Akşemseddîn Hazretleri’ne Göre Ârif İnsan
İnsan, Allah’ın ilâhî rahmetinin bir tezâhürü olarak varlık bulmuştur. Allah, insanı sevmiş ve rahmetinin bir lütfu olarak onu varlık âlemine çıkarmıştır. İbn Arabî’ye göre âlem, büyük âlem olan kâinat ve küçük âlem olan insan olarak iki kısımdır. İbn Arabî, insan dışındaki tüm varlıkların büyük âlemi oluşturduğunu ifade eder.
Ona göre, eğer tüm varlık bir ağaç olarak tasavvur edilirse, bu ağacın özü, temeli, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in rûhudur. Bu görüş, tasavvuf geleneğinde yaygın bir düşünce olmakla birlikte, Akşemseddîn’in anlayışının da merkezini oluşturur. Akşemseddîn’e göre, Allah tüm âlemi Hz. Muhammed (s.a.v.)’in nurundan yaratmış ve insanlığın rûhsal atası olarak Rûh-ı Muhammedî’yi esas almıştır.
Tasavvuf, insanı olgunlaştırmayı ve onu kötü düşüncelerden, arzularından arındırmayı amaçlayan bir disiplindir. İnsan-ı kâmil olma yolunda adım adım insanı geliştirmenin yollarını gösteren bir kurumdur. Akşemseddîn de, hayatını tasavvufa adayan ve insanı hayatının merkezine koyan bir mürşîttir.
O, hakîkî bir insan-ı kâmil olarak, irşât ve sohbetleriyle pek çok Allah dostu yetiştirmiş bir evliyâ olarak tanınır. Akşemseddîn’e göre insan, Allah’a olan iman sayesinde azaptan kurtulur. Allah’a iman eden bir mü’min, bu imanı dil ile ifade edip, kalbiyle tasdik ederse, cehennem azabından kurtulabilir.
Onun görüşüne göre, imanı kabul eden bir kimse, dil ve kalbinin uyumu ile gerçek imanını yaşamış olur ve bu imanın faydalarını görür. Akşemseddîn’e göre imanın dereceleri vardır ve Allah, kulunu imanın derecesine göre değerlendirir. Peygamberlerin, sıddıkların, şehitlerin imanı ile sıradan insanların imanı arasında önemli farklar bulunur.
Akşemseddîn’e göre, Allah’ı inkâr edenlerin kalpleri örtülüdür. Kâfirler ve fâsıklar için makamlar ve dereceler geçerli değildir. Onlar, hayvanlar gibi sadece karınlarını doyurmakla meşgûl olurlar, ancak ne yediklerinin ne de içtiklerinin farkında bile değillerdir; hatta hayvanlardan daha aşağı bir durumdadırlar.
Hak yoluna girmeyen ve Hakk’ı tanımayan kişi, aslında inkâr içindedir. Akşemseddîn’e göre münâfık, nifakını dışa vuran kişidir. Allah, bir münâfığı açığa çıkarmak istediğinde, onun sözlerinde, davranışlarında ve elbiselerinde nifakın alâmetlerini ortaya koyar ve onu halkın gözüne serer.
Muhammed Ali Yıldız’ın “Akşemseddin’de Allah, Kâinat ve İnsan” adlı doktora çalışmasına göre; Akşemseddîn, ârifin, kendi iradesini Allah’ın mutlak iradesine teslim eden kişi olduğunu belirtir. Ârif, her şeyini Allah’a teslim ederek O’nun rızasına ulaşabilmeyi başarabilmiş bir insandır.
Akşemseddîn, mârifet sahibi bir ârifin her an nur içinde ve nurla dolu olduğunu kabul eder. Bu nur, hiçbir şeyin engelleyemeyeceği bir özelliktir. Çünkü ârif, Allah’ın nuru ile aydınlanmış bir kişidir. Akşemseddîn’e göre, ârifin kalbinin nuru, her zaman her yeri ve her şeyi görür, çünkü bu nur, hiçbir zaman ve hiçbir şey tarafından örtülemez. Akşemseddîn, mârifetin ilmini, zâhirî bilgi ve aklın yetersizliğini gösteren bir durum olarak değerlendirir. Ârif, kendi içsel bilgisiyle, dış dünyadaki aklî ve zâhirî bilgilerin ötesine geçer.
Hakîkatin mârifetine erişenler âriflerdir. Akşemseddîn Hazretleri’yle irfân tarifinde aynı istikâmette olan Hulûsi Efendi Hazretleri şöyle buyurur:
Ârifin her yerde kalbi âşinâdır muttasıl / Pertev-i âyine-i âlem-nümâdır muttasıl
Gafletindendir eğer gâfil sanırsan ârifi / Her nefes şuğlu anın zikr-i Hudâdır muttasıl
(Âriflerin kalbi her yerde her zaman dost ile birlikte, zikirde ve tefekkür râbıtasındadır. Onların kalbi gerçek âlemin aynası gibidir. Onların hâlini bilmeyen, onları gâfil sananlar esas gâfillerdir. Çünkü aldığı verdiği her nefesinde bir lâhza bile gaflete düşmezler. Hakk'ı zikirde daimdirler.)
Cenâb-ı Hak gönül dünyamızı ârifleri tanıyan, hâlden anlayan, bilen, âşina olanlardan eylesin.
Kemal DEMİR
YazarDünyanın merkezi Asya’ya doğru kayarken, Türk dünyasına olan ilgi her geçen gün daha da artmaktadır. Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurulmasıyla birlikte, Kafkaslardan Anadolu’ya kadar bütün Orta Asya ...
Yazar: Kemal DEMİR
Horasan’dan Anadolu’ya gelen dervişlere Horasan erenleri denir. Horasan erenleri, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde birçok tekke ve zaviye kurmuşlardır. Bu dervişler yalnızca Anadolu’da değil, Balkanlar’...
Yazar: Kemal DEMİR
Fıtnat Hanım, Nâbî yolunda şiir söyleyen bir şaire olduğundan hikemî gazeller de kaleme almıştır. Şaire, hikmet vadisinde yazdığı gazellerde, erkek şairler kadar başarı göstermiş, diyebiliriz. Bir örn...
Yazar: Mahmut KAPLAN
Şeyh Gâlib (1757-1798)Sultân-ı Rüsül Şâh-ı Mümeccedsin efendimBîçârelere devlet-i sermedsin efendimDîvân-ı İlâhîde ser-âmedsin efendimMenşûr-ı Le’amrük’le müebbedsin efendimSen Ahmed ü Mahmûd ü Muhamm...
Yazar: Vedat Ali TOK