TASAVVUF VE TENKÎD
Tenkîd; bir bilginin, fikrin, fiilin veya bunlara sahip olan insanın iyi ve doğru yanlarını takdir edip yanlışını, hatasını, noksanlığını tespit etmek, bu tespiti muhatabına izhar etmek ve ilgili kusurların düzeltilmesini talep etmek şeklinde tanımlanabilir. Sağlıklı bir tenkîd, münekkidin tenkide konu olan meselede ilmî ve tecrübî ehliyet ve liyâkatiyle, tenkide muhatap olan kişiyi tanımasıyla, doğru usûl ve etkileyici üslûp ile yapılabilir. Aksi halde ortaya çıkan durum tezyîf, tahkîr, tasğîr diye tesmiye edilebilir ancak tenkîd diye isimlendirilemez.[1] Bir dinin uygulama sahasında hedeflenen şekilde canlı ve diri kalması vahyin insanlara, peygamberlerin ümmetlerine ve inananların birbirlerine yaptıkları tenkîdlerle mümkün olmuştur. Peygamberlerin ümmetlerini ilâhî tebliğe karşı tavırlarından ötürü eleştirmeleri vahye konu olurken[2] hadîslerde Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in sahâbeye yaptığı muhtelif tenkîdlere rastlamak mümkündür. Söz konusu tenkîdler sadece bunlarla sınırlı değildir. Öyle ki peygamberler bile zelle denilen hatalarından dolayı ilâhî îkâz ve itâba maruz kalmışlardır.[3] Bunun dışında insanların kendilerine ve başkalarına karşı yaptıkları eleştirilerden söz edilebilir ki esas konumuz tasavvuf geleneğinde ferdî ve ictimâî düzeyde var olan otokritik faaliyetleridir. “Ey iman edenler! Siz sizden sorumlusunuz.”[4] âyeti, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in “Akıllı kimse kendini hesaba çekendir.” hadisi ve Hz. Ömer (r.a.)’in “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz.”[5] sözünün bir yansıması olarak tasavvuf, kişinin kendisini tenkîd etmesi üzerine kurulmuş bir sistemdir. Sâlikin seyri nefis muhasebesi ile sağlanmıştır. Zira kendini kâmil görenin irşâd edilmesi mümkün olamayacağı gibi kendini eleştirmeyenin manevî seyr ü sülûkünden ve dervişliğinden söz edilemez. Bu sebeple bir tür özeleştiri olan tevbe, tasavvufî makamların ilk basamağı sayılmıştır.[6] Tenkîd, emr-i bi’l-maruf nehy-i ani’l-münker vazifesinin gereği olarak sûfîlerin tasavvufun ortaya çıktığı ilk dönemden itibaren önemsedikleri bir husus olmuş ve tasavvufun ictimâî olarak daha sahih yaşanmasını sağlamıştır. Zira sûfîler “birbirlerine Hakk’ı tavsiye”[7] âyetine uyarak, birbirlerinde gördükleri hataları tenkîdten geri durmamışlardır. Tasavvuf klasikleri, sûfîlerin birbirlerine yaptıkları tenkîd örnekleriyle doludur. Hatta bu konudaki telifât, sûfî olmayanların sûfîleri tenkîdlerine ihtiyaç bırakmayacak kadar çoktur.[8] Sûfîlerle ilim, fiil ve hâlde ortaklığı bulunan kimselerin içe dönük eleştirilerinin dışardan yapılacak eleştirilere göre daha inşa edici olacağı da bir gerçektir.[9] "Sûfiler, Allah için birbirlerine kızdıkları sürece hayır üzere kalırlar, birbirlerinde bir kusur gördüklerinde birbirlerini uyarmayıp yapılana sükût ederlerse onlarda hayır yoktur." sözü ile otokontrolün tasavvuf geleneği ve zümreleri arasındaki önemine işaret edilmiştir.[10] Bu bağlamda tenkîd bir nevi tasavvufî düşünce ve hayatın istikâmeti için emniyet supabı olmuştur.[11] Tenkîd, tasavvuf bilgisi, fikri ve bilincinin diri tutulmasında başat rol oynamıştır. Tasavvuf tarihinde zaman zaman zuhur eden itikâdî sapmalar, amelî konularda bidatlerin dine-tarikatlara girmesi ve manevî hâllere dair yanılgılar tenkîd ile önlenmiştir. Günümüzde de benzer problemler yaşanması hasebiyle ve bir örnek olması bakımından İmam Rabbânî’nin sûfîlere yönelttiği tenkîdleri aktarmak yerinde olacaktır. İmam Rabbânî, şeriatı kabuk ve hakikati öz kabul ederek bunları birbirinden ayrı görmeyi, velâyeti nübüvvetten üstün kabul etmeyi, sûfîlere has olan keşf-ilham-rüya gibi bilgi kaynaklarına mutlaklık atfetmeyi, âlimlere ittibâdan yüz çevirip cahil sûfîleri taklit etmeyi, sünnetleri bırakıp bidatlere dalmayı, tasavvuf yolunun iddiacılarına aldanmayı, insanların mallarına tamah etmeyi, kendini olduğundan daha yüksekte vehmetmeyi, âyetleri bilgisizce ve hevâya göre yorumlayıp yanlış anlamayı tenkîd etmiştir.[12] Özetle yeryüzünde hatasız kul olmadığı gibi eleştirilemeyecek kimse de yoktur. Ancak bu durum herkese sınırsız tenkîd hakkı vermez. Tenkîd, kardeşlik hukukunun bir gereği olarak ifsâd niyeti ile değil ıslâh niyeti ile yapılmalı, tenkîd edilen kimse tenkîd edene karşı kalben şükran duymalıdır. Tenkîd, bilgi, mesned ve yumuşak üslûp üzere kurulmalıdır. Cehalet, şüphe, zan ile yapılan tenkîd makbul değildir. Zira münekkidin tenkide konu olan meselede muhatabından daha donanımlı-yetkin olması tenkidin faydalı sonuçlar doğurmasına sebep olur. Bir hikmet: Firavn’a sormuşlar “Neden bu kadar azgınlaştın?” Cevap vermiş: “Engelleyen olmadı!” [1] Bu yazı, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi’nde (2018/Aralık) yayınlanan “İmam Rabbanî’nin Sûfilere Yönelttiği Bazı Tenkidler” (Yüksel Göztepe, Hamit Demir) adlı makaleden faydalanılarak yazılmıştır. [2] 61/Saff, 5; 2/Bakara, 54; 11/Hûd, 78; 11/Hûd, 89. [3] Bu konudaki örnekler için bkz. Abdulbaki Turan, “Kur'an-ı Kerim'deki İtâb Âyetleri”, Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 3 (1990), s. 57-75. [4] 5/Maide, 105. [5] Hadîs-i şerîf ve Hz. Ömer’in sözü için bkz. Tirmizî, Sıfâtü’l-kıyâme, 25. [6] Süleyman Uludağ, Tasavvuf ve Tenkîd, Dergah Yayınları, İstanbul: 2016, s. 16. [7] 103/Asr, 3. [8] Süleyman Uludağ, age, s. 15. [9] Ahmed Cahid Haksever, “The Introspectıve Crıtıcısm In Maktubat Of Imam Rabbanı Ahmad Faroq Al-Sarhandı”, Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi - Yıl 7, Sayı 2, Aralık 2014, s. 197. [10] Abdulkerim Kuşeyrî, Risaletü’l-Kuşeyrîyye, Kahire: Müessesetü Dâru’ş-şa‘b, 1989. s. 467. [11] Kadir Özköse, “Tasavvufa Yönelik İç Tenkîd”, Somuncu Baba Dergisi, Sayı: 118, s. 22. [12] İmam Rabbânî Ahmed el-Faruki es-Serhendi, Mektubat-ı Rabbânî, Çev. Orhan ENÇAKAR, Yasin Yayınevi, İstanbul: 2015, 1/54; 1/101; 1/312; 1/298; 1/279; 1/293-294; 1/68; 2/130; 1/150; 1/192; 3/83; 2/298.
Hamit DEMİR
YazarDaha dün gibiydi. İyice hatırlıyorum. Hem istesem de unutabilir miyim ki? Millet olarak şehadet aşkıyla meydanlara indiğimiz, cephelere koştuğumuz, köprülere çıktığımız o kızıl geceyi… Anadolu’da da b...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
17.yüzyıl şairlerinden Nâ’ilî’nin biyografisi, kendi Dîvân'ından elde edilen bazı verilere dayanır. Şairin hayatı hakkındaki bilgiler kısıtlıdır ve adı devrin önemli olayları içinde geçmemektedir. Şii...
Yazar: Hamit DEMİR
Bugün modern dünyada unuttuğumuz birçok âdap ve davranışlardan biri olan yemek ve yemek âdabını yeniden hatırlamak maddî ve manevî anlamda hayatımıza birçok zenginlik katabilir. Bu yazımızda, Osmanlıc...
Yazar: Vedat Ali TOK
Osmanlı Devleti’nin her cihetten fetihlerle genişlemesinde büyük pay sahibi olan hükümdar Kanûnî Sultan Süleyman Han’dır. Onun döneminde ordunun özellikle Batı’ya yönelmesi ve gemilerin Akdeniz’e sürü...
Yazar: Hamit DEMİR