Çanakkale’nin Kadın Savaşçıları
Çanakkale Savaşı kadını erkeği, yaşlısı genci ile milletimizin tüm fertleri ve tüm katmanlarıyla arzı endâm eylediği, omuz omuza verdiği bir kader, bir varlık yokluk mücâdelesi idi. Vaziyet böyle olunca yapılan fedakârlıkların, ortaya konan gayret, yiğitlik ve kahramanlıkların çapı da büyük ve destansı oldu.
Bu ölüm kalım savaşında en büyük fedakârlık, özveri ve ceht gösterenlerden biri de yedisinden yetmişine Anadolu Kadını’ydı. En başta kınalı kuzularını, canlarının son yongalarını ve en sevdiklerini cepheye göndererek fedakârlıkların en devasasını, en zirvesini ortaya koydular.
Yetinmediler cephe gerisinden Mehmetçiklerimize her türlü desteği verdiler, âdeta seferber oldular. Daha da ileri gidip sıcak çatışmalara katıldılar, değme savaşçılara taş çıkarttılar. Kınalı ellerine aldıkları tüfeklerle birer İslâm mücâhidesi kesildiler, nice destanlar yazdılar. Kimi şehit kimi gazi unvânıyla adlarını Çanakkale’nin kahramanlık tarihine kaydettirdiler. İşte sıradağları andıran o efsâne kadın savaşçılardan birkaçı:
Erkek Kılığındaki Savaşçı
Köyde, erkeklerin bile kalmadığı zor ve kara günler yaşanıyordu. Bir gün Balıkesir’in İvrindi Köyü’ne bir grup subay ve asker, cepheye yine asker toplamaya gelmişti. Köylüleri muhtar kanalıyla köyün meydanına topladılar. Gelenler, genellikle yaşlılar ve çocuklardı.
Eli silah tutan herkes zaten cephedeydi. Yaşı 18’den büyük olan hiçbir erkek kalmamıştı köyde. Çavuş, kimseye “Gönüllü müsün?” diye sormuyordu. Toplananların boyuna posuna bakarak, tek tek seçiyor, “Sen çık, sen çık! Haydi, ailenle vedalaş, yürü cepheye...” diyordu.
Gençler arasından gözüne kestirdiği 20 kişiyi seçti. Şimdi sıra onlardaydı; cephenin yeni askerlere ihtiyacı vardı. Muhtar, çavuşa söz vermişti; 20 genci getirip askerlik şubesine teslim edecekti.
Sabah olunca, köyün camisinden salâ okunmaya başladı. Beklenmedik bir gelişme yaşanmış ve seçilen delikanlılardan birisi vefât etmişti. Tam da cepheye gitmeden bir gün önce... Köylüler bu acı habere, hem çok şaşırmış hem de çok üzülmüşlerdi.
Buna en çok üzülenlerden biri de muhtardı. Çavuşa söz vermişti. Şimdi ise bir asker eksikti. Hemen bir çare bulmalıydı. Köyde başka genç de kalmamıştı. Birden aklına kız kardeşi geldi. Durumu kardeşine açtı; o da seve seve kabul etti. Kızın alelacele saçları kesildi. Bir de erkek kıyafeti giydirildi.
Zaten seçilen diğer gençlerin de henüz sakalı ve bıyığı çıkmamıştı. Bu yüzden onun kız olduğunu kimse fark edemezdi. Hareket saati geldiğinde muhtar ve köylüler, diğer gönüllü askerlerle birlikte erkek kılığındaki kızı da cepheye uğurlarlar.
İsmini bilmediğimiz kahraman kız, Çanakkale’de kardeşinin yerine askerlik yapar. Savaş bitinceye kadar diğer askerler gibi o da düşmana karşı kahramanca çarpışır. Savaş boyunca kız olduğunu kimse bilemez. Sadece kendi birliğindeki yakın akrabaları ve köylüleri onun gizli kimliğinden haberdardı.
Sırrı, Çanakkale Savaşı bitinceye kadar saklanır. Hatta cephe kapandıktan sonra Filistin’deki Gazze Cephesine görevlendirildiğinde bile sırrını belli etmez. Kız olduğunu yine hiçbir subay ve asker fark edemez.
İsmi meçhûl kadın savaşçımız katıldığı ikinci cephede, Gazze’de şehit düşer. İsmi, Gazze’de yatan diğer şehitler gibi “Mehmetçik” olarak yazılır. Adı ve kahramanlık hikâyesi, yıllarca köyünde ve Balıkesir’de efsaneleşir, nesilden nesile anlatılır.
Mücahide Hatice
Çanakkale Savaşı’na katılan kadın savaşçılardan biri de Hatice Hanım idi. İzmir’in Kemalpaşa İlçesi’ne bağlı Ahmetli Köyü’ndendi. Ailesine, Hacı Halilzâdeler denirdi.
Babasını ve annesini çok küçük yaşlarda kaybetmişti. Öksüz büyümüş; onu babaannesi yetiştirmişti. Çocukluğundan beri askerleri çok severdi. Onların askeri eğitimlerini büyük bir merak ve ilgiyle izlerdi. “Bu arzu beni, savaş çıkınca cepheye sürükledi.” diye açıklamıştı bir defasında, içindeki asker olma dürtüsünü...
O da kimi akranları gibi kadın olduğunu gizleyerek Çanakkale’nin yolunu tuttu. Adının, “Ahmet” olduğunu söyledi. Askerî kayıtlara da öyle yazdırdı. Anafartalar’da 56. Fırka hizmetine verildi. Aylarca kendini sakladı, diğer askerlerle birlikte çarpışmalara katıldı.
“Benim kadın olduğumu kimse bilmiyordu.” diyecekti savaş bittikten sonra... “Düşmanla vuruşurken, karşı taraftan gelen şarapnel ve kurşunlarla dokuz yerimden yaralandım.” demişti yine anılarında... Daha çok da cephedeki askerî hastanelerde hasta bakıcılık yaptı. Yaralı Mehmetçiklere onların anneleri ya da kız kardeşleri gibi şefkatle baktı.
Savaş bitince köyüne döndü. Herkes onu hayretle karşıladı. Çünkü kendisini öldü zannediyorlardı. Cephede birçok fedakârlık ve kahramanlıklarda bulunarak, o da köydeki erkekler gibi Çanakkale gazisi oldu. Hep sevgi ve saygı gördü. Adı, o gün bugündür hiç unutulmadı.
Keskin Nişancı Kız
Osmanlı kadınları savaşta daha çok cephe gerisinde hizmet etti. Hastane, dikimevi ve yemekhanelerde vazife aldılar. Diğer yandan, az da olsa erkeklerle birlikte cephedeki sıcak çatışmalara katılan kadınlar da yok değildi. Daha çok da erkek kılığına bürünerek cepheye gitmiş ve birçok savaşa katılmışlardı.
Cephede bizimle çarpışan Avustralyalı ve Yeni Zelandalı askerler, yazdıkları günlüklerde, Mehmetçikle yan yana kendilerine karşı savaşan kadın askerlerin varlığından hayret ve övgüyle bahsetmişlerdi.
J.C. Davies isimli bir asker, annesine yazdığı mektuba şöyle başlamıştı: “Kadın bir keskin nişancı ilk günkü çarpışmada vuruldu...” İsmini bilmediği, 19-20 yaşlarındaki bu Müslüman kadın savaşçı belli ki, Osmanlı ordusunda düşmana kâbuslar yaşatan keskin bir nişancıydı.
Davies gibi birçok düşman askerini ve subayını hayretler içinde bırakmıştı. Arkadaşları büyük bir şaşkınlık ve merak içinde o kadın keskin nişancıdan bahsediyorlardı. Kimse onunla karşılaşmak, onun kutsal kurşunlarına hedef olmak istemiyordu. Çünkü attığını vuruyor, pek ıskalamıyordu. Kurşunlarını israf etmemesiyle meşhur olmuştu.
Davies mektubunda, o keskin nişancıdan bahsetmeye devam ediyordu: “18 Mayıs günü vuruldum. Beni o keskin nişancı Osmanlı kızı vurdu. Güzel, iri yapılı bir kıza benziyor. 19-20 yaşlarında görünüyordu. Günün uzun bir bölümünde durmadan bizim siperlere ateş etti. Birçok adamımızı vurdu.”
Mektubun devamında, nişancı kızın gün bitiminde Avustralyalı bir asker tarafından vurulduğundan da söz etmişti: “Vurulunca, yine de üzüldüm. Ölüsünü ele geçirdiğimizde, yanında bir Osmanlı erkeğinin cesedini de bulduk. Kadının vücudunda tam 52 kurşun vardı!”
Adı meçhûl keskin nişancı kadın savaşçımızın, kahramanca çarpışarak şehit düştüğünü saygı ve övgüyle anlatan Davies, mektubunu şöyle bitirmişti: “Bu savaş korkunç!”
Savaş Haberindeki Nişancı
İngiltere’de çıkan Times gazetesinde, ilginç bir savaş haberi yayımlanmıştı. Savaş muhabiri, İngiliz donanmasına ait hastane gemisini ziyâret ettiğini heyecanla anlatıyordu haberde...
Muhabir, İngiltere’ye götürülen yaralı askerlerle yaptığı görüşmeleri haber yapmıştı. Görüştüklerinden biri de, yaralı bir denizci askerdi. 25 Nisan 1915 çıkarmasında yaralanmıştı.
Çarpışmalardan sonra ele geçirdikleri, keskin nişancı bir Osmanlı kadınıyla ilgili anlattıkları, muhabirin dikkatini çekmişti. Onun, keskin nişancı kadından bahsettiği şu sözler, muhabiri hayretler içinde bırakmıştı: “O, bir Osmanlı kadın savaşçısıydı. Durmaksızın saklandığı evden ateş ediyordu. Evi boşaltıp teslim olmayı reddediyordu.”
Yaralı asker, ismini bilmediği ve kayıtlarda ne şekilde geçtiğini de hatırlamadığı nişancı kadını ele geçirdiklerinde, yanında yaşlı annesi ve çocuğunu da görünce çok şaşırdıklarını söylemişti.
Yakalanacağı ana kadar bir pencereden ısrarla ve özellikle de düşman subaylarını hedef alarak ateş ettiğinin altını özellikle çizmişti. “Yakaladığımızda, üzerinde 16 askerimizin künyesini bulduk...” ifadesi, askerin muhâbire aktardığı son sözü olmuştu, keskin nişancı Osmanlı kadını hakkında...
18 Yaşındaydı
İngiliz askeri Percy Brown, Çanakkale’de katıldığı çarpışmalar sırasında gördüğü, duyduğu ve yaşadığı olayları fırsat buldukça günlüğüne kaydediyordu. “Birçok keskin nişancıyı yakaladık, birçoğunu da yaraladık...” cümlesiyle giriş yaptığı günlüğünün, 28 Nisan 1915 tarihli sayfasında iki keskin nişancı kadına yer vermişti.
Anlattığı ilk keskin nişancı Osmanlı kadını, 18 yaşlarında genç bir kızdı. Çok iyi atışlar yaptığını ve birçok düşman askerini de etkisiz hâle getirdiğini sözlerine eklemişti.
Günlükte geçen ifadeler aynen şöyleydi: “18 yaşlarından bir kızı keskin nişancılık yaparken ele geçirdik. Çok iyi atışlar yapıyordu. Üstünde 30 kadar askerin kimlik künyesi çıktı.”
İngiliz askeri günlüğünde, yakaladıkları başka bir savaşçı kadından daha bahsediyordu. O keskin nişancıyı da şöyle yazmıştı: “Keskin nişancılardan biri daha bizim hatlarımızın gerisine sızmıştı. Pusuya yatarak gözüne kestirdiği ve hedefine oturttuğu askerleri, kumsaldaki yerleşim yerlerine dönerken vuruyordu. Onu da yakaladık.”
Bir İngiliz yüzbaşı da anılarında, Suvla Limanı’na yapılan çıkarmayı anlatırken sahile doğru çekilmek zorunda kalışlarını ve burada karşılarına çıkan, kadın ve kızlardan oluşan bir keskin nişancı birliğinin hücûmuna uğradıklarını kaleme almıştı.
Şöyle diyordu İngiliz Yüzbaşı: “Herkes en hızlı bir şekilde sahile süründü... Osmanlı siperlerindeki keskin nişancılardan bize ateş yöneltildi. Burada çarpışanların çoğu kadın ve kızdı. Şarapnel parçaları, makineli tüfek mermileri yanı sıra, pusuda ateş eden keskin nişancı Osmanlı kadın savaşçıların ateşi altında, âdeta cehennemde ilerlemek gibi bir şeydi bizimkisi. Çok can kaybı oldu.”
Yakaladıkları bir Osmanlı kızından ise şöyle bahsetmişti: “Biraz ateşten sonra çalıların arkasında gizlenen bir Osmanlı kızını yakaladık. Çalılığa uysun diye, kendini yeşile boyayıp, ağaç ve bodur bitkilerle uyum sağlamıştı. Keskin nişancılık eğitimi almıştı. Yakalanan başka Osmanlı kadınları da vardı.”
Kaynaklar: Aydın Ayhan, Çanakkale... Ah! Çanakkale..., İzmir, 2005, Şehitkale Yayınları; Ebubekir Sofuoğlu, Kosova’nın Çanakkale Kahramanları, Yarımada Yayınları, İstanbul, 2007; İsmail Bilgin, Çanakkale’nin Kadın Kahramanları, İstanbul, 2008; Zümrüt Sönmez, Savaşın Kadınları, Yarımada Yayınları, İstanbul, 2008.
İsmail ÇOLAK
Yazar23 Nisan 1857’de Sibirya’nın Tobolsk iline bağlı Tara kasabasında dünyaya geldi. Aslen Buharalı bir Özbek ailenin evladı olup, babası Ömer Efendi, annesi Başkurt Türklerinden Afîfe Hanım’dır. Tahsil h...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Yüce Allah Bakara Sûresi 185. âyette şöyle buyurmaktadır: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizde...
Yazar: Mehmet SOYSALDI
Gönül otağına gül konar kandil gecesi,Viran bağlar gülşene döner kandil gecesiHilâlin güzelliği gökyüzünü süslerkenYeryüzüne esenlik iner kandil gecesi.Pervâne pervaz vurup mâşukun şûlesineHakikî aşk ...
Şâir: Ahmet Sami BENLİ
Bâdesi sabırdır, içer Ramazan,Hüsran otlarını biçer Ramazan,Nasıl birden arifeye varırız,Bir çırpıda gelir, geçer Ramazan...Susuzluğun yâdısın sen Ramazan,Terbiyenin adısın sen Ramazan,Sahur-iftar her...
Şair: Halil GÖKKAYA