Karşılık Beklemeden Bütün Canlılara El Uzatmak
Hulûsi Efendi'nin Nasihat Şiirinde: Karşılık Beklemeden Bütün Canlılara ve İhtiyaçlıya El Uzatmak
Kur’ân’ın pek çok âyetinde, salih amellerin sürekli olarak imanla birlikte anılması, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in insanlara faydalı işleri teşvik etmesi ve Abdülhâlık Gucdüvânî’nin, Şâh-ı Nakşbend’e verdiği “Şeyhlik kapısını kapat, hizmet kapısını aç.” emri, Nakşbendiyye Tarîkatı’nın terbiye yöntemlerinden biri olarak sosyal faaliyetleri ve karşılıksız hizmeti ön plana çıkarmıştır.
Özellikle her canlıya hizmet etme düşüncesi, Şâh-ı Nakşbend’in öğrencilik yıllarında yaralı hayvanlara yardım etmesini çağrıştırmaktadır. Hulûsi Efendi adına kurulan vakıf da, her canlıya hizmet ilkesini benimsemiş; neşir faaliyetlerini, Hulûsi Efendi’nin bu şiirinden esinlenerek adını alan “Nasihat Yayınları” yürütmüştür.
“Talepsizlik ilkesi” ise, konuyu tamamlayan bir ilk adımı temsil etmektedir. Bu ilk adımda Hulûsi Efendi, dünya ve Zât’a ait olmayan âhiret nimetlerinin dışındaki her talebin öncelikli gündemden çıkarılmasını tavsiye etmektedir. Ona göre, talepsizlik, Hakk’a yönelmenin ve mânevî ikramlara ulaşmanın temel şartıdır. Bu talepsizlik, tasavvufun pratik boyutuna da yansımış ve bütün insanlara, karşılık beklemeksizin hizmeti şiar edinmiştir. Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi “Nasihat” şiirinin bir beytinde şöyle buyurur:
Garazsız hem ivazsız hizmet et her cânlıya
Kimsesizin düşkünün ayağı ol eli ol
(Her can sahibine dünyevî bir beklenti olmadan, hem de karşılıksız bir şekilde hizmeti şiar eyle; sen kimsesizin, düşkünün ayağı olup, eli olmayı yeğle.)
Müslümanlığın temelini oluşturan Kur’ân-ı Kerim ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünneti incelendiğinde, sadece Allah’a yönelik ibâdetler olan namaz ve oruç yanında, sürekli olarak başkalarına yardım etmek, hak sahiplerine haklarını teslim etmek, başkasının haklarından vazgeçmek, Allah’ın kullarına şefkat ve merhamet göstermek gibi konularda sayısız emir ve öğüt bulunduğu görülür.
Dolayısıyla, herkes Allah’ın rızası için fedakârlıkta bulunmalı ve ihtiyaç sahiplerine el ayak olup onlara yardım etmelidir. Elbette, dünyevî karşılık beklemeden yapılan hayır ve iyilik çeşitleri çok fazladır. Bazı iyilikler sadece birkaç kişiye fayda sağlarken, bazıları asırlar boyunca birçok insanın hayatına dokunabilir.
İnsanların yapabileceği işler arasında öyle hayırlılar vardır ki, yıllar geçse de etkileri hâlâ devam eder ve yapılan iyilikten faydalanan herkesin getirdiği bereket ve feyiz, artarak devam eder. Bu tür hayır sahipleri, kabirlerinde yattıkları zaman bile sağlıklarında yaptıkları iyiliklerin sevabını almaya devam ederler.
Ölümsüz eserler yaratmak, ağaç dikmek, köprüler inşa etmek, çeşmeler açmak gibi herkesin faydalanabileceği eserler, bu tür hayırların bir örneğidir. Sûfîler sadece, kendi mânevî yolculuklarını tamamlamakla kalmazlar, aynı zamanda gerçek bir mürşid-i kâmil olarak diğerlerinin gelişimine de olumlu katkıda bulunduklarını vurgularlar.
Onlar, Hak yolunda ilerleyenlere hizmet etmenin ve bunu karşılıksız yapmanın önemini dile getirirler. Onların tek amacı, Allah’ın rızasını gözetmek ve O’ndan mükâfat ummaktır. Hak dostları, zorlu bir yolculuğa çıkarlar, acıları tatlıya dönüştürürler ve sıkıntıları aşarlar. Hulûsi Efendi de, dünyada iyi anılmak ve öldükten sonra hoş bir iz bırakmanın yolunun, sürekli hayır işlerinde bulunmaktan geçtiğini ifade eder.
Ölen bir mü’min, hayır ve hasenâtının devamı için; cami, okul, köprü, yol ve hastane gibi hayır kuruluşlarına öncülük eder. Ayrıca, geride sâlih bir evlât yetiştirir ve insanlığa faydalı olacak kitaplar ve eserler bırakır. Her Müslüman, bu dünyada iyi anılmak için çaba göstermeli, hayırlı işlerde yarışmalı ve bunu yaparken Allah’ın rızasını gözetmeli ve karşılık beklememelidir.
1914 yılında, hayat serüveni başlayan Osman Hulûsi Efendi’nin hizmet dolu hayatı, 1990 yılında sona ermiştir. 76 yıllık yaşamında, insanın güçlüklere rağmen başarabileceği işleri başarmış ve bu dünyadan göçmüştür. Ardında büyük eserler bırakmış ve sürekli hayır işlerine imza atmıştır.
O, bugün olduğu gibi, yarınlarda da birçok hayra ve mutluluğa matuf güzelliklerin yaşanmasını sağlayacak örnek bir kişidir. Kalbini Allah sevgisiyle doldurmuş ve insan sevgisinin gerçek mânâda insanı olgunlaştıracağına inanmıştır. Doğayı, canlıları ve insanı sevmekle, insanları insan olmak şuuruna eriştirerek, olgun ve bilge kişilere dönüşmelerine katkı sağlamakla ilgilenmiştir.
Hayatının büyük bir kısmını ilim ve irfana adamış; insanları eğitmek için çaba harcamıştır. İlim, irfan ve irşad aracılığıyla Allah’ın rızâsını aramış ve bulmuştur. Birçok ilim ve irfan hizmetinde bulunmuş ve ondan sonra gelenlerin de aynı yolda ilerlemesini sağlamıştır.
Bu, onun önemsediği bir konudur; çünkü onun yetiştirdiği evlâdı ve gönüldaşları, birçok ilim ve irfan merkezleri kuracak ve onun mânevî mirasını yaşatacaklardır. Hulûsi Efendi, yaşamı boyunca insanlığa hizmet etmeyi bir yaşam felsefesi olarak benimsemiş, iradesini hizmet, sevgi, muhabbet, insanlara yardım ve irşad etme doğrultusunda göstermiştir.
Gerçek mânâda tasavvufun nasıl uygulanması gerektiğini kendi sosyal hayatıyla örneklemiştir. Kurduğu vakfın faaliyet alanları oldukça geniştir ve Darende’den, tüm Türkiye’ye eğitim, sağlık, sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda birçok katkı sunmuştur. Vakfın temel politikaları, kurucusu Hulûsi Efendi’nin felsefesini yansıtmaktadır.
Bu da hiçbir beklenti olmadan, sadece Allah rızâsı için insanlara ve insanlığa hizmet etmek; ülkemizin her köşesine yardım elini uzatmak ve memleketimizin her alanında gelişmesine katkıda bulunmaktır. Bu hizmetler yapılırken her zaman mevcut yasalara tam uyum sağlanmış ve devletin ve halkın, Allah’ın yolunda olduğu bilinciyle hareket edilmiştir.
Oğuzhan AYDIN
YazarFetih, “açma-açış” anlamına gelir. Fâtih, “açıcı” demektir. Hayat kitabımız Kur’ân, Fâtiha Sûresi’yle başlar. Çünkü Kur’ân, o sûreyle başlar, açılış o sûreyle yapılır. Fâtiha Sûresi, Ümmü’l-Kitab/Kita...
Yazar: Ali AKPINAR
Yahya Kemâl Beyatlı, Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en önemli isimlerinden biridir. Eski Türk şiirini ve Divan edebiyatını derinlemesine bilen, ancak şiiri sade bir dille ve yeni bir biçimde sürdürme...
Yazar: Oğuzhan AYDIN
Bizim ecdâdımız Osmanlı’da işgal kelimesi yoktur. İslâm’da ve ecdâdımız Osmanlı’da “fetih” kelimesi vardır. Dünyanın neresinde olursa olsun ecdâdımız fethettiği yerde ezan seslerini yeryüzüne yayar ve...
Yazar: Oğuzhan AYDIN
Bir şahika destansın, anlı şanlı dünün varFeth-i Mübin yolunun, özündesin İstanbulMüjdelenmiş fethinle, çatal yürek şevkinleTürk-İslâm’ın pür nidâ, sözündesin İstanbulUlubatlı yol açtı, Rum toprağı yâ...
Şair: Celalettin KURT