevimli gelen isim Abdullah ismidir…”[9] “En faziletli zikir, Lâ ilâhe illallâh’tır. En faziletli duâ da Elhamdülillâh’tır.”[10]
Duânın makbûl olması için, icâbet şartlarının onda bulunması gerekir. Öncelikle helâl lokma ile duâ edilmeli, çünkü Peygamberimiz, “Yediği içtiği haram olan bir kimsenin duâsı nasıl kabul olacak?”[11] buyurmuştur. Sonra ihlâsla ve kalp huzuruyla duâ edilmeli. O’nun huzurunda olduğunun, O’ndan istediğinin bilincinde, dünyevî hatta uhrevî şeylerden kalbi uzak tutarak her şeyi ile O’na yönelerek duâ edilmeli. Duâ eden, zikre tâbi olmalı, zikri kendi zevkine tâbi kılmalı. Peygamberimiz (s.a.v.)’in, “Allah’ın ahlakıyla ahlaklanın!” hadisinin mânâsı şudur: Kul, Yüce Allah’ın bütün isimlerinden o isimlere yaraşır şekilde bir pay almalıdır. Sözgelimi kulun Allah’ın Rahmân isminden alacağı şey, çok merhamet sahibi olması; kendisine, çevresine ve bütün her şeye rahmet nazarıyla bakmasıdır. Allah’ın kuluna yakın olan bir kimse, Allah’ın rahmetiyle bunu yapmaktadır. Dolayısıyla kişi önce kendine, sonra başkalarına merhametli olmalıdır.
Rahmân sıfatı, Allah’ın Celâl sıfatlarından, Râhim ise O’nun Cemal sıfatlarındandır.
Rivâyet edildiğine göre bir defasında Hz. Mûsâ’nın karnı ağrıdı ve Rabb’ine duâ etti. Cenâb-ı Hak da ona bir otu yemesini söyledi. Mûsâ, otu yedi ve şifâ buldu. Başka bir zaman yine karnı ağrıdı, yine o otu yedi, ama bu sefer ağrısı iyice arttı. Bunun üzerine Rabb’ine yalvarıp hikmetini sordu. Yüce Allah buyurdu ki: “Birinci hastalığında sen şifâyı Benden istedin ve şifâ buldun, ikincisinde ise nefsinden ve ottan istedin, hastalığın iyice arttı. Bilmez misin bütün hastalıklar öldürücü zehirdir, onun panzehiri Benim İsm-i Celâlimdir.”
Nuh Peygamber gemisine binerken Bismillâh dedi, tûfânda boğulmaktan kurtuldu. Süleyman Peygamber mektubuna besmele ile başladı, dünya mülkünün sahibi oldu. O hâlde bilinmelidir ki besmeleye tutunan kul, muradına nâil olur.
Rivâyet olundu ki, besmele çekmeden abdest alan kimse, organlarını temizlemiş olur. Besmele çekerek abdest alan ise, bütün bedenini, içini ve dışını temizlemiş olur. Kişi, samimi kalb ile besmeleyi okursa, gönlünü şirk, küfür ve bid’atlerden temizlemiş olur.
Berâe/Tevbe Sûresi, savaş sûresi olduğundan ve müşriklere sert bir ültimatom ile başladığından başına besmele konmamıştır. Çünkü besmelede Rahmân ve Rahîm sıfatları vardır. Aynı şekilde hayvan kesilirken sadece Bismillâhi Allâhü Ekber denir. Müslümanın günün her saatinde tekrar tekrar besmele çekmesi, onun savaş veya azap için değil, mağfiret, ihsan ve rahmet için yaratıldığının göstergesidir.
Bu hatırlatmaların ışığında şimdi bir kere daha samîmiyetle ve bilinçli bir şekilde bir eûzü besmele çekelim ve kovulmuş şeytandan Yüce Rabb’imize sığınıp O’nun rahmetinden nasiplenelim. Besmeleyle işlerimize değer katalım. Unutmayalım ki, bizim kültürümüzde her değerli işe besmele çekilir. Başında besmele çekilmeyen işler murdardır. Onun için haram işlere besmele çekilmez. Müslüman da başında besmele çekemeyeceği işleri yapmaz. Yüce Rabb’im besmelesizlerden olmaktan bizleri, zürriyetimizi ve işlerimizi korusun.
[1] 11/Hûd, 41.
[2] 27/Neml, 30.
[3] Bkz. M. U. Derman, ‘Besmele’, DİA.
[4] Bkz. A. Akpınar, “İşârî Tefsîr ve Kuşeyrî’nin Besmele Tefsîri”, Tasavvuf Dergisi, 9. Sayı, Ankara-2002, s, 53-92.
[5] Suyûtî, el-İtkân, II, 425.
[6] 17/İsrâ, 110.
[7] Süyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, I, 9.
[8] Süyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, I, 9.
[9] Müslim, Âdâb, 2; Tirmizî, Edeb, 64.
[10] Tirmizî, Deavât, 9; İbn Mâce, Edeb, 55.
[11] Müslim, Zekât, 65; Tirmizî, Tefsîr, 3.
Ali AKPINAR
YazarBu başlık, bizim yıllar önce yaptığımız bir kitap çalışmasının başlığıdır. Bu çalışmamızda biz kültür dünyamıza damgasına vurmuş dinî motifleri ve bunların başında da Kur’ân izlerini tesbit etmeye çal...
Yazar: Ali AKPINAR
İslâm, teslim olma; Müslüman da teslim olan anlamına gelir. İnsanlık için seçip gönderdiği dinine İslâm ismini bizzat Yüce Allah koymuştur, o dine mensup olanlara Müslüman ismini veren de bizzat Yüce ...
Yazar: Ali AKPINAR
Şemsüddin Muhammed b. Hamza el-Fenârî 751/1350-834/1431 yılları arasında yaşamış bir Osmanlı âlimidir. Orhan Gazi (1281-1360), I. Murad (1360-1389), Yıldırım Bâyezîd, (1389-1402), Çelebi Mehmed (1413-...
Yazar: Ali AKPINAR
“Kötü giden bir hayat içerisinde ya da istemediği şekilde devam eden hayatının ilerde nasıl olacağını merak etmek bazen insanî gibi durabilir. Ama bugün adına fal dediğimiz ya da başka isimlendirmeler...
Yazar: Erol AFŞİN