Bilim Öncüsü Üç Müslüman Âlim
Bilim tarihinin erken dönemlerinden itibâren pek çok İslâm âlimi, yaptıkları çalışmalarla adlarından söz ettirmişlerdir. Birçok bilim dalının temellerinin atılmasında, ilmî ve kültürel alanlarda mühim gelişmelerin yaşanmasında öncü rol oynamışlardır. Bu yazıda, misal teşkil etmesi bakımından sadece Benî Musa Kardeşler, Fâtima El-Fihrî ve Ebü’l-Kâsım Zehravî’den ve bilim tarihine geçen çığır açıcı ilmî faaliyetlerinden söz edeceğiz.
Dünyanın İlk Programlanabilir Âletlerini Îcat Eden Benî Musa Kardeşler
Abbasi halîfesi Memûn (786-833), 9. yüzyılın başlarında Bağdat’ta, zamanın önde gelen entelektüel ve bilim insanlarını bünyesinde toplayan Beytü’l-Hikme/Bilgelik Evi ismiyle bir bilim ve araştırma akademisi kurdu.
Beytü’l-Hikme’den mezun olanlardan biri de, tarihe Benî Musa Kardeşler olarak geçen, isimleri Ahmed, Muhammed ve Hasan olan Bağdatlı üç matematikçidir.
Babaları Musa b. Şakir, Halîfe Memûn ile Merv’de bulunduğu yıllarda (809-813) dostluk kurmuş ve onun 813’de halîfe olması üzerine üç oğlu ile birlikte Bağdat’a yerleşmişti. Burada astronomi ve astroloji ile meşgul olup kısa sürede “el-müneccim” unvânını elde etmişti. Halîfe Memûn, babalarının ölümünden sonra üç oğlunun yetiştirilmesini üzerine almıştı.
İşte 9. yüzyılda yaşayan bu üç matematikçi kardeş, Halîfe Memun’un himâyesiyle Beytü’l-Hikme’ye yazıldılar ve tanınmış astronom-astrolog Yahya b. Ebû Mansur tarafından yetiştirildiler.
Memûn’un halîfeliği zamanında (813-833) İslâm âleminde müspet ilimlerin gelişmesi ve orijinal eserlerin üretilmesinde önemli bir rol oynayan bu üç kardeş, çeşitli dillerden Arapça’ya eserler tercüme etmelerinin yanında, yaptıkları keşiflerle bilim dünyasında haklı bir şöhretin sahibi oldular.
Benî Musa Kardeşlerin en meşhuru Ebu Cafer Muhammed’dir. (ö. 873) Geometri, astronomi, mantık ve felsefe ile ilgilenmiş; Öklid’in Usûlü’l-Hendese’si ve Batlamyus’un el-Mecistî’si gibi eserler üzerinde çalışmıştır. Diğer kardeş Ahmed b. Musa, mühendislik ve mekanik (hiyel) alanlarında uzmanlaşmıştır. Kardeşlerin son üyesi Hasan ise, büyük bir geometri âlimi olarak ün kazanmıştır.
Halîfe Memûn, dünyanın enlem ve boylamını ölçmek üzere Benî Musa Kardeşleri görevlendirmiş; onlar da oluşturdukları bir heyetle, Bağdat’ın kuzeyindeki Sincar Ovası ile güneydeki Kûfe Ovası’nda iki ayrı ölçüm gerçekleştirmişlerdir.
Çeşitli sahalarda kullanılan otomatik cihazlara büyük ilgi duyan Halîfe Mütevekkil-Alellah (847-861) zamanında Benî Musa Kardeşler, çok mühim bilim insanları hâline geldiler. Servetlerini müsbet ilimlerin gelişmesine hasrettiler. Bilhassa Mekanik Teknoloji ve Robotik Âletler sahasında çağının çok ötesinde icat ve çalışmalara imza attılar.
850 yılında, içerisinde 100’den fazla şaşırtıcı ve eğlenceli tasarımın bulunduğu Kitâbü’l-Hiyel (Mekanik/Harika Âletler Kitabı) başlıklı eseri neşrederek, Mekanik Teknoloji ve Su Mühendisliği’nin gelişmesine hatırı sayılır bir katkı sundular.
Bu âletler arasında rübik küp/sabır küpü, yapay hayvanlar, yapay sesler ve şamandıralar gibi eğlendirici cihazlardan başka, ilk kez onlar tarafından icat edilen robotik âletler de bulunuyordu. Şarkı söyleyen ve kanat çırpan kuş, bu robotik âletlerin en ilginciydi.
Yanı sıra, otomatik flüt çalar cihazı, bugün kullandığımız bilgisayardan çok da farkı olmayan ve flüt sesi üretmek için buhar kullanan, “dünyanın ilk programlanabilir makinesi” idi. Su içen boğa robotu ise, suyu içip bitirdiğinde doymuş gibi bir ses çıkarıyordu. Ayrıca, açma-kapa düğmesi ve gaz maskesi de ilk defa Benî Musa Kardeşler tarafından geliştirildi.
İslâm Dünyasında Benî Musa Kardeşler ile başlayan çalışmaları, 13. yüzyılda Artuklular zamanında (1181-1206) Diyarbakır’da yaşayan bilgin, mühendis ve mucit El-Cezerî devam ettirdi ve zirveye taşıdı.1
Dünyanın İlk Üniversitesini Kuran Müslüman Kadın: Fâtima El-Fihrî
Fâtima el-Fihrî, Abbasiler döneminde yaşamış, varlıklı ve âlim/entelektüel bir Kuzey Afrikalı Müslüman kadın girişimcidir. Tam ismi, Fâtima bint Muhammed el-Fihriyye el-Kureyşiyye’dir. Günümüzde Tunus sınırlarında yer alan Kayravan’da, 800 yılında doğmuştur. Babası, fakih Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah el-Fihrî’dir.
Görüldüğü gibi Fâtima el-Fihrî, dindar, âlim ve başarılı bir babanın kızıydı. Ailesi, Kayravan şehrinden Fas’ın Fes şehrine göç eden büyük bir topluluk içerinde yer almıştır. Kız kardeşi Meryem ile birlikte çocukluk ve gençlik dönemlerinde iyi bir eğitimden geçmiştir. Başta tefsir, hadis, siyer ve fıkıh olmak üzere birçok dinî ilimleri tahsil etmiştir. Eğitimini tamamladıktan bir süre sonra evlenmiş; ancak babası, erkek kardeşi ve kocasını peş peşe kaybetmiştir. 14. yüzyıl tarihçisi İbn ebu-Zaraa’nın kaydettikleri hâricinde hayat hikâyesi hakkında maalesef çok fazla bir malûmat yoktur.
Bu Müslüman kadın, 859 yılında yeteneğini, ailesinden devraldığı maddî-mânevî mirası ve tüm servetini kullanarak Fes şehrinde “Karaviyyin” ismiyle dünyanın ilk medresesini, bugünkü anlamda üniversitesini kurmuştur. Böylece, Avrupa’nın en eski üniversitesi kabul edilen ve 1088’de kurulan Bolonya Üniversitesi’nden 229 yıl önce, Karaviyyin Üniversitesi’ni hizmete açarak adını tarihe yazdırmıştır.
Bu üniversite, yine Fâtima el-Fihrî (veya kardeşi Meryem ile beraber) tarafından inşâ ettirilen aynı isimli caminin yanında bulunuyordu. Yaklaşık iki yıl süren üniversitenin bütün yapım aşamalarını yakından takip edip bizzat ilgilenmişti.
Karaviyyin’e kaydolmanın temel şartı, iyi bir Kur’ân hafızı olmak, Arapça ve dini ilimlere vâkıf olmaktı. Üniversite, İslâm âleminde alanında otorite olan -bilhassa Endülüs kökenli- âlimleri bünyesine dâhil ederek zengin ve yetkin eğitim kadrosuna erişmiştir.
Dinî ve dünyevî ilimlerde ihtisas eğitimi veren üniversitenin ders halkaları ve zengin kütüphânesi halka da açıktı. Bu sebeple derslere sadece öğrenciler değil kendini yetiştirmek isteyen tüccar, sanatçı, işçi vb. gibi toplumun her sınıfından insanlar da rahatlıkla katılabilirlerdi. Öyle ki, verilen dersleri dinlemek için gündüzleri belirli bir saatte dükkânların kapanması âdet hâline gelmişti.
Karaviyyin Üniversitesi, zamanına göre ileri teknoloji teçhîzatları olan astronomi âletleri, usturlaplar, güneş, kum ve su saatleri ile iyi bir donanıma sahipti. Buradan mezun olanlar, dinî ilimlerin yanı sıra kimya, fizik, astronomi ve matematik gibi fennî ilimlerde de önemli çalışmalara ve eserlere imza attılar.
Buradan yetişip mezun olan büyük İslâm âlimlerinin başında İbn-i Haldun, Muhyiddinî İbn-i Arabî, İbn-i Batuta ve El-İdrisî gelir. İbn-i Haldun’un, meşhur eseri Mukaddime’yi burada kaleme aldığı rivâyet edilmektedir.
Karaviyyin’de sadece Müslümanlar değil, Avrupa’dan gelen Hıristiyan ve Yahudi gençlere de bir ayrıcalık olarak eğitim imkânı tanınmıştır. Yahudi felsefeci İbn-i Meymun, Avrupalı seyyah Leo Africanus, Papa II. Silvester’in burada eğitim gördükleri yönünde aktarımlar mevcuttur.
Fâtima el-Fihrî, 880 yılında Fes’te hayata veda etmiştir.
Kurduğu medrese/üniversite, zamana meydan okuyarak ayakta kalmayı ve günümüze kadar gelmeyi başarmıştır. Bugün, Al-Karaoine Üniversitesi olarak hizmet vermektedir. Bu eğitim kurumu, UNESCO tarafından dünyanın ilk sürekli ve en eski üniversitesi olarak kabul edilmiştir.
Karaviyyin Kütüphânesi, yazma eserler açısından İslâm Dünyasının en zengin kütüphânelerinden biridir. Burada kâğıt ve ceylan derisi üzerine yazılmış, çeşitli mushaflar yer almaktadır. Kütüphânenin koleksiyonunda 4000’in üzerinde el yazması bulunmaktadır. Karaviyyin Kütüphânesi de 1981’de UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’ne dâhil edilmiştir. 1323’teki büyük yangında ciddî mânâda zarar görse de, restore edilerek Mayıs 2016’da tekrar açılmıştır.2
Cerrahlığın, Tıbbî Âletlerin ve Kapsül’ün Babası Endülüslü Ebü’l-Kâsım Zehravî
10.yüzyılda yaşamış Endülüslü tabip cerrahtır. Endülüs Emevi Hükümdarı III. Abdurrahman’ın, başşehir Kurtuba yakınlarında inşâsını başlattığı yeni hilâfet merkezi Medinetüzzehra’da 936 yılında doğduğu rivâyet edilmektedir.
Ebü’l-Kâsım ez-Zehravî, Batı Avrupa’nın en büyük başşehri ve ilim merkezi olan Kurtuba’da tahsil görmüş ve mesleğini burada icra etmiştir. Tıp alanında kazandığı şöhrete rağmen maalesef hayatına dair kaynaklarda yeterli bilgi yoktur.
Her ne kadar tıbbın çeşitli dallarıyla ilgilenmişse de Zehravî daha çok cerrah özelliğiyle tanınmıştır. Avrupa’da Abulcasis, Bulcasis, Alcarani, Alcaravius, Alzahavî, Ezzahravî, Ezaharaguî gibi adlarla anılmış ve “Cerrahî’nin Babası” kabul edilmiştir.
Zehravî’nin 1000 yılında tamamladığı ve günümüze ulaşan tek çalışması olan “Kitâbü’t-Tasrîf li-men ‘aceze ‘ani’t-te’lîf”, “tıp ve ameliyatlar üzerine çizimler içeren ilk kitap” olma özelliğine sahiptir. İslâm ve Batı dünyasında tıp alanında o zamana kadar yazılan en muhtevalı ve Avrupa’da en çok rağbet gören eserdir.
Meşhur fıkıh âlimi İbn Hazm (ö. 1064), Kitâbü’t-Tasrîf’i; “Tıp sahasında bundan daha kapsamlı, ifade ve uygulama bakımından bundan daha güzel bir eser yazılmamıştır.” sözüyle methetmiştir. Tıp tarihçisi İbn Ebû Usaybia da (ö. 1269), Zehravî’nin en büyük ve en mükemmel bir çalışmasının Kitâbü’t-Tasrîf olduğunu kaydetmiştir.
Bir tıp ansiklopedisi niteliği taşıyan eser, 30 bölümden meydana gelmiştir. Zehravî kitapta, baştan ayaklara kadar 325 hastalığa, bunların belirtileri ve tedavilerine; daha da mühimi, neşter dâhil 200’ün üzerinde tıbbi âlete, nerede ve nasıl kullanılacağına yer vermiştir.
Böylece Zehravî, bulduğu cerrahî makaslar, bıçaklar, bistüri ve uçları değişik âletlerle dönemindeki cerrahî teknolojinin gelişmesine büyük katkı sağlamış; icat ettiği âletler asırlarca ameliyatların vazgeçilmez cerrahî âletleri olmuştur. Bundan dolayı Zehravî, “Modern Ameliyatlar ve Tıbbi Cihazların Babası” olarak vasıflandırılmıştır. Yazdığı eser, yüzyıllar boyunca ameliyatlar için önemli bir el kitabı niteliği kazanmıştır. Özellikle Batı’da 18. yüzyıla kadar etkisini sürdürmüş ve birçok dile çevrilmiştir.
İslâm âleminde Zehravî’nin etkisinde kalan hekimler arasında Osmanlı hekimi Sabuncuoğlu Şerefeddin’in (1386-1468) ayrı bir yeri vardır. Birçok tıp tarihçisi, Sabuncuoğlu’nun Cerrâhiyye-i İlhâniyye/Haniyye adlı eserini, Kitâbü’t-Tasrîf’in bir tercümesi olarak değerlendirmiştir. Ancak iki eser karşılaştırıldığında, temel bilgiler aynı olsa da ayrıntılarda önemli farklar bulunduğu da belirlenmiştir.
Ebü’l-Kasım Zehravî, böbrek ve safra taşları gibi vücuttaki sert katmanları ezmekte kullanılan Litotripter adlı cihazı da tasarlamıştır. Yanı sıra, kadınlarda litotomi (doğum pozisyonu) uygulaması yapan ilk hekim ve günümüzde “obstetrike walcher pozisyonu” denen uygulamayı öneren ilk cerrahtır.
Bunun için kimi güç doğumlarda, bebeğin başını kavrayıp dışarı çekmekte kullanılan yeni bir âlet/forseps önermiştir. Zor doğumlarda fetüsün/ceninin nasıl alınacağını ve başın dışarıya çekilmesinde karşılaşılan sıkıntılarda nasıl bir uygulama yapılması gerektiğini göstermiştir.
Ayrıca Zehravî, hastalarına, günümüzdeki kapsüllerin öncüsü olan katkütten/vücut tarafından emilebilen, hayvan bağırsağından imal edilen ince ve doğal bir liften imal edilmiş haplar vermiştir. Ameliyat ettiği hastaları üzerinde katkütten mâmûl dikiş ipleri kullanmada da öncülük etmiştir. Günümüzde cerrahlar hâlâ buna benzer bir malzeme kullanmaktadırlar.
Ebü’l-Kasım ez-Zehravî, 1013 yılında 101 yaşındayken vefât etmiştir.3
Dipnotlar:
1)Kazım Çeçen, Atilla Bir, “Benî Mûsâ”, DİA, c.5, TDV Yayınları, İstanbul, 1992, s. 450-451; İrfan Yılmaz, Yitik Hazinenin Kâşifi Fuat Sezgin, İstanbul, 2014, s. 159-160; İslâm Uygarlığı’ndaki 1001 Buluş ve Olağanüstü Gerçekler, Editör: Salim T. S. Al-Hassani, National Geographic, s. 40-41, 82-83; Sadettin Ökten, “Cezerî”, DİA, c.7, TDV Yayınları, İstanbul, 1993, s. 505-506.
2)Abdülhâdi et-Tâzî, “Karaviyyîn Camii”, DİA, c. 24, İstanbul, 2001, s. 478-479; Hayrunnisa Turan, “Fas’ın Fes Şehrindeki Karaviyyin Câmii”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Sayı: 8/37 (2015), s. 486-511; Burhana Islam, Dünyayı Değiştiren Sıradışı Müslümanlar, Çeviren: Beste Naz Yıldız, İstanbul, 2022; https://www.atlasobscura.com/places/university-of-alkaraouine Erişim: 31.07.2023; İslâm Uygarlığı’ndaki 1001 Buluş ve Olağanüstü Gerçekler, Editör: Salim T. S. Al-Hassani, National Geographic, (baskı yeri ve tarihi yok); Tarkan Tufan, “Fatma el-Fihri: Tarihte İz Bırakan Bir Kadın”, Duvar, 27.09.2020.
3)Esin Kahya, “Zehrâvî”, DİA, c. 44, s. 189-191; İslâm Uygarlığı’ndaki 1001 Buluş ve Olağanüstü Gerçekler, Editör: Salim T. S. Al-Hassani, National Geographic, (baskı yeri ve tarihi yok), s. 44-77.
İsmail ÇOLAK
YazarBilal Kemikli’nin kaleme aldığı Hacnâme: Huzurda Bir Kutlu Mevsim, hac ibâdetinin yalnızca ibâdet yönünü değil, onun iç dünyadaki yankılarını, mânevî izlerini ve gönül ikliminde bıraktığı derin tesirl...
Yazar: Yusuf HALICI
1870’lerden itibaren Avrupa ve Amerika’da, sözde ‘uygar’ insanları eğlendirmek amacıyla fuarlar ve hayvanat bahçeleri gibi yerlerde kolonilerden getirilen farklı renkten ve ırktan insanlar teşhîr edil...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Fetih, “açma-açış” anlamına gelir. Fâtih, “açıcı” demektir. Hayat kitabımız Kur’ân, Fâtiha Sûresi’yle başlar. Çünkü Kur’ân, o sûreyle başlar, açılış o sûreyle yapılır. Fâtiha Sûresi, Ümmü’l-Kitab/Kita...
Yazar: Ali AKPINAR
Osmanlı cemiyetinin oldukça zengin ve renkli bir yelpazesi vardı. İnsanî hoşgörü iklimi altında, çok sesli bir harmoni içerisinde birlikte yaşama becerisini gösteren, faziletli bir içtimâî bünyeye sah...
Yazar: İsmail ÇOLAK