Sabır, Zorluklar Karşısında Teslim Olmak Değil, Mücadele Etmektir
Sözlük anlamı itibarı ile sabır; tutmak, dayanmak, şecaat göstermek (Lisanu’l-Arap), acele etmeden sükûnetle işin sonunu beklemek, itidalli olmak, pes etmemek, tahammül göstermek, huzur, dinginlik, sebat, metanet hali, vb. anlamlara gelir. Terim olarak ise başa gelenlerden dolayı Allah’tan başkasına şikâyet etmemek (şekva), durumu Allah’a arz etmek, tevekkül etmek ve teslimiyet göstermek, Allah’a dayanıp güvenmektir.
Sabır üç türlüdür:
Zorluklar karşısında aciz bir şekilde beklemek pasif bir sabırdır. Bu tür sabrın pek ehemmiyeti yoktur. Allah katında makbul olan sabır aktif sabırdır. Aktif sabır, karşılaşılan zorluğu metanetle karşıladıktan sonra sıkıntıyı aşmak için mücadeleye girişmektir. İsrail’in Filistinlilere karşı uyguladığı baskı, zulüm ve soykırım politikalarına karşı Gazze’de Hamas aktif sabrı tercih ederek gücü nispetinde maruz kaldıkları zulümle mücadele etmiştir. Ramallah’taki Filistin yönetimi, Ürdün, BAE, Suudi Arabistan gibi ülkeler ise pasif sabrı tercih etmişlerdir. Pasif sabır, düşmanın cesaretini arttırır ve zorluğun katlanarak artmasına yol açar. “Sabreden derviş muradına ermiş.” atasözü, çaresizlik içerisinde şans beklemeyi ifade etmez, “Zafer sabırla beraberdir.”[i] hadis-i şerifinde de anlatıldığı gibi, azim ve sebatla zorluklarla mücadele edenlerin zafere ulaşacağı ve muradına ereceği müjdelenmiştir.
Peygamberimiz (s.a.v.) “Dünyada rahatlık yoktur.” buyurmuştur. Hayatımızın her aşamasında, ailede, iş hayatında, yaşadığımız şehirde, akraba ve komşularla ilişkilerde çeşitli sıkıntılarla karşılaşırız. Müzmin hastalıklar, beklenmeyen kazalar ve ölümler, doğal afetler, işten çıkarılma ya da ticarette iflas etme gibi maddî zararlar insanları zor durumda bırakır. Allah, Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: “Sizi biraz korku, açlık, maldan, candan ve ürünlerden eksilterek imtihan ederiz. Sabredenleri müjdele.”[ii] buyurmaktadır.
Bu sebeple sabır; davranışlarımızın emniyet kilidi, hayatımızın güvenlik sigortası gibidir. Bundan dolayı içinde yaşadığımız toplumda güvenlik alanını genişletmek için hakkı ve sabrı tavsiye etmek, Allah’ın emridir: “Asra yemin olsun ki insanlar hüsrandadır. Ancak iman edip salih amel işleyenler, hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna.”[iii]
Sabrın gerçekleşmesi için, sağlam bir imana ve güçlü bir iradeye ihtiyaç vardır. Bunu da Allah’tan istemek gerekir.
Allah’ın doksan dokuz güzel isminden biri de “es-Sabûr”’dur. Sabrı tavsiye eden Yüce Yaratıcı’nın bizatihi kendisi, es-Sabur sıfatı gereği, çok sabırlıdır; şirk, küfür, nifak ve isyanları sebebiyle insanları hemen cezalandırmaz ve sabreder. Onların tevbe edip hallerini düzeltmelerini bekler, mühlet verir. Allah, aceleci değildir.
Sabır, her peygamberin temel vasfı ve ahlakıdır. Hz. Eyüp (a.s.) şahsında ise sabır, bütün özelliği ve güzelliği ile müşahhaslaşmıştır. O kadar ki sabır deyince Eyup (a.s.), Eyup (a.s.) deyince de sabır akla gelmektedir. Yakup (a.s.) da sevgili oğlu Yusuf (a.s.)’un diğer oğullarının planladığı entrika ile kendisinden koparılması karşısında, “Artık (bana düşen) güzelce (hakkı ile) sabretmektir.”[iv] diyerek sabır ve metanetin en güzel örneğini sergilemiştir.
Peygamberî bir erdem olan sabır, Allah katında, övgüyü ve ödülü hak eden değerli bir iştir; “Fakat kim sabreder, affederse şüphesiz bu, çok önemli işlerdendir.”[v] “Biz, sabredenlerin karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle vereceğiz.”[vi]
Musibetin en ağırına maruz kalmış ve sabırla yürüttüğü mücadeleyi Allah’ın yardımı ile kesin bir zafere ve fethe dönüştürmüş olan Allah Rasûlü, sabrı hakkı ile yaşamış seçkin bir beşer olarak bizlere şu tavsiyelerde bulunmuştur: “Mü’minin işi tuhaftır, her işi hayırdır. Bu, yalnız mümine verilmiştir. Sevindirici bir işle karşılaşırsa şükreder, o iş kendisi hakkında hayırlı olur. Üzücü bir işle karşılaşırsa sabreder, kendisi için hayırlı olur.”[vii]
Bir kimse bazı bilgileri eğitim ve öğretim yoluyla almış olsa bile şayet iradî bir zafiyet içerisinde ise kişiliğine sirayet eden hafiflik ve duygularını kaplayan ihtiraslar sebebiyle aklına dengeyi, davranışlarına tutarlılığı, gönlüne köklü bir imanı hâkim kılamaz.
İmanı olanın ümidi de daim olur. Zira Allah’tan umut kesilmez. Ümidi olan kimse ise sonuna kadar sabreder. Gücünü imanından alan bir kişinin sabrını, hiçbir zorluk engelleyemez ve mağlup da edemez. İmanı sağlam, iradesi güçlü, sabrı çetin ve daim olanlardan olasınız.
[i] Ahmed b. Hanbel, Müsned.
[ii] 2/Bakara, 155.
[iii] 103/Asır, 1-3.
[iv] 12/Yusuf, 18.
[v] 42/Şûra, 43.
[vi] 16/Nahl, 96.
[vii] Müslim, Zühd: 64.
Emine Büşra YÜKSEL
Yazar
Rasûl-i Ekrem’in isimlerinden biri de “Nesîb”dir. Nesîb; soyu temiz, nesebi pak, kökü güzel ve asil olandan gelen demektir. Bu isim, Allah Rasûlü’nün hem insanlık tarihindeki yerini hem de doğduğu ail...
Yazar: Editör
Millet; aynı inanç ve kültür etrafında toplanmış, aynı ülkü ve ideal peşinden giden ve aynı dili konuşan halk kitlelerine denir. Sıradan halk kitleleri; ortak dil, din, vatan, tarih, gelenek ve kültür...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Gönül/kalp imanın ve sevginin mahallidir. Gönüllere sevgi, şefkat ve merhametle girilir. Yeni bir teklifle, iş ve durum değişikliği ile karşılaşan insanın önce ikna edilmesi gerekir. Akıl, ikna olmada...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Henüz kelimeler var olmadan önce bile insan, acının karşısında sessizce beklemeyi, içinden “geçecek” diyebilmeyi öğrendi. Çünkü sabır, zamanı bir yük değil, bir dost kılar. Her nefeste içimizde yenide...
Yazar: H. İklil ABBASOĞLU