Eğri Fethinin İstanbul’a Armağanı Bir Gönül Eri: Abdülmecîd-i Sivâsî
Bir çağı açıp bir çağı kapatan İstanbul’un fethi ile dünyanın siyâsî, askerî, kültürel ve sosyal gidişatı değişmiştir. Akşemseddîn (k.s.) başta olmak üzere birçok gönül erinin rehberliğinde II. Mehmed’in (Fâtih’in) öncülüğünde tarihe yön veren İstanbul’un fethi kadar önemli olduğu öngörülen bir fetih de III. Mehmed tarafından gerçekleştirilen Eğri Kalesi’nin fethidir.
Nitekim bazı tarihçiler tarafından Osmanlı Devleti için Eğri Kalesi’nin fethinin İstanbul’un fethi kadar önemli olduğu dile getirilmiştir. Bu çalışmada öncelikle Eğri Kalesi’nin fethi ve önemi sonrasında ise bu fethin İstanbul’a bir kazanımı olarak görülebilecek Halvetî-Şemsî (Sivâsî) şeyhlerinden Abdülmecîd-i Sivâsî ve misyonu hakkında bilgi sunulacaktır.
Eğri Fethi, Fethin Kumandanı III. Mehmed Han ve Fethe Katkıda Bulunan Bazı Gönül Erleri
Manisa’da doğan ve çocukluk yıllarını burada geçiren III. Mehmed (öl. 1012/1603), babası III. Murad’ın (öl. 1003/1595) tahta geçmesiyle birlikte dokuz yaşları civarında İstanbul’a gelmiştir.[1] Şeyhzâdeliği döneminde halkın dertlerini dinlemesi hasleti dolayısıyla sevilen bir idareci olarak görülen III. Mehmed, bu tavrını padişahlığı döneminde de sürdürmüştür.
Yumuşak mizaçlı birisi olduğu nakledilen III. Mehmed,[2] padişahlığı döneminde ekonomik alanda önemli adımlar atmış, babasının aksine Cuma selâmlıkları ve halkın meselelerini konuşma âdetini yeniden getirmesi gibi sebeplerle halk nezdinde büyük bir itimat elde etmiştir.[3]
1596’da devletin ve kendisinin saygınlığını tekrar ayağa kaldıracak bir fetihle dönmek arzusuyla Kanûni Sultan Süleymân’dan (öl. 972/1564) sonra ordunun başında sefere çıkan ilk padişah olmuştur. Yola çıktıklarında hangi hedefe yöneldikleri belli olmayan ordusuyla Sultan, Eflak, Komorn ve Eğri Kalelerinden birini zapt etme yönünde görüşmeler yapmıştır.
Daha önce Osmanlı’nın almaya muvaffak olmadığı Eğri Kalesini fethetme yönünde beliren kanaatten hareketle burayı kuşatan Padişah, Eğri Kalesinin fethine müyesser olmuştur.[4] Eğri Kalesi bugün, Macar topraklarında bulunmaktadır. Bu kale, Osmanlı’nın Habsburglar ile 1593 yılında başlayan on beş yıl savaşları veya uzun harp döneminin ilk yıllarında ağır yenilgiler aldığı süreçte fethedilmesiyle tarihin akışını değiştiren bir öneme sahiptir.[5]
Stratejik öneminden dolayı Sultan III. Mehmed’in ele geçirmek için gerçekleştirdiği Eğri seferine Şemseddîn-i Sivâsî (öl. 1006/1597) başta olmak üzere bazı gönül erleri de katılmıştır.[6] Tibyânü’l-vesâil’de Harîrî-zâde’nin (öl. 1299/1882) verdiği bilgiye göre Şemseddîn-i Sivâsî sefere katılan en yaşlı ve kâmil bir şahsiyet olarak Eğri kalesinin fethinde çok etkili bir rol üstlenmiştir.[7]
Şemseddîn Efendi’nin bu fetihteki etkin rolü bir başka çalışmaya konu olduğundan burada Eğri fethine katılan bazı gönül erlerinden bahsedilecektir.[8]
Receb-i Sivâsî (öl. 1009/1600), Mehmed Nazmî (öl. 1121/1701) ve Harîrî-zâde’nin verdikleri bilgilere göre, Eğri fethinde Azîz Mahmûd Hüdâyî (öl. 1038/1628), Hoca Sa’deddîn Efendi (öl. 1008/1599), İsmail Ağa Zâviyesi şeyhi Koca Şeyh (öl.? ), Şeyhülislâm Bostan-zâde Mehmed Efendi (öl. 1006/1598), Sadr-ı Rumeli Mehmed Efendi (öl. ?), Mîrî Seyyid Yahya (öl.?), Mehmed Ağa Zâviyesi Şeyhi Yayabaşı-zâde Hızır Efendi (öl. 1005/1596), Koca Mustafa Paşa Tekkesi Şeyhi Limînî Necmeddîn Hasan Efendi (öl. ?), Mehmed Paşa Cami ittisâlinde Fethi-nâme Hangâhının Şeyhi İştîbî Emîr Efendi (öl. 1015/1606), Dırağman Şeyhi Tefsîrî Ömer Efendi (öl. 1033/1624) ve Cerrâh Mehmed Paşa Cami’nin Cuma Şeyhi İbrâhîm Efendi (öl. ?) gibi isimlerin direkt ya da dolaylı birçok katkıları söz konusu olmuştur.[9]
Eğri Fethi’nin İstanbul’a Armağanı Bir Gönül Eri:
Abdülmecîd-i Sivâsî ve Misyonu
Abdülmecîd-i Sivâsî, Şemseddîn-i Sivâsî’nin ağabeyi Muharrem Efendi’nin (öl. 1000/1591) oğludur. Tam adı “Ebü’l-hayr Mecdü’d-dîn Abdülmecîd b. Muharrem b. Mehmed b. Ârif b. Hasan ez-Zîlî es-Sivâsî” olan Abdülmecîd Efendi,[10] 971/1564’te Zile’de dünyaya gelmiştir.[11]
Şemseddîn-i Sivâsî’nin şeyhi Abdülmecîd-i Şirvânî’nin vefât ettiği yıl dünyaya geldiği için teberrüken ona Şirvânî’nin ismi verilmiştir.[12] Künyesi “Ebü’l-hayr”, lâkabı “Mecdü’d-dîn” ve mahlâsı “Şeyhî”dir.[13] Zile’de yedi yaşındayken Kur’ân-ı Kerîm’i ezberleyerek ilim tahsiline başlayan Abdülmecîd-i Sivâsî, öncelikle babası Muharrem Efendi ve amcası Şemseddîn-i Sivâsî’den Arabî ilimleri almıştır.
Bu süreçte Farsça, fıkıh, tefsîr ve hadîs gibi ilim dallarında uzmanlaşan Abdülmecîd Efendi, otuz yaşına kadar zâhir ilimlerle meşgul olmuştur. Şemseddîn-i Sivâsî’den Keşşâf Tefsîri’ni okutmak üzere icâzet alan Abdülmecîd-i Sivâsî’nin özellikle dile karşı istidatlı bir sûfî olduğu nakledilmiştir.[14]
Otuz yaşında amcası Şemseddîn-i Sivâsî’nin mânevî tesir halkasına dâhil olan Abdülmecîd Efendi için şeyhi, “Bizi bi’t-tamam yağmaladın ve nasb-ı ‘aynım oldın.” diyerek onu taltif etmiştir.[15] Tekmîl-i tarîkat ettikten sonra Şemseddîn-i Sivâsî tarafından Merzifon’a halîfe olarak gönderilen Abdülmecîd Efendi,[16] bir müddet sonra Zile’deki dergâhta görevlendirilmiştir.[17] Abdülmecîd Efendi 1009/1600’da Sivas’taki Şemsî Dergâhı’nda post-nişîn olmuştur.[18]
3.Mehmed Hân’ın “Faziletli ve kerâmetli Abdülmecîd Efendi, merhûm ‘ammin Şems Efendi’nin Eğri Seferi’nde refâkatinden, zâhiren ve bâtınen çok mena’filer müşâhade itmişizdir. Ba’de’r-rücû’ Dâru’s-saltana’da ikâmetlerin murâd etmiş idim. Pirliği özr-i kavî olmağın izin vermiştim. Hâlâ seni kavlen ve fi’len ve vasfen, ona müşâbehet-i tâmme ile müşâbehetin olduğu mesmû’um olmağın, derûnumuzdan meyl-i tâm itmişizdir. Hatt-ı şerifim vusûlünde Dâru’s-saltana’ya hicret itmen emrim olmuşdur. İhmâl olunmaya...” şeklindeki fermânıyla İstanbul’a göç eden Abdülmecîd Efendi,[19] Ayasofya yakınında bir eve yerleşmiş, padişahın isteğiyle Ayasofya Cami’nde tefsîr ve hadîs sohbetleri yapmaya başlamıştır.[20]
Halkın yoğun ilgisine cevap verebilmek için Ayasofya Camii’ndeki halvet yapılan mekâna oturmak zorunda kalan Abdülmecîd-i Sivâsî, kendisine mürîd olan La’lî Efendi’nin (öl. 1009?/1600?) hediye ettiği bir eve yerleşmiştir. Burada ikâmet ederken Mehmed Ağa Tekkesi şeyhliği (1601), Atpazarı yakınındaki Hüsâm Bey Mescidi Cuma vâizliği (buradaki vaazlarını daha sonra cumartesi gününe almıştır) ve ardından Şeyh-zâde Camii vâizliği görevlerini îfâ etmiştir.
Mehmed Ağa Tekkesi’nde üç yıl görev yapan Abdülmecîd Efendi, Sultan Selîm Camii yanındaki Şeyh Yavsî Tekkesi’ne şeyh olmuştur. Şehzâde Camii’nde iki yıl vâizlik yaptıktan sonra Sultan Selîm Camii vâizliğine geçen Sivâsî Efendi, 1026/1617 yılına kadar buradaki görevini sürdürmüştür.[21]
Abdülmecîd Efendi, Azîz Mahmûd Hüdâyî (öl. 1041/1628)[22] ve devrin önde gelen birçok âlim ve devlet erkânı ile birlikte Sultan Ahmed Camii’nin temel atma töreninde hazır bulunmuştur. Törenden hemen sonra Hüdâyî Efendi Sultan Ahmed Camii Pazar vâizi, Sivâsî Efendi ise Cuma vâizi olarak tayin edilmiştir. Sultan Ahmed Camii’ndeki ilk Cuma vaazını da Abdülmecîd-i Sivâsî yapmıştır.[23] Sivâsî, bu görevini vefâtına kadar sürdürmüştür.[24]
3.Mehmed, I. Ahmed (öl. 1026/1617)[25] ve IV. Murâd (öl. 1049/1640)[26] ile yakın ilişkileri olan Abdülmecîd-i Sivâsî,[27] Kadı-zâdeliler ile yaşanan tartışmalarda tekke tarafını temsil etmiştir.[28] Oğlu Abdülbâkî Efendi (öl. 1122/1710)[29] başta olmak üzere Abdülmecîd Efendi şu isimlere halîfelik görevi vermiştir:
Şeyh Mısrî Ömer Efendi (öl. 1069/1658), Yeniçeri Mehmed Efendi (öl. ?), Arâklı Mehmed Efendi (öl. 1070/1659), Şeyh İbrâhîm Efendi (öl. 1060/1650), Şeyh Mehmed Şâmî Efendi (öl. ?), Murâd Efendi (öl. ?), Sivaslı Kadı-zâde Mehmed Efendi (öl. 1060/1650), Kadı-zâde Şeyh Küçük Mehmed Efendi (öl. 1030/1620), Karabaş Ahmed Efendi (öl. ?), Kazgânî-zâde Süleymân Ağa (öl. 1080/1669), Yusuf Beg (öl. 1070/1659), Ankaralı Şeyh Hasan Efendi (öl. 1070/1659), Şeyh Müeyyed Efendi (öl. 1075/1664), Divâne Ali Efendi (öl. 1070/1659), Şeyh Hasan Efendi (öl. ?), Mısırlı Şeyh Hüsâm Efendi (öl. ?), Sivaslı Şeyh İbrâhîm Çelebi Efendi (öl. ?), Karamürselli Şeyh Hasan Efendi (öl. ?) Kırımlı Şeyh Ali Efendi (öl. ?), Sivaslı Şeyh Mustafa Efendi (öl. ?), Şeyh Hamza Efendi (öl. ?), Şeyh Abdurrahmân Efendi (öl. ?), Sâlih-zâde Şeyh Mehmed Efendi (öl. ?), Şeyh Vâiz Hasan Efendi (öl. ?), Şeyh Vâiz Ahmed Efendi (öl. ?), Şeyh Şaban Efendi (öl. ?), Kumlulu Şeyh Osman Efendi (öl. ?), Şeyh İdrîs Dede (öl. ?), Şeyh Abdülkerîm Efendi (öl. ?), Şeyh Abdi-zâde Mustafa Çelebi (öl. ?), Meczûb İbrâhîm Yorgânî (öl. ?), Şeyh Abdülalîm (öl. ?), Şeyh Latîf Dede (öl. ?), Boyabadlı Şeyh Hamza Dede (öl. ?), Şeyh Mustafa Efendi (öl. ?), Hatîb Şeyh Mehmed Efendi (öl. ?), Endülüslü Şeyh Mustafa Efendi (öl. ?), Ergilili Şeyh Ahmed Efendi (öl. ?), Sakızlı Şeyh Mustafa Efendi (öl. ?) ve Abdülehad Nûrî-i Sivâsî (öl. 1061/1651).[30]
Abdülmecîd-i Sivâsî, yirmi üç tanesinin kendisine âit olduğu kesinleşmiş, on dördü hakkında da bilgi bulunmayan yaklaşık otuz yedi eseri olan velûd bir müelliftir.[31] Yetmiş sekiz yaşında 1049/1639’da İstanbul’da vefât etmiştir. Eyüp Nişanca’sında Nişancı Cami civarında, kendisine ait evin bahçesine defnedilmiştir.[32]
3.Mehmed tarafından Eğri fethinde tesirli olan Şemseddîn-i Sivâsî (k.s.)’nin bir hatırası olarak İstanbul’a davet edilen Abdülmecîd Efendi, iyi yetişmiş bir âlim, tasavvuf sahasında mâhir bir sûfî, birçok insanın yetişmesine vesîle olan bir mürşid-i kâmil, cami kürsülerinde etkin bir vâiz, tasavvuf ve sûfîler hakkındaki çeşitli ithamlar karşısında düşüncelerini savunan bir düşünür ve yolunun etkili bir temsilcisi, velûd bir müellif, dil konusunda yetenekli bir şair ve devlet erkânı ile ilişkilerinde samîmî, îtidalli ve onlara daima hakkı tavsiye eden bir gönül eridir.
Abdülmecîd Efendi, eserleri, halîfeleri, tesirleri ve temsil ettiği yol hakkında doktora ve yüksek lisans tezleri, makaleler, sempozyum tebliğleri, kitap ve diğer çalışmalar son dönemde bir hayli yoğunlaşmıştır ve bu çalışmaların büyük bir boşluğu doldurduğu gözlemlenmiştir.
Fakat görüldüğü kadarıyla Abdülmecîd Efendi’nin dönemine ve kendisinden sonraki sürece tesiri tam olarak ortaya konulmamıştır. Onun ve temsilcisi olduğu misyonun ilmî, vicdânî, kültürel, siyâsî ve sosyal tesirleri üzerinde daha detaylı ve bütüncül bakışı sağlayıcı çalışmalar yapılmalıdır.
[1] Mustafa Nâimâ, Târîh-i Nâimâ, çev. Zuhûrî Danışman (İstanbul: Zuhûrî Danışman Yayınevi, 1968), 1/116-117.
[2] Feridun Emecen, XVI. Asırda Manisa Kazası (Ankara: Türk Tarih kurumu Yayınları, 1989), 37-39; M. Tayyin Gökbilgin, “Mehmed III”, İslam Ansiklopedisi (İstanbul: MEB Yayınları, 1997), 7/535-536.
[3] Tülay Reyhanlı, İngiliz Gezginlerine Göre XVI. Yüzyılda İstanbul’da Hayat (Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1983), 55; Leslie Peirce, Harem-i Hümâyûn Osmanlı İmparatorluğu’nda Hükümranlık ve Kadınlar, çev. Ayşe Berktay (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2015), 135-137; Hasan Bey-zâde Ahmed Paşa, Hasan Bey-zâde Tarihi, haz. Şevki Nezihi Aykut (Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2004), 2/288.
[4] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi (Ankara: Türkiye Tarih Kurumu Yayınları, 2011), 2/71.
[5] Geza David, “Eğri”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1994), 10/489; Burcu Özgüven, Osmanlı Macaristan’ında Kentler, Kaleler (İstanbul: Ege Yayınları, 2001), 148.
[6] Nida Milik Akdoğan, Dâ’i-i Fakir: Tarih-i Engürüs ve Feth-i Eğri /Afyonkarahisar: Afyonkarahisar Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, 2005), 2-65.
[7] Harîrî-zâde, Tibyânü vesâiliˈl-hakâik fî beyâni selâsiliˈt-tarâik (İstanbul: Süleymaniye Kütüphanesi, İbrahim Efendi, 430-432), 213b.
[8] Özden Aydın, “Eğri Seferinde Bir Şeyh: Şemseddin Sivâsî”, Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi 14/1 (2019), 331-341.
[9] Hasan Kâmil Yılmaz, Azîz Mahmûd Hüdâyî, Hayatı, Eserleri, Tarikatı (İstanbul: Erkam Yayınları, 1999), 63; Harîrî-zâde, Tibyânü vesâiliˈl, 213b.
[10] Mehmed Nazmî Efendi, Hediyyetü’l-ihvân (Osmanlılarda Tasavvufî Hayat), hzl. Osman Türer (İstanbul: İnsan Yayınları, 2005), 389.
[11] Hulvî, Lemezât-ı Hulviyye ez lemeât-ı ulviyye, hzl. Mehmet Serhan Tayşi (İstanbul: Semerkand Yayınları, 2013), 563.
[12] Receb-i Sivâsî, Necmü’l-Hüdâ (İstanbul: Süleymaniye Kütüphanesi, Lala İsmail, 694/2), 33b; Nazmî, Hediyyetü’l-ihvân, 390.
[13] Receb-i Sivâsî, Necmü’l-hüdâ, 33b; Nazmî, Hediyyetü’l-ihvân, 389.
[14] Şeyhî Mehmed Efendi, Vakâyiü’l-fuzalâ, nşr. Abdülkâdir Özcan (İstanbul: Çağrı Yayınları, 1989), 3/62.
[15] Nazmî, Hediyyetü’l-ihvân, 472.
[16] Receb-i Sivâsî, Necmü’l-hüdâ, 33b-34a.
[17] Receb-i Sivâsî, Necmü’l-hüdâ, 33b; Nazmî, Hediyyetü’l-ihvân, 471.
[18] Nazmî, Hediyyetü’l-ihvân, 394.
[19] Nazmî, Hediyyetü’l-ihvân, 395.
[20] Nazmî, Hediyyetü’l-ihvân, 395.
[21] Nazmî, Hediyyetü’l-ihvân, 395.
[22] Cengiz Gündoğdu, “Padişah-Tarikat Şeyhi Münasebetleri Açısından Azîz Mahmûd Hüdâyî ve Çağdaşı Abdülmecîd-i Sivâsî”, Azîz Mahmûd Hüdâyî Uluslararası Sempozyum Bildirileri III (İstanbul: Üsküdar Araştırmaları Merkezi Yayınları, 2006), 15-38.
[23] Fındıklılı İsmail Efendi, Tekmiletü’ş-şakâik fî hakkı ehli’l-hakâik, nşr. Abdülkâdir Özcan (İstanbul: Çağrı Yayınları, 1989), 452; Müstakim-zâde Süleymân Sa’deddîn, Terâcim-i ahvâl-i şüyûh-ı Ayasofya (İstanbul: Süleymaniye Kütüphanesi, Es’ad Efendi Bölümü, 1716/2), 13b.
[24] Reşad Ekrem Koçu, “Abdülmecîd Efendi”, İstanbul Ansiklopedisi (İstanbul: İstanbul Yayınevi, 1946), 1/100; Cengiz Gündoğdu, “Sultan Ahmed Câmii İlk Cum’a Vâizi Abdülmecîd Sivâsî: Vâizlik Hizmetleri Sultan Ahmed Câmi’ne Atanması Va’z Uslûbu”, Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi 2 (2000), 41-53.
[25] Cengiz Gündoğdu, “Osmanlı Padişah Tarîkat Şeyhi Münasebetine Dair Bir Örnek Abdülmecîd Sivâsî ve I. Ahmed”, Türk Kültürü 38 (2014), 345-359.
[26] Cengiz Gündoğdu, “XVII Yüzyıl Osmanlısında Siyasî Otoritenin Ulemâ Sûfî Yaklaşımına Dair Bir Örnek: IV Murat, Kadızâde, Sivâsî”, Dinî Araştırmalar 2 (1999), 203-223.
[27] Nazmî, Hediyyetü’l-ihvân, 396-402; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, 3/203; Cengiz Gündoğdu, “Osmanlıda Tarikat Şeyhinin Padişahı Uyarı ve Teşviklerine Yönelik Bir Örnek”, Ekev Akademi Dergisi 16 (2012), 25-46.
[28] Kâtib Çelebi, Mizânü’l-hak fî ihtiyâri’l-ehakk, çev. Orhan Şaik Gökyay-Süleyman Uludağ (İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2008), 92, 220; Cengiz Gündoğdu, XVII. “Yüzyılda Tekke-Medrese Münâsebetleri Açısından Sivâsîler-Kadızâdeliler Mücâdelesi”, İlam 3/1 (1998), 37-72; İbrahim Baz, Kadızadeliler Sivasiler Tartışması (Ankara: Otto Yayınları, 2019), 15-205.
[29] Cengiz Gündoğdu, “Eyüp’te Medfun Bir Halvetî Sivâsî Şeyhi: Sivâsî-zâde Abdülbâkî Efendi”, Tarihi, Kültürü ve Sanatıyla IX. Eyüp Sultan Sempozyumu (İstanbul: Eyüp Belediyesi Yayınları, 2005), 314-321.
[30] Nazmî, Hediyyetü’l-ihvân, 470-490; Gündoğdu, Bir Türk Mutasavvıfı, 186-200.
[31] İsmâîl Paşa, Hediyyetü’l-ârifîn, 1/62; Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, 3/482; Abdülmecîd-i Sivâsî, Kaza ve Kader Risâlesi, hzl. Zeki Hayran (Sivas: İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği, 1963), 1-44; Cengiz Gündoğdu, “Mevlânâ’nın Mesnevî’sinin Türkçeye Şerh Geleneği ve Halvetî Şeyhi Abdülmecîd-i Sivâsî’nin Mesnevî Üzerine Çalışmaları”, Ekev Akademi Dergisi 9 (2005), 103-122; Mustafa Kılıç, Ebu’l-Hayr Abdulmecid b. Muharrem es-Sivâsî’nin Fatiha Tefsiri’nin Tahkiki (İstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2005), 69-178; M. Harun Tan, Abdülmecid Sivasi’nin Mesnevi Sözlüğü (Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2006), 23-120; Alper Ay, Abdülmecid Sivâsî Divanı (Sivas: Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2014), 1-305; Yusuf Yıldırım, “Abdülmecîd-i Sivâsî’nin Manzum Kasîde-i Hamriyye Tercümesi”, İstem 8/25 (2015), 151 -175; Seda Uysal Bozaslan, Abdülmecid Sivâsî’nin Şerh-i Cezîre-i Mesnevi’si ve Yûsuf-ı Sîneçâk’in Cezîre-i Mesnevi’sinin Türkçe Şerhleri (Trabzon: Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2016), 12-295; Seda Uysal Bozaslan, “Şerh-i Cezire-i Mesnevi’sinden Hareketle Abdülmecid Sivâsî’nin Divanında Bulunmayan Türkçe Şiirleri”, Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi 5/1, 257-279.
[32] Nazmî, Hediyyetü’l-ihvân, 410; Ömer Nasûhî Bilmen, Büyük Tefsîr Tarihi (İstanbul: Bilmen Yayınları, 1974), 2/693.
Fatih ÇINAR
YazarFâtih Sultan Mehmed, aradan geçen yüzyıllara rağmen Türk milletinin hâfızasında en canlı ideal olarak yerini korumaktadır. Bugün eğitimde öncü sayılan birçok kurumun temelleri onun dönemine dayanır. İ...
Yazar: Kemal DEMİR
17.yüzyılda, Anadolu’da, dildeki başarısı ve gönlünün zenginliği ile dikkat çeken birçok mâneviyât erinden bahsetmek mümkündür.[1] Onlardan biri, üstâdı Abdülehad Nûrî-i Sivâsî (öl. 1061/1651) ve onun...
Yazar: Fatih ÇINAR
Asıl adı Abdullah olan ve kaynaklarda tam adı Abdullah Rûmî b. Seyyid Ahmed Eşref b. Seyyid Muhammed Suyûfî (Mısrî) şeklinde geçen Eşrefoğlu Rûmî (k.s), Bursa’da Emîr Sultan’a (öl. 833/1429) (k.s) ola...
Yazar: Fatih ÇINAR
Bayrâmî-Melâmî geleneğinin önde gelen isimlerinden olan Hâşimî Emîr Osman, XVI. yüzyılda faaliyet yürütmüş sûfîlerdendir. Hâşimî, döneminin şartları içerisinde görüşlerini bir usûl dâiresince serdetme...
Yazar: Fatih ÇINAR