“MÜ’MİNLER, SOMUNLAR!”
Şeyh Hamidüddin-i Veli, Horasan erenlerinden Şemseddin Musa Kayseri’nin oğludur. Şeyh Hamid-i Veli olarak da bilinir. Yıldırım Bâyezid zamanında yaşamıştır. İlk eğitimini babasından almıştır. Şam, Tebriz, Hoy ve Erdebil’de hem zahirî hem tasavvufî ilimleri tahsil etmiştir. Daha sonra, kendisinden icazet aldığı mürşidi Alâeddin Erdebîlî’nin emri üzerine, irşad vazifesiyle Anadolu’ya dönmüştür. Bir süre Kayseri’de halkı Hakk’a, hakikate davet etmiştir. Birçok öğrenci yetiştirmiştir. Bayramiyye Tarikatı’nın kurucusu, bir Türk mutasavvıfı, Akşemseddin ve Üftade Hazretleri gibi Türk İslâm geleneğinde büyük etkileri olan şahsiyetleri yetiştiren Hacı Bayram-ı Veli de onun eğitiminden geçmiştir. Ankara’da, Kara Medrese’de müderrislik yapan Hacı Bayram, Şeyh Hamid-i Veli’nin daveti üzerine Kayseri’ye gelmiş, ona intisap etmiş, onun tasavvufi terbiyesinden geçmiş, ondan icazet almıştır. Asıl adı Numan olan Hacı Bayram-ı Veli, Bayram ismini de mürşidi Şeyh Hamid-i Veli’den almıştır. Şeyh Hamid-i Veli, Bursa’daki hayatında kendine kalacak bir yer ve bir de fırın temin eder. Dağdan odun taşır. Geceleyin hamur yoğurur. Fırınında pişirdiği ekmekleri sırtına yüklenerek sokak sokak dolaşıp “Somunlar, mü’minler!” nidasıyla halka dağıtır. İşte, Bursa’da, bu şekilde bir hayat sürmekte iken insanlar onu “Somuncu Baba” diye çağırmaya başlarlar. Ve aradan asırlar geçer, gönüllerde Somuncu Baba adıyla iz bırakır. Bundan sonraki hayatında neler olduğu konusuna girmeyeceğim. Somuncu Baba’nın “Somunlar, mü’minler!” çağrısına kulak vermek, biraz bu çağrıyı duymak istiyorum. En temel besinimiz olan ekmeğin başından geçenler çok az aklımıza gelir. Ham maddesi buğdaydır. Bir somun ekmeğin içinde kaç buğday tanesi vardır, hiç düşündük mü? Kaç başaktan elde edilir bir ekmeğin buğdayı? Belki on, belki beş belki de bir başaktan. Tohum kaliteliyse, toprak verimliyse, iklim şartları uygunsa bir buğday tanesi, her birinde yüz tane bulunan yedi başak verebilir. Böylece bir buğdaydan yedi yüz buğday, bir buğdaydan bir somun belki de daha fazlası elde edilebilir. Tabii ekmek olmadan önce olgunlaşan buğdayların hasat edilmesi, değirmene götürülüp öğütülmesi, elde edilen unun yoğurulup hamur haline getirilmesi, bu hamurun mayalanması, kıvamına gelmiş hamurdan ekmek yapılıp fırına verilmesi, pişmesi gibi uzun bir işlem süreci var. Bizler şimdi ekmeğin geçirdiği bu süreci görmediğimiz için hem o emeğin cahiliyiz hem nimete karşı tefekkürsüzüz. Sonuç ise şükürsüzlük. Biz “Somunlar, mü’minler!” çağrısına dönelim. Her bir insan da insan hücresinden meydana geliyor değil mi! Ana rahmine ekilen hücre büyüyor, gelişiyor, insan suretine bürünüyor ve dünyaya geliyor. Ana-baba güzel ahlaklıysa karakter mayası sağlam çocuklar yetişiyor. Sonrası, kaliteli buğday gibi olan bu karakter mayasını işlemek. Bir mürşid-i kâmilin terbiyesinden geçmek, buğdayın ekmeğe dönüşmesi gibidir. Öğütülmek, yoğrulmak, mayalanmak, pişmek ister. Bu ise zorlu bir süreçtir. Kâmil bir mürşit, müridin karakterini, Peygamber ahlakıyla yoğurur. Eğri, bozuk hiçbir şeyin bu kişiliğe dâhil olmasına izin vermez, varsa da terbiyenin çeşitli aşamalarında onları düzeltir. Tasavvufta nefis tezkiyesi dediğimiz de işte böyle bir şeydir. Bu terbiyeden geçen mü’min, sapı üzerinde dimdik duran altın sarısı başak haline gelir. Hem yeni başaklar verecek taneler yetiştirir hem ekmek gibi insanları besler. Kâmil mürşitler de böyledir; her biri bir mürşit olan nice mürit yetiştirmişler, insan fıtratını İslâm ile beslemişlerdir. Şeyh Hamid-i Veli yani Somuncu Baba, Akşemseddin, Üftade Hazretleri, Hızır Dede gibi nice mürşit yetiştiren Hacı Bayram-ı Veli gibi bir mürşit yetiştirmiş; hem de İslâm dinini, Peygamber sevgisini, Kur’an ahlakını ekmek dağıtır gibi dağıtmış kabul eden gönüllere. Onlar hem buğday olup yeni başaklar vermişler hem de öğütülmüşler, İslâm ahlakıyla pişip kalplere nüfuz etmişler. Ben Somuncu Baba’nın “Somunlar, mü’minler!” çağrısında bunları duyabildim. Siz de belki başka şeyler duyarsınız, kulak verin bence!
Halide YENEN
YazarManevî fetih için yollara düşen erenler... Onlar şehirlerden önce gönüllere girenler... İşte o büyüklerden biri, Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri’nin gül kokulu ailesi de Muhammedî esintilerle Horasan’dan...
Yazar: Musa TEKTAŞ
İslâm dini kadını erkekle aynı çağrının muhatabı saymış; ona tam bir hak ve vazife ehliyeti getirmiştir. Birey olarak kadınlara toplumda kimliklerini ortaya koyabilme şansını tanımış, kadın-erkek her ...
Yazar: Hatice AKKAYA
Ah şu gönüller! Türlü arzu ve hevesle dolu gönüller! Daldan dala konan kuş gibidirler, ne ele avuca sığarlar ne bir arzuda karar kılarlar. Kıpır kıpırdarlar çocuklar gibi. Neşe ile dolaşırken bir baka...
Yazar: Halide YENEN
Üzerinde yaşadığımız, gezip tozduğumuz, yiyip içtiğimiz, ağlayıp güldüğümüz, yuva kurduğumuz, evlatlar yetiştirdiğimiz bu toprakları bu mukaddes vatanı, cennet Anadolu’muzu bize emanet eden tüm şehitl...
Yazar: Halide YENEN