TEKNOLOJİK ZEHİRLENME
“Bugün birbirimizin yüzüne bakmadan telefon ekranlarından yaptığımız her sohbet, yarın bu zamanları kaybettiğimizde hayıflanacağımız anlardan ibaret olacaktır.” Yıllar önce meslek lisesine yazılıp bilgisayar bölümünü okuyacağımı öğrenen bazı arkadaşlarımız, komşularımız, “havaya girmememi tembihleyip, bölümümün kıymetini bilmem” konusunda beni telkin ediyorlardı. İki binli yılların başında bilgisayar teknolojisi hayatımıza bir zenginlik biçimi olarak girmiş ve neredeyse tıpla eşdeğer görülür hâle gelmişti. Tabii işin içinde olanlar pek fazla eşdeğer olduğunu düşünmez ama halkın nazarındaki intiba bu idi… Bazı sebeplerle okula gitmem konusu da tehlikeye düştüğünden tam bir üniversite hayali kuramadığımdan ve o zamanlar meslek lisesinin katsayı sorunları gibi konularda muzdarip olduğumuzdan başka alanlara gitme gibi bir şansımız pek yoktu. Bu vesileyle üniversiteyi de ön lisans olarak bilgisayar üzerine okudum. Şu an sorsanız pişman mıyım? Değilim, o zamanın şartlarına göre içinde bulunduğum şartlara göre bu şekilde en uygunu idi ve böyle gelişti. Bazen bir sürü başarı hikâyeleri yayımlayıp, bunları herkes yapabilir gibi klişe yayınları çok fazla tasvip etmiyorum. Şuna inanıyorum ben, herkesin şartı farklıdır. Bir insan herhangi bir işte, konuda çok başarılı olabilir ama bir başkası aynı başarıyı elde edemez. Zaten eşyanın tabiatına da aykırıdır, herkes aynı işi aynı oranda başarsaydı, birbirimize ihtiyacımız kalmaz ve “Komşu komşunun külüne muhtaçtır.” atasözü türemezdi. Şu anki düşüncelerim ve fırsatlarım olsaydı belki daha başka bölümü okuyabilir ve belki de hayalime daha çok yaklaşabilirdim ama bildiğim bir şey de var ki geçmişe çok takılıp hayıflanmak bize bir şey kazandırmıyor. Mesela bugün bu güzide derginin satırlarında yazılarımın yayımlanacağını bir on yıl önce tahmin edemezdim ama bugün bu nasip oldu ve sizlerle düşüncelerimi paylaşma fırsatını hem dergide hem de kitabım vesilesiyle yakaladım. Kendi adıma bunlar geleceğe hatıra olarak bıraktığım anılar... Geçmiş ile gelecek arasındaki köprü her zaman kurulur, belki bazen özlemle olur bu ama ikisi arasındaki köprü de kaçınılmazdır çünkü geçmişi bilmeden geleceğe bir adım atmak güçtür. Geçmiş tecrübedir, olgunluktur. Geçmiş, geleceğe adım atarken önümüzde bir harita gibi durur adeta… Dolayısıyla hayatımızdaki acı ve tatlı olayların hepsi bizi geleceğe hazırlar. Meslek lisesinde bilgisayar bölümünün birinci sınıfındayken bilgisayarı henüz görememiştik, bilgisayar dersimiz vardı ama henüz o gizemli dünyaya adım atamamıştık. Neler yapabileceğimizi de açıkçası çok bilmiyorduk. Derslerimiz başladıktan sonra sürekli teorik terimlerle bilgisayarı anlamaya çalışıyoruz, geçmişte nasıldı, bugün nasıl diye… En sonunda bilgisayarla buluşma anımız geldi çattı ve bilgisayarın üzerindeki örtüler itinayla alınır ve bilgisayarın düğmesine de aynı itina ile basılırdı. Yüreğimiz ağzımızda, bir tuşuna basınca çöker diye korkutulmuşuz neticede… Günler böyle birbirini kovalayıp gitti ve birinci sınıfta zar zor bilgisayar dersinden geçtik. Dersimize de bir elektrik öğretmeni giriyordu. İkinci sınıfa geçtiğimizde bizim bütün derslerimiz birden bilgisayar oldu. Hâlâ sabahtan akşama kadar meslek lisesinde ders görülüyor mu bilmiyorum, bizim zamanımızda sabahtan akşama kadar idi, atölye derslerimizde sürekli bilgisayara bakınca artık ekranı karartırdık ki gözlerimiz iyice rahatsız olmasın. Birinci sınıfta korkarak tuşlarına bastığımız bilgisayarı iyi kötü öğrenmiştik ve hatta birinci sınıfta bize ders veren hocalarımıza da bilgisayar konusunda yardımcı oluyorduk. O zamanlar bilgisayar dergileri, eğitimleri ve buna dair yayınlar da revaçta idi. Teknoloji dergileri eğitim materyalleri veriyor ve bir bilgisayarcı bu dergileri takip etmezse eksik sayılıyordu. Zaman geçtikçe bu dergiler ürünlerin reklam kataloğu hâline dönüştü ve nihayetinde bitti sayılır. Artık internet tabanlı bilişim dergileri mevcut. Zamanın değişimi dediğimiz kavram tam olarak burada anlam buluyor işte. Hayatımıza bilgisayar teknolojisi girince iş modellerinde de değişikler meydana geldi. Bugün bütün iş alanlarına bilgisayar girmiş durumda. Eskiden bir oda büyüklüğündeki bilgisayarlar, artık elimizde tutacak şekilde küçüldü. Dünya elimizin altında küçüldü. Hâlâ bunun büyüsü altında hayatımızı idame ettirmeye devam ediyoruz. Virüs salgını sebebiyle hemen hemen herkes evine kapandı ve teknolojiyi oldukça kullandı. Bu dönemde teknolojik ev aletlerini edinmenin revaçta olduğu konusunda bazı bilgiler edindim. İnsanlar evde hayat bulabilmek için teknolojiye sarılmıştı. Hayatımızı tamamen teknolojinin eline emanet etmenin ne gibi sonuçlar doğuracağını görmek için uzman olmaya gerek yok esasında. Bizim kendi benliğimize bakıp düşündüğümüzde yapay olan birçok şey fıtratımıza uygun değil. O yüzden bizi hayata bağlayacak şey teknoloji olamaz, evet teknoloji hayatımızı kolaylaştırıyor ve birçok iş alanında da bunu kullanıyoruz ama dahası olmamalı. Hayatımızın tamamını kontrol altına aldığı an teknolojik zehirlenme dediğimiz kavramlar türeyecek ve belki de çoktan türedi. Üniversite yıllarında sürekli mesleki gelişim adına bilişim dergilerini takip ediyor, bilgisayar programlarını öğrenmeye çalışıyordum ama bir süre sonra artık bundan sıkılıyorsunuz. Çünkü ucu bucağı görünmeyen ve sürekli ilgi isteyen, bitmek bilmeyen bir teknoloji ve sürekli de gelişmeye değişmeye devam edecek. Ama insanı bir süre sonra yoruyor. Nihayetinde sadece bana lazım olan kadarını aldım ve kendime zaman ayırmaya çalıştım. Bazı arkadaşlarımız yazılımda çok çok ilerleyip farklı işler yapmaya başladılar. Herkes için farklı kapılar var elbette. Biraz geçmişe giderek teknolojik zehirlenme konusunun önemine vurgu yapmaya çalıştım. Bugün birbirimizin yüzüne bakmadan telefon ekranlarından yaptığımız her sohbet, yarın bu zamanları kaybettiğimizde hayıflanacağımız anlardan ibaret olacaktır. Bu teknoloji bombardımanı içerisinde de hangi bilginin doğru, hangisinin yanlış olduğunu ortaya çıkarmak çok güçleşiyor. O yüzden klasik bilgi dağarcığımız olan kütüphanelerimizi unutmamak lazım. Bizi mutlu edecek olan şey fıtratımıza daha yakın konulardır. Kendimizi dinlememiz, kendimize zaman ayırmamız çok daha faydalı olacak. Teknolojiden kendimizi soyutlamamız mümkün değil, yaşadığımız zamanın nimetlerini elbette doğru ve yerinde kullanmaya devam edeceğiz; teknolojinin zehrinden uzak, huzurlu bir şekilde…
Erol AFŞİN
YazarKendisiyle tanıştığımda henüz 16 yaşındaydı. Derste, teneffüste, okul bahçesinde ve okul sınırlarının dışında tabiri caizse terör estiren bir kişilikti Cumali... Odama ne zaman bir öğretmen ya da bir ...
Yazar: Selçuk ALKAN
Ailemiz, gözlerimizi açtığımız ilk toplum birimidir. Okul çağına gelene kadar her şeyi ailemizden görür ve öğreniriz. Bizlerin bugünlere gelişinde, büyümemizde, gelişmemizde, eğitimimizde, velhasıl bi...
Yazar: Selçuk ALKAN
Ülkemizde depremin üzerinden ikinci Ramazan ayına girdik, Allah nasip eyledi ve buna erişebildik. Ramazan ayının sonrasında da yine insanların sevinçle kutladığı Ramazan Bayramına erişmiş olacağız. Öz...
Yazar: Erol AFŞİN
Hak ve hakikat dostlarının büyüklerindendir Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî. Gönüllere kandil olan bu Türkmen şeyhinin gerçek adı "Bektaş"tır. Babası, Horasan hükümdarlarından İbrâhîm-i Sânî'dir. Vefatında...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ