Varlıkların En Şereflisi Olan İnsan
İnsanoğlu muhabbetle karılmış, özelliklerle donatılmış, sevgi yumağıyla sarılmış ve varlıkların en şereflisi olarak yaratılmıştır. Özümüz ne kadar sevgi taşırsa sözlerimizde o oranda sevgi çağlayanı olup gönüllere akacaktır.
İsra Sûresi 70. ayetinde Yüce Rabb’imiz; "Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık." buyurmaktadır.
Bu ayette Allahu Teâlâ, insanoğluna lütuf ve ikramının bir özetini vermekte ve onun âlemdeki özel yerine işaret etmektedir. Müfessirlere göre insanın şan ve şerefi ve diğer varlıklardan üstünlüğü; Allah’ın ona verdiği beden güzelliği, el, göz, kulak gibi organlarını daha becerikli bir şekilde kullanması, konuşabilmesi, gülüp ağlayabilmesi, okuyup yazması, başka birtakım varlıkları kendi hizmetinde kullanması, âletler icat etmesi, olaylar arasındaki sebep-sonuç alâkasını görmesi ve bu sayede geleceğe yönelik programlar ve hazırlıklar yapması, iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin kavramlarına sahip olması; kısaca, maddi ve bedenî, ahlâkî ve ruhî meziyetleri haiz olmasıdır.
O hâlde sözlerimiz nisan yağmurları kadar bereketli ve berrak olmalı, yüreklere aydınlığı, umudu ve sevinci getirmeli, kalemimizde kelamlar tükenmeden, kâğıtlarımız savrulmadan gönüllerde yer bulmalı, satırlara düşenler uçmadan kalplerde gerçek yerini almalıdır.
Düşünceler buharlaşmadan, vaktimiz dolmadan sözlerimiz yerine ulaşmalı ve hedefine varmalıdır. Sözlerimiz bazen kıssalarla hayat bulur. Amaç sözde değil özdedir. Ayrıntılara boğulmadan kısa ve öz olarak mesaj yerine ulaşmalıdır. Bilmediğini bilmeyenlere sözlerin ulaşması adeta imkânsızdır. Anlamaya laf anlatmak işlerin en zorudur. Bilmediğini bilmeyene sözler nasıl ulaşsın ki. Bilmediğini bilenler az sözle çok şeyleri anlar.
Yüce Yaratıcı’nın “Ol!” emriyle kâinatta her şey bir anda hayat bulur. “Kûn feyekûn… Sonra Sükûn.” Hayat kaynağımız olan hava, ateş, su ve toprak dile gelse de bir konuşsa… Bize neler anlatırlar acaba… Altı yönden sarılan şu kâinat... On sekiz bin âlem... Bilmediğimiz o kadar çok şey var ki…
Kâinatın özü muhabbetle karılmıştır. Her şey zıddıyla hayat buluyor. Azapla ile rahmet, celal ile cemal, korku ile ümit… Sözler dudaktan çıkarsa sadece kulakta kalıyor. Gönülden çıkan sözler doğrudan gönüllere ulaşıyor. Kalp aklın çıkamadığı yücelere erişiyor.
Seher vakti esen rüzgâr yüreğimizi okşuyor. Şebnem damlacıklarını hatırlatan sözler dudaklarda tomurcuklanıyor. Cennet güllerinin sularıyla yıkanan sözler yüreklere işliyor. Rüzgârda dalgalanan başakların tesbih, tahmid ve tekbir sözleri gönülleri coşturuyor. Âdemoğlunu esfel-i safilinden â’lây-ı illiyyîne çıkaran ve ahsen-i takvime ulaştıran sır… Eşref-i mahlûkat olan insanın tezkiye, terbiye sonucu insan-ı kâmile ulaşma serüveni...
Dumansız ateşten yaratılan şeytanlar, dumanlı ateşten yaratılan cinler, nurdan yaratılan melekler ve topraktan yaratılan insan. Ona ruh üflenip ete kemiğe bürünmesiyle hayat bulması. İnsanın dilinden dökülen sözlerle şelale havuzunda yüzer, gönül ışığının aynasında gezer ve sükûnetin duasında ezber olur.
Dilin düğümü çözük, gönül kapıları açıkken diller duaya, eller semaya gönüller de Mevlâ’ya bakarsa gam denizinde tatlı bir huzur, esenlik bahçesinde sürur hâkim olur. Özler sözlere tesir eder ve görevini tamamlar. Özüyle ve sözüyle Hak’ta olup gerçekleri söyleyenlere selam olsun.
Ali ÖZKANLI
Yazar
Ömür iki kapılı bir han, zorlu bir imtihan değil mi değerli okuyucularım. İnsanlar yaşadıkça hayatın içindeki zorlukları görüyor ve bunlardan dersler çıkarıyor. Zamanı en iyi şekilde kullanmak zorunda...
Yazar: Ali ÖZKANLI
Çocuklarımız: en büyük değer, paha biçilemeyen bir kıymettir. Hangi bahçenin çiçeği olursa olsun aynı şefkati, aynı sevgiyi, aynı ölçüde hak ettiğini bütün insanların bilmesi ve uygulaması gerekir. Dü...
Yazar: Ali ÖZKANLI
Asıl adı Mustafa olan ve doğum tarihi net olarak bilinmeyen Ruhsâtî, hayatını âşık edebiyatının yaygın olarak yaşatıldığı ve âşıklar yatağı olarak nitelenen Sivas’ta[1] sürdüren XIX. yüzyıl âşıklarınd...
Yazar: Hamit DEMİR
Bilmek; düşünce dünyasından en iyi bir şekilde beslenmektir. İnsan bildiğini yaşamaktan zevk alır. Sevdikleriyle bilgilerini paylaşma ihtiyacı hisseder. Bu yüzden sevip saydığı, kendine yakın hissetti...
Yazar: Ali ÖZKANLI