Şehirden Şiire: İstanbul
Nice şaire esin kaynağı olmuş şehir… İstanbul… Ne yalnızca bir mekândır o, ne de geçmişe hapsolmuş bir zaman kırıntısı. İstanbul, katman katman bir hafıza, çağları aşan bir ruh, insanın hem yüreğinde hem dilinde yankı bulan bir şarkı gibidir. Her bakışta başka bir yüzünü gösterir, her adımda başka bir sır fısıldar. Bazen bir martının çığlığında dile gelir, bazen bir cami minaresinin gölgesinde, bazen de akşamüstü boğazdan esen rüzgârın serinliğinde kendini hatırlatır.
Üç büyük imparatorluğa başkentlik etmiş yegâne şehir olan İstanbul, tarih boyunca türlü adlarla anılmıştır: Byzantion, Konstantinopolis, Dersaadet, Asitane, Makarr-ı Saltanat… Her bir isim, kendi çağının ruhunu taşır içinde. Ancak fethin ardından, şehrin adında değil, ruhunda bir dönüşüm başlar. Osmanlı, ad koyma telaşına düşmez. Zira şehri anlamanın yolu, onu yeniden isimlendirmekten değil; onu sevmekten, ona dokunmaktan geçer.
Hacı Bayram Veli ile başlayan bu yeni dönem, İstanbul’un yalnız taşını toprağını değil, gönlünü de dönüştürür. Yürekleri sükûnete erdiren sözlerle, adaletle, tevazuyla… Hristiyan ahalinin kalpleri yavaş yavaş İslam nuruyla dolarken halk arasında “İslâmbol” adı yaygınlık kazanır. Sultan III. Mustafa’nın hatt-ı hümâyunlarında “İslâmbol” ifadesini tercih etmesi, bu ruhani dönüşümün bir göstergesidir. Zamanla bu ad, ağızdan ağıza İstanbul’a evrilir. Ne tesadüf ne zorlama… Kalbin lisanıdır bu değişim.
İstanbul, bir şair için yalnızca ilham değil, çoğu zaman bizzat şiirin kendisidir. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ifadesiyle “bir içtimai rüyalar manzumesi” olan bu şehir, görünenin ötesinde, hayal edilenle var olur. Geçmişle geleceğin ince çizgisinde salınan zarif bir sarkaç gibidir İstanbul: Ne tamamen mazidir ne de tümüyle an.
Divan edebiyatında ise İstanbul, bazen seher vakti gibi ferahlatıcı, bazen de hasretle yoğrulmuş bir gazel gibi hüzünlüdür. Nedim, şehrin güzelliğini överken yalnızca bir mekânı değil, bir devrin zarafet anlayışını da resmeder:
Bu şehr-i Sitanbul ki bî-misl ü bahâdır
Bir sengine yek-pâre Acem mülkü fedâdır.
Ona göre, İstanbul’un bir tek taşı uğruna koca diyarlar gözden çıkarılabilir. Lâle Devri’nin ihtişamı, zarafeti, yaşam sevinci işte bu beyitte billurlaşır. Edebiyatımızda İstanbul’un bunca farklı yüzle temsil edilmesi tesadüf değildir. Çünkü İstanbul, yalnızca bir dekor değildir metinlerde; o bir karakterdir, bir anlatıcı, bazen de başlı başına bir kahramandır. Romanlarda bir fondan öteye geçer, hikâyenin nabzını tutar, şiirlerde iç sese dönüşür. Her zaman vardır, her zaman belirleyicidir.
Bu yüzden İstanbul’u yazmak, onu betimlemekten ziyade onu işitmekle, ona kulak vermekle mümkündür. Çünkü bu şehir anlatılmaz; bu şehir duyulur, yaşanır, hissedilir. Her sokağı bir mısradır, her rüzgârı bir cümle, her vapur sesi bir nida… Onu anlamak, biraz geçmişe dokunmak, biraz hayal kurmak ve en çok da edebiyatla yoldaş olmaktır.
H. İklil ABBASOĞLU
Yazarİstanbul altın şehir, ayırırım dünyadan,Bir İstanbul beklerim Fatih’in zamanından.Ol İstanbul şehri ki bağrında neler yatar,Ebu Eyyûp Ensarî halkın nabzını tutar.On dört kez kuşatıldı Müslüman seferiy...
Şair: Rabia BARIŞ
Gönderdi Hudâ çün bize mihman ramazanıHoş tutmaya niyyet edelim biz dahı anı.Ramazan; biz kullar için yüce Yaradan’ın rahmet ettiği bir aydır. Ramazan, mağfiret ve istiğfar ayıdır. Açlık, susuzluk, di...
Yazar: H. İklil ABBASOĞLU
Edebiyatımızda öyle kelimeler vardır ki çoğu sözcük aslında tek başınayken bile bir ritim ve ahenk içerisindedir. Sanki kulağımızda çalınan güzel bir ses, bir müzik gibidir. Bana kalırsa bahsi geçen b...
Yazar: H. İklil ABBASOĞLU
Âşıka İstanbul’u gurbet ettin sevdiğimGül yüzüne dâimâ hasret ettin sevdiğimDeğmedi müjgân oku sîneme âh doyuncaNeden bunca uzağa hicret ettin sevdiğimHayâlinin visâli kandırmaz yanan gönlüVerdiğin bu...
Şair: Ekrem KAFTAN