Geceler Kaç Saat?
Muvakkit eskiden namaz vakitlerini hesaplayan ve bunlarla ilgili âletleri kullanıp tamir ve ayarını yapan kimselere verilen isimdir. Muvakkitler camilerin yanında bulunan muvakkithâne denilen yerlerde kalırlarmış. Muvakkithâneler vaktin tayini ve bunlara ait âletlerin ayarı ile uğraşılan bir mekân olduğu için¸ bir çeşit rasathane sayılmıştır. Muvakkitler¸ vakitlerle ilgili hesaplamada kullandıkları usturlap¸ güneş saati¸ rubu tahtası¸ kıblenüma ve saat gibi âletlerin ayar ve tamirlerini iyi bilen kişilermiş.
Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne bilir
Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç saat
Sâbit
(En uzun geceyi; işi¸ onu hesaplamak olan müneccime¸ muvakkite sorma; onlar bilmez. Gecelerin kaç saat olduğunu gama tutulmuş olana sor.)
17. asrın yetiştirdiği Nâbî gibi¸ hikmetli söyleyişleriyle ve berceste beyitleriyle ün yapmış şairlerimizden biri de Sâbit’tir. Adı fazla duyulmamış olmasına rağmen¸ onun birçok güzel beyti şairler arasında şöhret bulmuştur.
Şeb-i yeld⸠yılın en uzun gecesi demektir. Yılın en uzun gecesi de tabii ki 21 Aralık gecesidir.
Müneccim¸ yıldız ilmiyle uğraşan¸ yıldızların¸ ayın¸ güneşin ve diğer gezegenlerin durumlarından¸ hareketlerinden çeşitli hükümler çıkararak¸ bunların hayvanlara¸ insanlara ve yeryüzündeki hâdiselere tesir ettiğine inanan ve soranların durumlarına bakıp¸ onlar hakkında hüküm veren kimse. Kâhinlere¸ falcılara da müneccim denmiştir.
Muvakkit eskiden namaz vakitlerini hesaplayan ve bunlarla ilgili âletleri kullanıp tamir ve ayarını yapan kimselere verilen isimdir. Muvakkitler camilerin yanında bulunan muvakkithâne denilen yerlerde kalırlarmış. Muvakkithâneler vaktin tayini ve bunlara ait âletlerin ayarı ile uğraşılan bir mekân olduğu için¸ bir çeşit rasathane sayılmıştır. Muvakkitler¸ vakitlerle ilgili hesaplamada kullandıkları usturlap¸ güneş saati¸ rubu tahtası¸ kıblenüma ve saat gibi âletlerin ayar ve tamirlerini iyi bilen kişilermiş.
Müptelâ-yı gam¸ derde duçar olmuş¸ gamlı¸ dertli kimse demektir. Gam¸ keder kavramları ile gece arasında sıkı bir ilişki vardır. Çünkü sevda çekenler¸ hastalar¸ dertliler¸ kısacası müptelâ-yı gam olanların yalnızlıkları geceleri daha çok artar. Yalnızlık ise derdin¸ çilenin bir kat daha fazlalaşmasına sebeptir. Öyle ya;
“Varsın gene bir yudum su veren olmasın
Başucumda biri bana “Su yok” desin de...”
diyen şair Kemâlettin Kâmi’yi ancak dert sahipleri anlayabilir. Hani meşhur bir Nasrettin Hoca fıkrası vardır:
Nasrettin Hoca¸ bir gün damdan düşer¸ komşular toplanır Hoca’nın başına. Kimi şöyle yapalım¸ kimi böyle yapalım der. Biri de hekim çağıralım der. Acılar içinde kıvranan Nasrettin Hoca: Hayır¸ der. Bana damdan düşen birini çağırın; benim derdimden ancak o anlar…
Tasavvuf şairlerinden Dede Ömer Rûşenî ise bir insanın hâlini ancak kendisiyle aynı hâli yaşayanların anlayacağını¸ dolayısıyla başkalarına bu durumun anlatılmasının bir fayda getirmeyeceğini söyler:
Bîmâr olan bilür yine bîmâr hâlini
Mecrūh u hastanun haberin sağa söyleme
(Hastanın hâlini yine¸ sadece hastalar bilir. Yaralının¸ hastanın durumunu –boş yere- sağlıklı olanlara anlatma.)
Aşk ve çile şairi Fuzûlî diyor ki:
Gözü yaşluların hâlin ne bilsün merdüm-î gâfil
Kevâkib seyrini şeb tâ seher bîdâr olandan sor
(Gaflet içinde uyuyan kişi¸ gözü yaşlıların halini ne bilsin. Yıldızların seyrini¸ gece sabaha kadar uyanık olandan sor.)
Şimdilerde empati dediğimiz bir duygu vardır. Kendinizi muhatabınızın yerine koymak¸ dünyayı onun gözleri ile görebilecek kadar iyi algılayabilmek¸ onun iç dünyasına girebilmek¸ duygudaşlık… Bu¸ kolay bir davranış değildir. Şair Sâbit de mecaz yoluyla bunu söylemek istiyor. Yoksa en uzun gecenin hakikatte 21 Aralık gecesi olduğunu bilmeyecek¸ bırakın muvakkidi¸ bir Divan şairi bile yoktur.
Şair¸ bildiği bir şeyi bilmezden gelerek¸ yani tecahül-i ârif sanatı yaparak şeb-i yeldâyı müneccimler ve muvakkitlerin bilemeyeceğini söylemek suretiyle sözüne¸ iddiasına kuvvet vermek istiyor. Derdi¸ çileyi çeken; hâli yaşayan en iyi bilendir. Dışarıdan gören¸ durumdan sadece haberdar olur¸ durumu birebir hissedemez. Bu hususla ilgili¸ bilge atalarımız sözün özünü söylemişler aslında: “Ateş düştüğü yeri yakar.”
Şair Sâbit diyor ki en uzun gecenin hangi zaman olduğunu müneccimler yahut muvakkitler ne bilsin. İnsan¸ ne zaman bir derde¸ sıkıntıya düşer ve uykusunu yitirirse en uzun gece¸ o gecedir.
Vedat Ali TOK
YazarSalâhî-i Uşşâkî (1705-1782)Gönül fikr-i hayâlinle sabahlar yâ RasûlallahOlur şem’-i cemâlinle sabahlar yâ Rasûlallah Alîl-i pister-i hicrin enîn ü zâr edip dildenTemennî-i visâlinle sabahlar yâ R...
Yazar: Vedat Ali TOK
Cemi’-i enbiyâlardanMuhammed cümlenin şâhıYüzü nurundan almışlarFelekler şems ile mâhıYedi kat gökleri geçtiKadem arş üstüne bastıErişdi kâbe kavseyneTavâf eyledi dergâhıAnın seyr ü sülûkundanMelekler...
Yazar: Vedat Ali TOK
Şeyyâd Hamza (13. yüzyılın sonu?-14. yüzyılın ikinci yarısı?)Senün aşkun kamu derde devâdur yâ RasûlallahSenün katunda hâcetler revâdur yâ RasûlallahSenün nûrun gören gözler ne ay gözler ne yılduzlarN...
Yazar: Vedat Ali TOK
Cihan Bî-Can Muhammedsiz (Dede Ömer) Rûşenî (?-1487)Ey risâlet bûstânında hırâmân serv-kadVe’y nübüvvet ravzasında yâsemen-bû lâle-hadAdı Ahmed bî-adeddür yâ Nebîyullah VelîSen bir Ahmed’si...
Yazar: Vedat Ali TOK