ACI VE GÖZYAŞI
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in kızı Zeynep’in oğlu hastalanmıştır. Ölmek üzeredir. Peygamberimiz’e haber gönderir, mutlaka gelsin, der. Peygamberimiz, yanındaki sahabelerle birlikte kızının evine gider. Torununu kucağına alır. Yavrucak güçlükle nefes almaktadır. Peygamberimiz’in gözünden yaşlar boşanır. Durumu gören Sa’d b. Ubâde, “Ey Allah’ın Rasûlü, bu ne haldir?” der. Bunun üzerine, Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur: “Bu, Allah’ın, kullarının kalbine koymuş olduğu merhamet duygusudur.”1 Ağlamak, bir acıyı hissetmenin göstergesidir. Ağlamak, hissedilen bir acı karşısında gösterilen en doğal, en sağlıklı duygusal ve fiziksel bir tepkidir. “Ağlamak, uğradığımız felaketlere karşı vücudumuzda kalan son kuvvetin bir feryadıdır. Ağlayamadığımız zamanlar, bizde o iktidarın da yok olduğu vakitlerdir ki, onun yerine geçen tesirli bir sükûnet, en şiddetli elem gözyaşlarından daha yakıcıdır.” diyor Sergüzeşt isimli romanında Sami Paşazade Sezai. Ağlamak, ilk bakışta, zayıflığın ve güçsüzlüğün ifadesi gibi algılansa da aslında kalp inceliğinin ifadesidir. Merhametin, şefkatin, sevginin tezahürüdür. Gönül yurdundan gelir gözyaşı. İnsanın içini temizler. Akan gözyaşlarıyla birlikte acımızın da şiddeti azalır. Sözcüğe dökülemeyen acılar gözyaşıyla çıkar içimizden. Ne güzel ifade etmiş Cahit Koytak: “Gözyaşları sözcüklerden daha iyi anlatır, daha güzel anlatır, daha çok şey anlatır, gözyaşları, türküden de, şiirden de daha ince anlatır, daha açık anlatır, daha dolaysız ve daha dokunaklı... hemen her şeyi anlatır çünkü, hemen her derdi, gözyaşları, anlatılmaz olanı da, anlaşılmaz olanı da, dermanı ve devası olmayanı da Tanrı’dan başka... taşı da delebilir çünkü gözyaşları ve taş gibi katılaşan vicdanları da.”2 Acıyı bütün benliğimizde hissederiz. Aracısız bir bilgidir bu, kesindir. Kendi acımızı hissedebilmek, yaşayabilmek, başkalarının acılarını da anlayabilmemizi sağlar. Gözyaşlarının akmasına engel olarak bastırdığımız acının yerini ise öfkenin, nefretin, şiddetin, korkunun, katı kuralların sesi doldurur. Bu gürültü içinde insan ne kendini ne de bir başkasını anlayabilir. “Etmeyin Reis Bey! Siz ağlayamazsınız! Ağlayabilseydiniz, anlayabilirdiniz...” Necip Fazıl’ın Reis Bey isimli tiyatro kitabında geçer bu cümle. Böyle demişti suçsuz yere idam edilen çocuk. Vicdanımızı diri tutar gözyaşı. Acıyı hissetmek, canlılığın göstergesidir. Kendi acımızı köprü yaparak ulaşabiliriz başkalarının acılarına. Kendi hüznümüz, kederimiz rehber olur başkalarının feryadını duymada. Kendimizi aşar, kendi içimizden çıkar, bir başkasının varlığına katılırız. Onların içinin de bizimki gibi yangın yerine döndüğünü anlayabilir, söndürmek için çabalarız. Başkalarının acılarına duyarlı oldukça biraz daha insan oluruz. Kimi zaman, hatta çoğunlukla dindiremeyiz ne kendi acımızı ne de bir başkasınınkini. Ama o acının bize verdiği hüzün, kalp inceliği, vicdani duyarlılık sermaye olur insanca yaşamamızda. “Büyük bir hastalık geçirmeyenler, her şeyi anladıklarını iddia edemezler.” diyor Peyami Safa.3 Çünkü acı, hem bedenimizi hem de ruhumuzu sarsar. Ama tevekkülle karşılayabilirsek, isyana savrulmadan sabırla üstesinden gelebilirsek, bizi, kendi egomuzun tutsaklığından kurtarır. Bir kapı açar önümüze merhamet denilen. Bu merhamet kapısıdır ki bizi başkalarının acılarını dindirmek için seferber eder. Tamamıyla yok edemeyiz belki ama hafifletiriz, katlanılır kılarız onların ellerini tutarak, kalplerine dokunarak, yalnız olmadıklarını hissettirerek, yalnız olmadığımızı fark ederek. Çünkü acının şiddetini, o acıyla tek başına mücadele ediyor olmak arttırır. Biliriz bunu ve kendi dar dünyamızın sınırlarını aşarak hem kendimizin hem ötekinin yaşam alanını genişletiriz. “Keder bize her şeyin sahibi olmadığımızı, zamana hükmedemediğimizi, hayatı keyfimizce yönetemediğimizi gösterir.” diyor Kemal Sayar.4 Evet, acı, bize, bu kâinatın sınırlarını aşabilecek kanat takar eğer onu tevekkülle misafir edebilirsek. Bizi, merhametin kaynağına, Rahman ve Rahim olan âlemlerin Rabbi’nin eşiğine getirir. Bu merhamet sayesindedir ki üstesinden gelebileceğimiz acıları dindirmek için çırpınır, Allah’tan başka devası olmayan acılarımızı gözyaşlarımızla Allah’a arz ederiz.
Halide YENEN
YazarMerhamet peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v), Yüce Allah (c.c.)’ın ilahî rahmetinin en büyük aynasıydı. Çünkü o, bütün varlıklar için bir rahmet olarak gönderilmiş nebilerin son halkasıydı. O, şöyle buyur...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Çocukluğumun mahallesinde bir meczup vardı. “Okur âlim, tutmaz zalim.” derdi avlu kapısından girerken de kimse üstüne alınmazdı. Gülüp geçerlerdi. Meczuptu neticede. Ama öyle herkesin evine girerken s...
Yazar: Halide YENEN
Özgürlük, ne güzel, ne büyülü bir sözcüktür! İçimizi ferahlatır, ufkumuzu aydınlatır. Soluduğumuz hava, yediğimiz yemek, içtiğimiz su gibidir. Onun peşinde nice dağlar aşar, nice ırmaklar dolanır, nic...
Yazar: Halide YENEN
Yaşama becerilerinden yoksun bir sisteminin içine sürükleniyoruz günden güne. Varlığımızı onaylamak ve onaylatmak için arzular üzerinden meşrulaştırılıp mutluluk vadeden seçeneklere sarılıyoruz. Ne is...
Yazar: Halide YENEN