Şehirlerin Hikâyesi
Her şehrin insan hayatında farklı bir hikâyesi, hissettirdiği farklı duygular var. Örneğin Sivas, çocukluğuma dair dört beş kareyi anlatan ilk çocukluğumdur. Bu karelerden birinde, babam öğle yemeğine gelir; annem çiğköfte kepertmesi yapmış, biz babamı görünce çok seviniyoruz. Hemen yer sofrası kurulur. Kalabalık olduğumuz için babam hep tek bacağının üzerine oturarak diğerini havaya diker, evin en küçüğünü önüne alır ve kendinden önce ona yedirirdi.
Bir diğer karede, babamlar kırmızı bir minibüs almış; şoför arka arkaya kornaya basarak sokağa geliyor ve biz bütün çocuklar peşinden koşuyoruz. Bu hâlde birkaç sokak dolanıyoruz. Küçük olduğum için en arkada kalıyorum. Bir karede ise yine sokakta oynuyoruz ve uçak geçiyor. Hepimiz birden gökyüzüne bakarak “Babama selam söyle!” diye bağırarak uçağa el sallıyoruz. Çocukluğum benim için çok mutlu geçen zamanlardır ve hep gülümseyerek hatırlarım. Bunda -sanırım- annemle babamın birbirlerine duydukları sevginin yanı sıra babamın çocuklarına olan düşkünlüğünün de çok etkisi var.
Sivas’tan son bir kare daha var ki; biz çocukların “Şahdede” dediği İhramcızade İsmail Hakkı Efendi Hazretleri’nin dünyasını değiştirdiği (Annemler özellikle böyle ifade etmeye özen gösterirlerdi.) gündü. Yine bütün çocuklar sokakta oynuyoruz ve pırıl pırıl bir ağustos gününde havanın hafifçe karardığını görüyoruz. O gün evdeki hüznü hatırlıyorum.
Çocukluk güzel. Çocuklukta iken İhramcızade Hazretleri ve Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri’ni tanımak, ailesinde onlara karşı duyulan muhabbete ortak olmak da ayrı bir güzel.
Sonra İstanbul... Uzun bir otobüs yolculuğundan sonra Harem’den arabalı vapurla Sirkeci’ye geçiş ve orada babamın kısa kollu siyah beyaz kareli gömleğiyle bizi karşıladığı an... Sivas’tan sonraki hayatımızın başladığı yer... Gülen yüzüyle babamın çok mutlu olduğunu hatırlıyorum. Sanırım kalabalık ailesini karşılamanın sevincinin yanı sıra, önceden gelip işini kurup evini tutmuş olmanın da verdiği bir güven vardı. İstanbul, annem için çevre baskısı ve ön yargıların da etkisiyle ne kadar korkulacak bir şehirse (Yedi çocuğunun üçü kız, bunlar İstanbul’da ya kötü yola düşerse…) babam için de tam tersi, ailesini iyi yaşatacağı, evlatlarını okutacağı ve en önemlisi, hep ailesinin yanında olacağı güzel bir şehir oldu. Zaten hayata hep olumlu bakardı ve hep iyi yaşayıp yaşatmak isterdi.
İnsan, sahip olduğu bakış açısıyla, yaşadıklarından zevk alması ve özellikle gönlünü, ruhunu doyuran muhabbetleri tanımasıyla gerek kendi gerek çevresindekilerin hayatını çok daha güzel ve anlamlı yapar. Şehirler de bu güzelliklere tanıklık ederek hayatımızın bir parçası olur.
Raziye SAĞLAM
YazarSultan II. Abdülhamid’in dördüncü ikbalidir. Asıl adı Fatma Kadriye’dir. Abdülhamid Han ile izdivaç ettikten sonra, Padişah ismini “Pesend” olarak değiştirmiş ve kendisine yaygın olarak Fatma Pesend d...
Yazar: Bengisu HAYAT
Sevgili çocuk dostlarım;Havalar ısınınca, ağaçlar tomurcuklanıp çiçek açmaya, kuşlar hep bir ağızdan daha canlı ötmeye başladılar. Uzun bir kışın ardından bugün ilk kez Selman, Ömer, Zeliş ve köyün ke...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Oyun, zaman geçirmeye yarayan, belli kuralları olan, eğlenmek için yapılan faaliyet olarak tanımlanır. Oyun, çocuğun dünya hakkındaki bilgisini geliştiren temel araçtır. Çocuk, oyun ile eğlendiği gibi...
Yazar: Eşref BOLUKÇU
Bir düğün mevsimini daha geride bırakıp sonbaharın ortalarına geldik. Gerçi son yıllarda düğünler artık illaki yaz ve bahar aylarında olmayıp kışın da yoğun bir şekilde yapılıyor. Görücü usulü ya da a...
Yazar: Raziye SAĞLAM