Empatiyi Tam Olarak Uygulayabiliyor Muyuz?
Yaşadığımız dünyada milyarlarca insan var ve yine bu insan adedince hikâye var. Hikâye dediysem kurgu değil yaşanmışlıklardan mülhem anılar silsilesi… Bu anılar ki kimi zaman iyi kimi zaman insanı üzen cinsten. Ama bütün bunların hepsi insanın kaderinin yolunu çiziyor, bir istikâmet belirliyor ve nihayetinde kendisinin imtihanı oluyor.
Hayat şartları hepimiz için farklı farklı şekillerde tezahür ediyor olabilir. Kimi insanlar için daha zor geçiyor olabilir. Ama bu zorluğun derecesini kestirmek zor. Çünkü kimimiz için zor dediğimiz şey belki bize basit geliyordur ama onun için çok zordur, işte anlama konusu burada devreye giriyor. Ama karşımızdaki insanı ne kadar anlayabildiğimiz bir muamma.
Hem de kocaman bir muamma. Bazen karşımızdaki insanı çok iyi anladığımızı zannediyor olabiliriz ama bazen sadece zannetmekle kalıyoruz farkında olmadan… Birgün ortopedik engelli bir arkadaşımın aracıyla gezintiye çıktık, arabada benden başka bir arkadaşı daha var.
Ben arkadaşımı yıllardan beri tanıdığım için az çok kendisinin durumunu biliyorum. Yolda giderken arabasının camı açıktı, arkadaşım aracı kullanırken bir eli ile direksiyonu bir eli ile tertibatlı araç olduğundan tertibatın kolunu kullanarak aracı hareket ettiriyordu. Kendisine demedim camı kapatır mısın diye, çünkü iki elinden birini bırakması tehlike oluşturuyor.
Ama diğer arkadaşı bu durumu düşünemediğinden camı kapat diye birkaç kez söyleyince, biraz tehlikeli bir hamle camı kapatmış oldu. Bazen olaylara nasıl baktığımız çok önemli. Meselâ arkadaşımı anlamaya çalışsam bile benim de zaman zaman eksik kaldığım anların olduğunu görüyorum. Demek ki, biz ne kadar empati kurarsak kuralım, karşımızdaki insanı tam olarak anlamamız mümkün değil.
Bir insanın kendine has dünyası var, bu dünyada ne fırtınalar ne sevinçler barındırdığını bilemeyiz. Dolayısıyla herkesin bir hikâyesi var dedik ya işte bu hikâyeye göre şekilleniyor hayat dediğimiz kavram. Birinin hayat şartları diğerine göre farklı olabilir. Ve bütün bu farklılıklar bizim empati dediğimiz duygunun derecesini de belirler.
Meselâ işitmeyen birinin yerine kendimizi koyduğumuzda hemen bir klişe cevap olarak “Bazen duymamak iyidir.” derler. İnsandaki denge o kadar güzel bir şekilde yaratılmış ki en ufak bir aksaklıkta denge bozuluyor. Basit gördüğümüz bir işitme sorunu aslında vücutta dengeyi ve insanın psikolojisinin yerinde olmasını sağlıyor.
Dedim ya hayatı kıyaslamak kolaydır ama bu kıyası yaparken konuyu bütün olarak görmek lâzım, tek başına sadece bir konuya odaklanarak yapılacak bir değerlendirme hem eksik hem yetersiz kalır. Bir insanı anlamak için dar bir bakış açısı yetmez.
Bir başkasını anlayabilme duygusunu tam olarak gerçekleştirmek mümkün değil ama en azından bu konuda bir çaba göstermek önemli. Yani tamamen acımasız olmak, şefkatten uzak kalmak da ayrı bir yanlış. Yani bir şeyi tam olarak anlayamıyoruz diye boş vermek doğru bir yaklaşım olmaz. İnsan bu ya yaşadığı her an tecrübe heybesine kattıkları oluyor. Hayat bu şekilde ilerliyor.
Empati ile suistimal konuları çok önemli. Birinin anlayışını kötüye kullanmak hiç doğru bir davranış biçimi değil. İnsanî duygular o kadar hassas bir teraziye bağlı ki vicdan dediğimiz duygu devreye giriyor burada. İnsanın kalbi hassastır. Yanlış durumlarda rahat olmaz ve yanlış durumlarda bir insanın kalbinin de rahat olmaması lâzım. Bir bakıma şahsî bir adâlet terazisi kurulmuş oluyor. Bir de taşlaşmış kalpler var ki, onlardan uzak durmak lazım. Çünkü onlar ne bizi anlar ne başkasını…
Hayatımıza dahil ettiğimiz insanlar bizi mutlu da edebilir, üzebilir de. Eğer imkânımız varsa bizi üzen insanlardan uzak durmak iyidir. Bizi anlamayan sadece iyi günde yanımızda duran insan; hasbî duygulardan uzak, menfaat odaklı biridir ki sadece iyi gün dostudur. İyi gün dostu diye bir şey de olmaz aslında. Dost, her daim yanında olan insandır. Dost, kırılmaz gücenmez anlar. Anlamazsa tekrar bir kalbi kontrol etmek lazım. Çünkü kalp gözü açık olanların dostluğu bitmez…
Erol AFŞİN
YazarHayatımızda birçok olay gelişiyor, kimisine müdahil olabiliyoruz, kimisinde aciz kalıyoruz. Özellikle ülkemizde üç dört yıldır açıkça sıkıntısını çektiğimiz olaylar silsilesi yaşanıyor. Bütün bu olayl...
Yazar: Erol AFŞİN
Behlül Dânâ Hazretleri yol üzerindeki bir vîrânenin yıkılmak üzere olan eğilmiş duvarına bakıp sık sık âkıbetini tefekkür ederdi. Yine bir gün derin bir tefekkürle orayı seyrederken duvar âniden çöküv...
Yazar: Aydın BAŞAR
Tasavvufî Türk Edebiyatı ve Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)- Tasavvufî Türk Edebiyatı deyince ne anlıyoruz hocam? - Geleneğimizde tasavvuf, yalnızca dinî kuralları ihtivâ eden bir anlayış değildi...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Ziyâ Paşa (1829-1880)Belâ-yı mâsivâya mübtelâyım yâ RasûlallahZebûn-ı pençe-i nefs ü hevâyım yâ RasûlallahKerem kıl ben esîm’e el-aman ey Rahmet-i âlemSerâpâ mahz-ı isyân ü hatâyım yâ RasûlallahSen ev...
Yazar: Vedat Ali TOK