Maziye Özlem Bayramlar
Ülkemizde depremin üzerinden ikinci Ramazan ayına girdik, Allah nasip eyledi ve buna erişebildik. Ramazan ayının sonrasında da yine insanların sevinçle kutladığı Ramazan Bayramına erişmiş olacağız. Özlemini duyduğumuz bayramlar yok değil, neden bayramlarımızın eski bayramlar gibi daha huzurlu geçmediğine dair hayıflanıp dururuz çoğu zaman. Tabii bunun neden olduğunu iyice irdelemek lâzım.
Değişen zaman dilimiyle birlikte dijitalleşen iletişimizin bir sonucu olarak kalabalıklar içinde yalnızlık durumunu yaşıyoruz. Kimseyle dertleşemiyoruz ve hayata dair duygu düşüncelerimizi paylaşamıyoruz. Hayatımızda sürekli bir şeyler kazanmaya yönelik planlar yaptığımız için kapitalist ruha kendimizi teslim etmiş durumdayız.
Kazandıkça daha fazlasını kazanma hırsı gözümüzü bürümüş ve bu da etrafımızda olan bitene karşı bizi duyarsız hâle getirmiş durumda. Oysa mensubu olduğumuz İslâm dini, komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir düsturunu öne çıkaran bir medeniyet. Yine Ramazan ayında fitre, zekât gibi kavramların daha çok hatırlandığı zaman dilimlerinden geçiyoruz. İslâm, aslında sosyal olarak birbirimize sahip çıkmamızı öğütlüyor.
Birbirimize karşı sorumluluklarımızın olduğunu hatırlatıyor. Elinizde olanlar sadece size ait değil diyor, ihtiyacı olan insanların da elinizdekilerin bir kısmında hakkı var diyor. Zaten depremde bunu acı bir şekilde görmedik mi? Saniyeler içinde evlerimiz, arabalarımız vb. sahip olduğumuz her şey birden yerle bir olmadı mı?
Her şeye sahip olmakla böbürlendiğimiz, kimilerine hava atma aracı olarak kullandığımız evler, arabalar yerle yeksan olmadı mı? Demek ki eşyanın da emanetçisi olduğumuzu aklımızdan çıkarmamız lâzım.
Depremle beraber bu ikinci buruk bayramımız olacak, çünkü şehirlerimiz bîtap düşmüş durumda. Toparlanması elbette zaman alacak, insanlarımız zor durumda, o yüzden durumu iyi olanların mutlaka Ramazan ayının ve insanlığın gerektirdiği şekilde paylaşımcı ruhu ile birbirimize sahip çıkmamız gerektiğini unutmamamız lâzım.
Sürekli olarak mazide Ramazan aylarının ve bayramların güzel olduğunu söyleyip dertleniriz ya aslında yine eski Ramazanları ve bayramları yaşayabilmek kendi elimizde, kendi seçimimiz olarak Ramazan aylarında ve bayramlarda yalnızlaştık, bencil düşüncelerimizin tezahürü olarak manevî atmosferden uzaklaştık.
Teknolojinin bize sunduğu konfor içine kendimizi hapsettik. Meselâ zaman zaman çocuklara kitap dergi hediye ederim. Yeğenlerim var onlara okumaları için kitaplar aldım. Hem eğlensinler, hem düşünsünler hem de öğrensinler diye. Hem de paylaşmanın güzelliğini anlayabilsinler diye…
Hayat çok uzun değil, elimizde kalacak olan ise hasbî duygularımız. Bizi öldükten sonra yaşatacak olan bile yine bu hasbî duygularla kurduğumuz ilişkiler. Belki de sonrasında bile dua kapılarını açık bırakacak muhabbetler. Hasbî bir gülümseme bile belki dua kapılarını arayabilir.
Kalbimizin katılaşmasına engel olmamız lâzım. Kalbimiz katılaşırsa maazallah onu kurtarmak zordur, öğütlerden sıkılabiliriz ama hatırlatma babında kendi kendimizi dinlerken şöyle derin bir tefekküre dalmak adına bir hatırlatma belki bu satırlar.
Eskiden bayramlarda sokak sokak kapı kapı gezer şeker toplardık, bu şekerlerin ekseriyetini de yemezdik. Şimdilerde şekerin çok sağlıklı olmadığını biliyoruz, bundan dolayı da daha dikkatli bir şekilde çocuklara daha faydalı olabilecek ürünlere yönelmeye çalışıyoruz.
Bayram, bayram namazı ile başlardı aslında. Sabahın nurunda kalkıp soğuğun iliklerimize kadar işlediği bir anda caminin yolunu tutmak ve kalabalık içinde imamın vaazını dinlemek. İki rekât namaz sonrasında caminin bahçesinde kısa bir bayramlaşma turu sonrası evin yolunu tutmak. Ailecek yapılan kahvaltının güzelliği de tarif edilemez sanırım. Aile fertleri ile bayramlaşıp güzel dileklerle dualarla bayrama başlamak…
Hayat çocuklarla güzel, onları sevindirmek, onların gülümsemesine sebep olmak bence en büyük servet. Çünkü bayram onlarla güzel. Onlar sevindikçe biz de seviniyoruz. Aslında çocuklar ayaklı tarih de diyebiliriz. Hayatımız içinde olup bitenleri kaydediyorlar.
İleride bize iyi kötü olarak dönecek bir mazi bırakıyorlar. İşte bu defteri nasıl işlediğimiz önemli. Maziye bakıp bakıp hayıflandığımız günler, bayramlar aslında yine elimizde. Ne kadar güzelleştirmek istiyorsak o kadar özen göstermemiz lâzım aslında. Her şey hasbî duygulardan geçiyor.
Erol AFŞİN
YazarHelal lokma yedim, mayam bozulmaz;Serapa bir iman bendedir bende.Gönül coğrafyama sınır çizilmez,Şühedaya meydan bendedir bende.Mostar Köprüsü’nde kadim bir taşım,Tarihlere sorma, bilinmez yaşım.Neler...
Şair: Yusuf DURSUN
İnsanlığın dünya ile ünsiyeti günümüzde gittikçe artmış durumda gibi. Tamamen dünyaya odaklanmış hâle geldi insanlık, her şeyi buraya göre ayarlama düşünde. Dünyada sonsuz bir hayat var gibi davranara...
Yazar: Erol AFŞİN
Balkan coğrafyası, Osmanlı'nın bu topraklara ayak basmasıyla köklü bir değişim ve dönüşüme şahitlik etmiştir. Akıncılar, alperenler, dervişler ve erenler gibi Osmanlı'nın mânevî gücünü temsil eden kiş...
Yazar: Kemal DEMİR
Aile hayatı içerisinde yaşamanın kendine has bir adabı vardır. Aile bireylerinin birer rolü vardır ve rol model olmaktadır diğer bireylere karşı. Aile kavramının biraz sarsılmaya yüz tuttuğu bir dönem...
Yazar: Erol AFŞİN