Gönüllerde Başlayan Fütuhat
Gönül/kalp imanın ve sevginin mahallidir. Gönüllere sevgi, şefkat ve merhametle girilir. Yeni bir teklifle, iş ve durum değişikliği ile karşılaşan insanın önce ikna edilmesi gerekir. Akıl, ikna olmadan önce kalbine de danışır. Dumura uğramamış bir kalp/vicdan insana doğru ve güzel olanı telkin eder.
İslâm dini, insanların hem aklına hem de gönlüne hitap eder. Davette, gönül dilini kullanır. İslâm’ın mesajı gönüllere hitap eder zira imanın mahalli kalptir. İnsanlar, imanını dili ile ikrar eder, kalp ile de tasdik ettikten sonra İslâm’a girmiş olurlar. Müslümanlığın ve dindarlığın kalite seviyesinin oluştuğu yer de kalptir. Amellerin fazileti de kalpte verilen kararlara ve niyetlere göre oluşur. Bu sebeple Peygamberimiz (s.a.v.), “Ameller niyetlere göredir.” buyurmuştur.
Peygamberimiz, “Ben rahmet peygamberiyim ve ben savaş peygamberiyim, ben kılıçla gönderildim.” buyurmuştur. Onun rahmet peygamberi oluşu, insanların kurtuluşu için çalışmasını; savaş peygamberi olması ve kılıcı ise ıslahı mümkün olmayan kötülükleri kılıç zoruyla ortadan kaldırmasını ifade eder. Peygamberimiz’in davet metoduna bakıldığında O’nun gönül dilini kullandığı, fütuhata gönüllerden başladığı görülecektir.
İnsanlar devlet otoritesiyle bir yere kadar kontrol edilebilirler fakat insanların gönlüne sadece Allah hükmedebilir. Gönülde neler olup bittiğini, nelerin hissedildiğini sadece gönül sahibi açıklarsa öğrenebiliriz. Fakat âgâh olanlar, hâlden anlayanlar, empati duygusu gelişmiş olanlar iletişime geçtiği insanların gönlüne dokunarak gönülleri kazanabilir.
Gönül kazanmak, birinin suyuna giderek, onun hoşuna gidecek şekilde hareket ederek beğeni kazanmak değildir. Böyle yapmak, insanın kişiliğinden ödün vermesi anlamına gelir. Gönül kazanmak; gönül dili ile konuşarak, ortak duygu, düşünce ve değerleri paylaşarak yapılır. Gönüle sevgi ve merhamet kapısından girilir, gönülde iyi niyet ve dostluk ikram edilir; orada, samimi ve yoldaş olanlar barınabilirler.
Gönül almak, gönül yapmak ya da gönüllerde yer almak için muhataba samimiyetle yaklaşmak, güler yüzle bakmak, yapıcı bir üslupla ve pozitif duygularla konuşmak gerekir. Akıl bildiğini unutur fakat gönül sevdiğini unutmaz. Güler yüzü, tatlı dili ve örnek yaşantısı ile insanlara rol model olan tasavvuf erbabı gittikleri her yerde baş tacı edilmişler, saygı ve hürmet görmüşler ve örnek alınan insanlar olmuşlardır.
Özellikle Türkler arasında Orta Asya’da ve Anadolu’da İslâm dini, tasavvuf erbabı gönül insanı alperenlerin adanmışlık ruhu ile yaşamaları sayesinde hızla yayılmıştır. İslâm dininin muhatabı insan olduğundan tebliğde insanı kalıcı olarak kazanacak yöntemler uygulanmalıdır.
Miladi 1200’lü yıllarda büyük askerî güçle gittikleri her yeri talan eden Moğollar’ın şimdi esamisi bile okunmamaktadır. Kalıcı hiçbir eserleri de mevcut değildir. Müslümanlar ise daha az bir güçle gittikleri yerlere adaleti ve merhameti götürmüşler, gönüller kazanmışlar ve Allah’ın izni ile başarılı olmuşlardır. Dünyada en fazla Müslüman nüfusun yaşadığı (230 milyondan fazla) bir ülke olan Endonazya’ya İslâm dini 1200’lü yıllarda sûfi tüccarlar tarafından götürülmüştür. Onların samimi çalışmaları sayesinde İslâm dini Uzak Doğu’da hızla yayılmıştır.
Bir ordunun bir yeri silah zoru ile zapt etmesine “işgal”, bir ordunun rakip orduyu savaş meydanında yenmesine “zafer”, zaptedilen yöre halkının galip orduya gönüllü olarak katılmasına ise “fetih” denilir. İslâm tarihinde düzenlenen seferlerde -mümkün olması halinde- fetih daima Müslüman komutanların önceliği olmuştur.
Peygamberimiz (s.a.v.) emin belde Mekke’de kan dönülmesini istemediği için şehrin fetih yoluyla müşriklerden arındırılmasını planlamış ve bunda da -Allah’ın yardımı ile- muvaffak olmuştur. Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u alması da tarihte “fetih” olarak nitelendirilmiştir.
Çünkü İstanbul’un alınmasından sonra kendi yönetimlerinin baskıcı uygulamalarından usanan Bizans halkı, “İstanbul’da kardinal kavuğu görmektense Müslüman sarığı görmeyi tercih ederiz.” demişlerdir. Anadolu’da farklı etnik yapıya mensup olan unsurlar, İslâm’ın gönül coğrafyasına dâhil olmuşlar ve iman ortak paydasında birleşmişlerdir.
Kendilerinden olmayanlara ve amaçlarına hizmet etmeyenlere hiç değer vermeyen Siyonist İsrail devleti, ölmeye layık olarak gördüğü Filistinlileri öldürerek bölgede güven içinde yaşayacaklarını sanıyorlar. Yaklaşık yüzyıldır uyguladıkları soykırım politikalarıyla belki bir miktar askerî başarı sağlamış olabilirler fakat böyle devam etmeleri halinde evlerinde dahi güven ve huzur içinde oturmaları mümkün olmayacaktır. Zira onlar sürekli kin ve nefret tohumu ekmekte, bölgeyi kan gölüne çevirmektedirler. Günün birinde akıttıkları kanda boğulmaları hiç de sürpriz olmayacaktır.
Gönül yıkarak elde edilecek hiçbir başarı yoktur. Gönüllerin fütuhatı ile aşılmayacak zorluk da yoktur. Büyük fetihler, adanmış ruhlu gönül erlerinin azim ve sebatıyla kazanılmıştır; bundan sonra da -eğer yeni fetihler bekleniyorsa- bu fetih ruhuna sahip gönül erlerinin organize çalışmasıyla mümkün olacaktır.
Emine Büşra YÜKSEL
YazarHer gün tanıdıklarımızdan, komşu ve akrabalarımızdan bazen de ailemizden birileri hayata veda etmektedir. Camilerden sabahları yükselen salâ sesleri, yine birilerinin vefatını haber vermektedir. “Nasi...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Muzaffer: Zafer Kazanan, Üstün Olan (s.a.v.)Sevgili Peygamberimiz’in mübarek ism-i şeriflerinden biri de “Muzaffer”dir.Hz. Muhammed (s.a.v.)’in zaferleri, hem İslâm tarihinin hem de insanlık tarihinin...
Yazar: Editör
Çocuklarda güçlü bir kişilik oluşumu, sağlıklı bir ruh yapısının inşası, dinî ve millî aidiyet duygusunun gelişimi değerler eğitimi ile mümkün olmaktadır. Hayatın anlamlandırılması ve gerçekçi bir gel...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Âşıka İstanbul’u gurbet ettin sevdiğimGül yüzüne dâimâ hasret ettin sevdiğimDeğmedi müjgân oku sîneme âh doyuncaNeden bunca uzağa hicret ettin sevdiğimHayâlinin visâli kandırmaz yanan gönlüVerdiğin bu...
Şair: Ekrem KAFTAN