Edebiyatımızda Erguvan
“Erguvana şiir söyleme, anlatamazsın. Kendisi şiir. Gör ve duy, kâfi.” demiş Süheyl Ünver.
Çiçeği baharın habercisi olan erguvan ağacı, baklagiller familyasından 2 ila 10 metre boylarında olup kışın yapraklarını döken bir bitkidir. Anavatanı Kuzey Amerika, Akdeniz havzası ve Batı Asya iken, Türkiye’de Marmara ve Ege bölgesinde yaygındır. Erguvani renkteki çiçekler, ilkbaharda belirmeye başlar, yaza girmeden sona erer.
Bu ilkbahar çiçeği olan erguvan, Türk edebiyatı şairlerinin eserlerinde sık sık yer verdiği bir motif ve ilham kaynağıdır. Görüntüsünün güzelliği sebebiyle de yalnızca sanatı ve sanatçıyı değil bakınca görmeyi bilen bütün insanların kalbine naif bir dokunuşla kendini sevdiren ve kokusuyla da kişiyi etkileyen bir çiçektir. Çetin geçen kış aylarından sonra güzelliğiyle baharı şenlendiren erguvan ağacının, nisan ve mayıs aylarında yaprakları oluşmadan önce, bütün dallarında mor ve pembe çiçekler açar.
Renkler, birçok kültürde belirleyici bir yere sahiptir. Roma ve Bizans’ta erguvan rengi kraliyeti temsil eder. Bizans’ta erguvan, soylular ve imparatorlarca sahiplenilmişti; kendi aile ve atalarını erguvan kanlı olarak adlandırmışlardı. Sadece imparatorlar erguvani pelerin giyebilirdi, halkın bu renk pelerin kullanması yasaktı.
Kimyasal olarak bu rengin üretilmesi o dönemlerde son derece zordu, bu durum kendilerini insanüstü olarak gören hükümdarların, erguvan rengini sahiplenmelerini anlaşılabilir bir hâle getirir.
Erguvan ağacının isimlendirilmesinde genellikle büyüleyici rengine atıfta bulunulur. Kelimelerin kökenine baktığımızda hemen hepsi Akadca’da mor rengi ifade eden ‘argamannu’ sözcüğüne denk gelir. Günümüz Türkçesi’nde erguvan hâlini almıştır. Bununla birlikte, Kutadgu Bilig’de yer alan on yedi çiçek isminden biridir. Deliboynuz, selecek ve zazalak diye de bilinir.
Erguvan çiçeği kırmızıya yakın pembemsi rengi ile sevgiliye ait betimleyici unsurların mazmunları ve yüz gibi güzellik unsurlarının sembolü olarak kullanılmıştır. Divan şairlerinin erguvanı konu ettikleri beyitlerde renk unsuru ön plandadır. Bu bağlamda renk ekseninde sevgilinin yüzü, yanağı, bade, ateş gibi unsurlar olarak karşımıza çıkar.
Şeyh Gâlib, baştan aşağı sembol ve alegorilerle bezediği Hüsn-ü Aşk mesnevisinde kullandığı pek çok ifade gibi, erguvanı da bir sanat ögesi olarak kullanır. Bahar betimlenirken çiçekler ve diğer ağaçların yanında erguvan da geçmektedir.
Son olarak Cumhuriyet Dönemi’nin usta kalemlerinden Atilla İlhan ise şiirine erguvanı şöyle yansıtır:
“büyük bir rüzgâr dinledik dünya bahçesinde
erguvanî çiçekler açmıştı erguvanlar
tebessümler vardı toprağın yeşermesinde
ve gökler de çiçeklenmişti erguvanlar gibi
biz insan selamları duyduk havada kanat kanat
yola çıkmış yedi iklim dört bucaktan turnalar gibi”
H. İklil ABBASOĞLU
Yazar
“Kul” kelimesi, Türkçe’nin derin köklerinden gelen bir ifade olup tarih boyunca farklı anlam katmanlarıyla işlenmiştir. Türk Dil Kurumu’na göre “kul”, Allah’a bağlılık ve itaat içinde olan kişi anlamı...
Yazar: H. İklil ABBASOĞLU
İslâm dini, insanların hem aklına hem de gönlüne hitap eder. Davette, gönül dilini kullanır. İslâm’ın mesajı gönüllere hitap eder, zira imanın mahalli kalptir. İnsanlar, dinini dili ile ikrar ederler,...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Bir dağın eteğinde, bir çiçeğin yaprağında, bir çocuğun bakışında, bir ihtiyarın sessizliğinde saklı duran anlam… Kimi zaman gözümüzün önünde, kimi zaman unuttuğumuz bir kenarda duran o derin his: kıy...
Yazar: H. İklil ABBASOĞLU
Henüz kelimeler var olmadan önce bile insan, acının karşısında sessizce beklemeyi, içinden “geçecek” diyebilmeyi öğrendi. Çünkü sabır, zamanı bir yük değil, bir dost kılar. Her nefeste içimizde yenide...
Yazar: H. İklil ABBASOĞLU