ANADOLU’NUN SICAK YÜZÜ MAHALLE KÜLTÜRÜ
Zaman ilerledikçe geriye dönüp bir zaman muhasebesi yapıyoruz ister istemez. Bir saniye sonrasının bile garantisinin olmadığı ömrümüzde buna ihtiyaç duyuyoruz. Belki de yeni yaşın getirdiği bir yaşlılık psikolojisi, bizim geçmişe dair bir özleme bürünmemize sebep oluyor. İnsanın iç dünyası karışık, zaten yüzyıllardır insan denen varlığı anlayabilmek, çözebilmek için uğraş verilmiyor mu? Nasıl ki uzayda keşfedilmemiş gezegenler varsa insanın da daha keşfedilmemiş birçok özelliği var aslında… Maziyi ziyaret etmek istiyorum bu yazımda… Hasbi sevginin günümüzde gitgide azaldığı bu dönemde buna ihtiyaç var. Unuttuklarımızı hatırlamaya, hatırladıklarımızı da tekrar yaşatmaya çok büyük ihtiyaç var hem de… Eskiden evlerimizin bahçeleri vardı ve bu bahçelerde çeşitli ağaçlar dikilirdi, sebzeler yetiştirilirdi. Bizler de ailemize yardımcı olmak için bir işin ucundan tutardık. Kâh toprağı bellerdik, kâh toprağı sulardık. Küçük yaşımızda bize bu yük biraz fazla geldiği için açıkçası çok sevmezdik de… Ama bunun kıymetini ileriki yaşlarda anlayacağımızı bilmeden mızmızlanırdık çocuk aklımızla! Bahçemizden sebzelerimizi toplar yerdik. Bugün artık bu durum bir lüks haline dönüştü. Dün kendiliğinden olan bu durumu artık bulamaz hale geldik. Apartman dairelerindeki kapsüllere sıkıştık kaldık adeta. Parklar, oyun alanları vs. var ama bu ne kadar yetiyor? Ya da bizim geçmişte yaşadığımız güzellikleri bugünkü suni oyun alanları ne kadar yaşatır o da ayrı bir soru… Şehir medeniyetini kurarken, belki iyi niyetle belki bilmeden bazı şeyler yanlış gitti. Yaşanılabilir bir şehir düzenini nasıl sağlarız diye de şehir plancılarımız kafa yorar umarım. Tabii manevi değerlerimizi gözeterek… İnsan üç şeyden ibaret; toprak, su ve hava… Bunun üçünü de birine tercih edemezsiniz. Yoksa insan diye bir varlık kalmaz ortada. Dolayısıyla şehir yaşantımızda bunları göremezsek ya da eksilirse, menşei bozulursa insanların geleceğe dair umutları yıkılabilir! Eskiden okulumuzun yolunu tutarken, şimdiki gibi öğrenci servisleri yoktu. Mahallemizin sokaklarından toza dumana ve bazen de çamura aldırış etmeden yürüyerek okulumuza giderdik. Yolda arkadaşlarımızla konuşur ve öyle çocukluğumuzun en güzel günlerini geçirirdik. Tabii bunu o zamanlar hayatın normal bir akışı gibi gördüğümüzden, güzellikleri tam olarak bilmiyoruz. Yolda karşımıza çıkan bahçeden havlayan köpekler, bağrışan hindiler… Ve o hindileri kızdırmak için verdiğimiz uğraşlar… Şimdi o bahçeler yok ve o bahçelerde zamanında kızdırdığımız hindiler yok. Okulumuzun bahçesindeki ağaçların gölgesinde teneffüslerde dinlenişimiz, yaramaz hallerimiz de ayrı bir hatıra. Şimdi çocuklar servislerle okullarına gidiyorlar ve evlerine öyle dönüyorlar. Tabii bir de güven durumu var. Eskiden insanların bazıları bu kadar merhametsiz değildi. Günümüzde kaybolan çocukları, organ mafyasına düşen çocukları görünce, dünyamızı ne kadar çok kötü insanların sardığına üzülerek şahit oluyoruz. Dünyayı değiştiremeyiz ama iyi insanların sayısını arttırabilmek için evvela kendimizi düzelterek ve bunu etrafımızla paylaşarak karınca kararınca bir şeyler yapabiliriz belki. Neticede selleri meydana getiren tek bir yağmur damlası değil mi? Mahallemizin sokaklarından geçerken, bakkalı, fırını, manavı görürdük. Bizim mahallede berber yoktu. Yarım saatten fazla yürüyerek başka mahalledeki berbere gittiğimi anımsıyorum. Bugünkü gibi okullarda serbest kıyafet de yoktu. Saçımızı üç numara dedikleri bir kesim biçimine göre kestirirdik. Şimdi bunları hatırlayınca gülüyorum. Yokluk içinde sevinebilmeyi, mutlu olabilmeyi öğrenmek güzel bir şey… Bugünün çocukları gençleri biraz daha şanslı ama bunun kadrini, kıymetini bilmek gerek. Yine bakkaldan alışveriş yapılırdı ve paranız yoksa deftere yazılırdı. Şimdi marketlerde aldığınız ürünlerin ücretini peşin ödemek zorundasınız. Gerçi bazı yerlerde hâlâ bakkallarımız var ama çok azaldı. Sokaklardan yürürken ayaküstü muhabbet ile kimin hastası, düğünü, cenazesi var öğrenirdiniz. Şimdi apartmanlardaki kapsüllerde birbirimizden bihaber yaşayıp gidiyoruz. Mahalle kültüründeki hasbi duyguların, yeni şehirlerin kurulması esnasında göz önüne alarak daha yaşanılası şehirler meydana getirmek bizim elimizde. Bunun planlarını elbette okuyarak, gözlemleyerek, toplumun hayata bakışını iyi bir şekilde analiz ederek yapabiliriz. Çok kalabalık şehirlerde yaşamamıza rağmen birbirimize uzak, insani ilişkiler noktasında yine kopuk bir zihniyet sonucunda birbirine güvenmeyen bir toplum meydana geliyor. Anadolu’nun sıcak yüzü olan mahalle kültürünün yaşatılması ve yeni nesillere miras bırakılması gerekiyor. İnsan her ne kadar modern dünyanın küllerinde yükselse de bir yanı hep toprağa bakıyor!
Erol AFŞİN
YazarHaçlı Seferleri 1096-1272 yılları arasında yapılan, Avrupalı Katolik Hristiyanların ve Vatikan’ın, Papanın kışkırtmalarıyla ve çeşitli vaatleriyle Müslümanların elindeki kutsal topraklar üzerinde aske...
Yazar: Resul KESENCELİ
Bir güzel Sultan’ın iki has oğlu, Yolları gözyaşı, yönleri zahmet, Süleyman Han gibi Allah’a bağlı, Şehzâde Mustafa, Şehzâde Mehmet… İki Baş-Şehzâde toprağa girdi, Kanunî tarifsiz acılar gördü,...
Şair: Halil GÖKKAYA
Yaşadığımız dünyada milyarlarca insan var ve yine bu insan adedince hikâye var. Hikâye dediysem kurgu değil yaşanmışlıklardan mülhem anılar silsilesi… Bu anılar ki kimi zaman iyi kimi zaman insanı üze...
Yazar: Erol AFŞİN
Elektriğin henüz evlerde olmadığı ya da kısıtlı olduğu zamanlarda radyo kullanılırdı, dış dünyayla olan tek bağlantı radyolardı. Radyolardan haberler dinlenir, Türkiye’de ve dünyada neler olup bittiği...
Yazar: Erol AFŞİN