Güç Zehirlenmesi
Eski zamanlarda insanlar içinde gücünü ve mevkisini kullanarak böbürlenen insanlar vardı. Günümüzde bu devam ediyor. Anlayışsızlık yine had safhada, aslında değişen bir şey yok dünya meşgalesinde. İsimler değişiyor sadece… Sadece bu dünya hayatında ömrümüzü dolduruyoruz. Bir şeyleri dile getirmeye çalışıyoruz ama ne kadar kalplere dokunabiliyoruz meçhul. Ama bir gün gerçekten ihtiyacı olan kişiye ulaşır diye yazmaya devam ediyoruz.
İnsanî ilişkiler noktasında eskiden insanlar biraz daha sessizdi belki ya da haksızlık karşısında biraz susuyorlardı gibi. Yine bu durumlar devam ediyor. Elbette haksızlık karşısında susmak çok doğru olmamakla birlikte insanın kendini ifade edememesi durumunda, içine kapanıp kendini savunamayabiliyor. Bazı kendini uyanık zanneden insanlar da hemen bunu kullanarak tüm gücüyle karşısındaki insana yüklenmeye, hakaret etmeye ya da ezmeye çalışıyor. Böylesi bir insani ilişki tamamen yanlış, eksik ve sorunludur. Mehmet Âkif Ersoy’un bu konuya dair çok beğendiğim şiiri var:
Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdâdıma saldırdımı, hatta boğarım! ...
- Boğamazsın ki!
- Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
…
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Bazen sayfalarca anlatmak istediğimiz bir konuyu şiir ile birkaç mısrayla anlatabiliyoruz. Duygularımıza tamamen tercüman olan bu dizeleri zihnimize iyi kazımamız şart. Sadece etiketlere önem veren bir insanın, karşısındaki insan üzerinde tahakküm kurmaya çalışması kabul edilebilir bir şey değildir. Günümüzde güç zehirlenmesi dediğimiz şey öyle bir hâl almış ki kibrin daha şiddetli hâli de diyebiliriz. Bunu kabul etmezler ama haklı görürler kendilerini. Meselâ bizzat yaşamıştım kamuda memur olarak çalışan biri ile bir öğretim görevlisi arasında kötü bir diyalog geçmişti. Sen nasıl cüret ediyorsun benimle konuşmaya diyordu öğretim görevlisi. Mevki ve makamları gözümüzde çok büyütüyoruz, insanî olarak baktığımızda ise büyük bir sorun yumağı görüyoruz aslında. Henüz kendini gelişim anlamında tamamlayamamış, gücünü geldiği makamdan alan insan yığınları var maalesef. Oysa gücünü makamdan alarak daha güzel işler yapıp o makama güzellikler katması gerektiğini düşünmesi gerekirken!
Belli bir yaştan sonra insanlara nasıl hareket edeceğini söylemek zordur. Maalesef bu noktadan sonra onların anladığı dil ile konuşmak gerekiyor ya da yanlarından uzaklaşıp muhabbeti kesmek gerekiyor. Güç zehirlenmesi sarmalına kapılmış birinin bize vereceği bir şey yok. Kendini sürekli öven ve bununla sürekli gururlanan, bunu sürekli dile getiren bir insandan emin olun alabileceğimiz bir şey yok. Güç zehirlenmesi sadece yetişkinlerde değil çocuklarda, gençlerde de mevcut. Akran zorbalığı olarak karşımıza çıkan bu süreç çocuklarda daha fena sonuçlarla karşımıza çıkıyor. Çünkü akran zorbalığına uğrayan çocuk, bunu ailesine ya da diğer arkadaşlarına açmıyor ve bunun ezikliğini içinde yaşayarak kendini suçlayıp neticesinde kendine zarar veren tutum içinde olabiliyor. Maalesef kendi canına kıyan gençleri, çocukları duyduk. Hakkını aramak önemlidir, kendini ifade etmek önemlidir. Bir başkasının özgürlük alanına girdiğiniz an siz sınır çizginizdir, işte had dediğimiz şey orada başlar. Haddini bilmek iyidir, bir kibir âbidesi ya da küçüklük alâmeti değildir bu. Had nerede durmamız gerektiğini belirtir. Bizim had sınırımız insanlıktır. İnsanlıktan çıktığımız an haddimizi aşmışızdır! Başkasına hakaret ettiğimiz, kötü söz söylediğimiz an haddimizi aşmışızdır. Çünkü insan güzellikle muâmele görmeye lâyıktır. Ama buna lâyık olmadığını söylerse yine buna göre karşılık bulur. Atladığımız bir konu var ki, her insan bir aynadır ve karşısındakini yansıtır. Nasıl yaklaşırsanız o şekilde size yansır.
Günün sonunda üç günlük dünyada böbürlene böbürlene yürüdüğümüz toprak üstümüze serpilince bir hiç olduğumuzu anlayacağız ama iş işten geçmiş olacak. Bir saniyesine bile hükmedemediğimiz hayat için çok fazla anlam yüklemeye gerek yok. Tabiî safımızı da belli edeceğiz ya Hâbil olacağız ya Kâbil!
Erol AFŞİN
Yazar
Duygularımızı doğru ve yerinde kullanmamız ihtiyacı tamamen insanîdir. Yaşadığımız dünya üzerinde milyarlarca insan bulunmakta ve bu da milyarlarca farklı düşünce anlamına geliyor. Dünya nüfusu arttık...
Yazar: Erol AFŞİN
İslâm kültür tarihinin meşhûr üç Şems’i vardır. Bunlardan birincisi Şems-i Tebrizî (ö. 645/1247), ikincisi Akşemseddîn (ö.863/1459) ve üçüncüsü de Kara Şems (ö. 1006/1597-98)’tir. Her üç Şems de Anado...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Aile hayatı içerisinde yaşamanın kendine has bir adabı vardır. Aile bireylerinin birer rolü vardır ve rol model olmaktadır diğer bireylere karşı. Aile kavramının biraz sarsılmaya yüz tuttuğu bir dönem...
Yazar: Erol AFŞİN
Kibirle, öfkeyle, kinle bakılmazBütün kâinatın sırrıdır gönül.Harâbe değil ki vurup yıkılmazKulluk sarayının surudur gönül.Güler mi dünyada bir âhı alan,Cânı incitene gecikmez talan,Zamandan, mekândan...
Şâir: Ahmet Sami BENLİ