Mert İnsan Muhsin Başkan
Yiğit insan, mert insan, dava adamı, gönül adamı Muhsin Yazıcıoğlu’nun elim bir helikopter kazası sonucu vefât etmesi, tüm sevenlerini yaraladığı gibi bizim yüreğimizde de derin yaralar açmıştı. Kayıp olduğu günler boyunca, tarifi olmayan bir hüzün yaşamıştık. Hiç bu kadar üzüleceğimi tahmin etmemiştim. Hele ki annesinin hâlini görünce yüreğimiz biraz daha parçalanmıştı.
Bendeniz vefâtından bir müddet önce Sivas’ta bir seçim bürosunda görmüştüm onu en son… İçeriye girmemiş kapıdan içeriyi seyretmiştim. Yanına kim gelip konuşursa onunla konuşuyor, onu dinlediğini, ona değer verdiğini karşısındakine hissettiriyordu. Çıktığında oradakilerle birlikte tokalaşıp başarılar dilemiştik.
Sîmâ Dili
Onun sîmâ dili bana her zaman güzel çağrışımlar yapmıştır. Onu hep namuslu, yiğit, mert bir insan olarak bildim. Hatta onun hakkında yazmayı düşündüğüm bir de yazı vardı. Yazının konusu, onun Refah-Yol Hükümetine yaptığı destekti. Ben o dönemdeki dik duruşunun anlatılmasını bir vefa borcu olarak değerlendiriyorum. Annemlerle televizyon izlerken helikopterin kayıp haberini ilk defa duyduğumda, vefât etmiş olabileceğini söylemiştim. Bunun sebebi şuydu: Onurlu ve haysiyetli bir insanın ancak böyle onurlu bir ölüme yakıştığını düşünmüştüm. Çünkü yatakta değil, bir dağın yamacında, karlar altında, açık bir arazide soğuk bir ölüm, ancak kahramanlara yakışırdı.
Ne mutlu ona ki bu vatanın selâmeti için, bu milletin iyiliği için koştururken ölüm onu yakaladı. Son nefesindeyken de halkının iyiliğini düşünerek gözlerini kapattı.
Halkı için bir davaya sarılmış ve o davada ölünceye kadar sebat etmişti. Hiçbir zaman işbirlikçi olmadı, hiçbir zaman Amerika’ya ve Siyonistlere göz kırpmadı. Bir bayrak âşığıydı, büyük bir vatanseverdi.
Kibirlenmedi
Kibirlenmedi, Allah’ın kulu gibi davrandı. Firavun olmadı, daima mütevâzı kişiliğini korudu. Türk siyaset tarihinde Muhsin Yazıcıoğlu gibi seviyeli siyasîlere çok az rastlanır. Yazıcıoğlu’nun en güzel yönlerinden birisi de üslûbundaki seviyeyi hiçbir zaman düşürmemiş olmasıydı. Hele ki düşük profilli espri anlayışları ile meydanlarda siyaset yapan siyasîleri gördükçe Yazıcıoğlu’nun üslubunu daha da çok takdir ediyorum.
Onun bakışları ve vücut dili dik ve asil bir duruşun adamı olduğunu gösteriyor. Yeri geldiği zaman sert bir şekilde tepki koymayı bildiği gibi yeri geldiği zaman da boynunu eğmeyi çok iyi bilmiştir. Birçok hocaefendinin, âlimin, şeyhin ellerini öpmekten çekinmemiştir. Âlime hürmet etmeyi, zâlime minnet etmemeyi kendisine düstûr edinmiştir. Vefâtından bir müddet önce ziyâret ettiği gönül insanlarından birisi de Darende’deki Hamidüddin Efendi’dir.
Türkiye maalesef Muhsin Yazıcıoğlu gibi değerlerden yeteri kadar istifade edemedi. Böyle şahsiyetlerin tecrübelerinden, karakterinden en üst seviyede faydalanmak yerine, onları ancak vefât ettikten sonra hatırlamayı tercih ettik.
Vatan Sevgisi
Muhsin Başkan ve onun gibi vatanseverler bilirler ki bir insanın dünya serüveninde başına gelebilecek en büyük iki kötülükten birincisi dinsizlik, ikincisi ise vatan hainliğidir. Hain ve bölücüler bizde asla hoş görülmezler. Vatanı bölmek ve ülkemize zarar vermek isteyenlere karşı daima bir nefretimiz vardır. Evet, dostluğumuz, şefkatimiz çok sıcaktır ama birliğe, beraberliğe ve kardeşliğe kurşun sıkanlara karşı da öfkemiz dinmez.
Vatanına ihanet eden insan, yemek yediği sofraya ayağı ile tekme atan kimseye benzer. Yahut onların yaptıkları, bir nevi yemek yediği kaba pislemektir. Madem bu ülkenin ekmeğini yiyoruz, bu ülkenin suyunu içiyoruz, bu ülkenin imkânlarından faydalanıyoruz, bu ülkenin asker ve polisi tarafından korunuyor ve hayatımızı sürdürecek eğitim, ticaret ve her türlü sosyal faaliyetimizi güven içinde gerçekleştirebiliyoruz, o hâlde bu ülkeye ihaneti hiçbir şekilde hoş göremeyiz.
Okula giderken bize analarımız; “Devletin toplu iğnesini dahi almayın, devletin sırasını masasını çizmeyin, devlet malına zarar vermeyin.” diye öğüt verirlerdi. Bizler devlet malına zarar gelmesini istemezken nasıl olur da devletimizi yıkmak isteyen kötü niyetli kimseleri hoş görebiliriz ki? Nasıl olur da darbecilere, teröristlere ve onlarla iş birliği yapan hainlere hoşgörü ile bakabiliriz? Çocukluğum ve gençliğim Sivas’ta geçtiği için, Hulûsi Efendi’nin ihvanının da bu hissiyatta olduğuna şâhidim.
Anadolu İnsanı
Vatanını koruma iradesi ve bu uğurda gerektiğinde can verme düşüncesi âdeta Anadolu insanının genlerine işlemiştir. Şairin; “Önce vatan millet sonra ana ve yâr,/Bu yolda savrulan birileri var.” mısralarında anlattığı gibi; bizim Anadolu’muz vatanına âşık yiğit karakterli insanların yurdudur. Anadolu’muzun bu yiğit insanlarından birisi de merhum Muhsin Başkan’dır. Ki kendisi aynı zamanda gül diyarı Darende’yle ve gönül iklimiyle bağlarını hiçbir zaman koparmamıştır.
Onun çalışma arkadaşı Hakkı Öznur Bey, Muhsin Yazıcıoğlu’nun Darende sevgisini şöyle anlatıyor: “Darende’yi çok sevdiğini hepimiz biliyoruz ve o tarafa her gittiğinde uğramadan dönmediğine şâhidiz. Gerek çeşitli meclislerde gerekse özel toplantılarda, Darende’den aldığı feyzi, orada yaşadığı güzel anları, oranın güzelliklerini, güzel insanlarını, güzel hizmet ve çalışanlarla mâneviyatını sürekli anlatırdı. Darende onun gönlünde ayrı bir yere sahipti.”
Aziz milletimizin Muhsin Başkan gibi nice mert insanlar yetiştireceğine olan inancımız tamdır. Merhum Muhsin Başkan’a Yüce Allah’tan rahmet diliyoruz.
Aydın BAŞAR
Yazar
Beşiktaşlı Yahyâ Efendi 900/1495 yılında Trabzon’da doğmuştur. Babası ilmiye sınıfından Şâmî Ömer Efendi, annesi ise Afîfe Hanım’dır. Şehzâde Selim’in Trabzon’da sancakbeyliği yaptığı dönemde babası Ö...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Boğazın bir muhkem hisarı gibi,Yatar Beşiktaşlı Yahya Efendi,Beş asırdır sevenleri peşine,Takar Beşiktaşlı Yahya Efendi…Donanma koşarken birçok zafere,Ona uğramadan çıkmaz sefere,Yenilmez bir pehlivan...
Şair: Halil GÖKKAYA
akîm’inde herhangi bir ayırıma gitmeksizin genel durum itibarıyla insanın yaratılış açısından en mükemmel varlık olduğunu beyan etmektedir. Buna göre insan tüm mahlûkât içinde en güzel yaratılışı olan...
Yazar: Enbiya YILDIRIM
Bursa’dan kalkan İznik minibüsündeyim… Bir tarafta Allah’ın kevnî âyetlerinden İznik Gölü, diğer tarafta yol boyunca hiç bitmeyen zeytin ağaçları… Ön koltukta oturmak bu güzellikleri daha geniş bir aç...
Yazar: Aydın BAŞAR