İstasyondaki Uğurlama
Bilecik İstasyonu tıklım tıklım doluydu. Askeri tren, ağzına kadar asker doluydu. Yine, bitmek bilmeyen bir cepheye uğurlama günü daha yaşanıyordu. İstasyon ana baba günüydü.
Analar, babalar, nineler, bacılar, eşler ve çocuklar... Herkes evlerinden bir erkeği cepheye yolcu ediyordu. Kalpleri şimdiden hüzün ve hasret doluydu.
Yaşlı bir Türk anası da oradaydı. İstasyondaki görevlilerden Abdülkadir’in dikkatini çekti bu kadın...
Yavaşça yanına yaklaştığında, onun yaşlı, nur yüzlü bir nine olduğunu fark etti.
Ona şöyle seslendi:
- Anne burada ne arıyorsun?
- Trende asker oğlum var; onu geçirmeye geldim.
- Oğlun kimdir, nerelidir?
- Söğüt’ün Akgünlü Köyü’nden Mahmud oğlu Hüseyin.
- Çağırayım mı, görmek istiyor musun?
- Ona söyleyecek birkaç sözüm var. Zahmet olmazsa çağır. Ben de sana dua ederim.
Abdülkadir, künyesini okudu ve oğlu Hüseyin’i çağırdı. Hüseyin hemen geldi. Abdülkadir, neden çağırdığını söyledi:
- Gel oğlum Hüseyin, seni anan görmek istiyor.
Hüseyin, annesinin yanına geldi ve saygıyla elini öptü. Annesi şu mana dolu öğütleri verdi ona:
- Hüseyin’im!.. Dayın Şıbka’da, baban Dömeke’de, ağabeylerin de sekiz ay önce Çanakkale’de şehit düştüler. Bak, sen benim ve evimin son fidanısın! Minareden ezan sesi kesilecekse, caminin kandilleri sönecekse; sütlerim haram olsun, sakın geri dönme köye! Yolun Şıbka’ya düşerse, dayının ruhuna Fatiha okumayı unutma! Oğul, Allah yolunu açık etsin. Gazan mübarek olsun!
Yaşlı kadının oğluna yaptığı öğütleri dinleyen Abdülkadir, dayanamayıp sordu:
- Anne sizin soyun erkekleri, hep şehit mi oldu?
- Yalnız bizim soy değil oğul, elli yıldır köylü, mezarlığa delikanlı gömemedi. Dinimiz tek yaşasın da, gerekirse hepimiz ölürüz!
- Şimdi sizin köyde hiç erkek yok mu?
- Köyümüz bütün erkek dolu… Bizi beğenemedin mi? Allah’a şükür hiçbir işimizi geri bırakmadık. Evvelden nasılsak yine öyleyiz. Bağrımıza kara taş bağladık; düşman mahvoluncaya kadar dayanacağız. Yaradanım, bana o günü göstermeden canımı almasın.
Yaşlı ninenin son sözleri bu oldu. Oğlu Hüseyin tekrar annesinin elini öpüp hayır duasını aldı. Annesi de onu alnından öptü, bağrına bastı.
Hüseyin, Abdülkadir ile de vedalaştı. Sonra da geldiği gibi tekrar trene döndü. Kara trenin hareket saati geldiğinde istasyonda bir ses ve uğultu koptu. Herkesin kalbi heyecanla attı.
Trenin düdüğü çaldı ve buhar püskürterek yavaş yavaş hareket etmeye başladı. Gidenlerin ve uğurlayanların birçoğu birbirlerini belki de son kez gördü.
Tren gözlerden kaybolup gittiğinde, geride yaşlı gözler bırakmıştı. Anadolu’nun fedakâr, vefalı ve inançlı güzel insanlarının kalpleri acı ve hasretle dolmuştu. Dudakları ise duayla kıpır kıpırdı.
İsmail ÇOLAK
YazarBirçok hayvan gibi bir kelebeklerde yumurtadan gelişirler. Yumurtadan çıktıklarında tırtıl halindedirler. Tırtıllar iyice olgunlaşınca kendilerine bir koza örerler. İşte, bu kozadan çıktıklarında kele...
Yazar: Hamidullah HALICI
Yusuf Ağa’nın kızı olan Fatma Seher (Erden), 1888 yılında Erzurum’da doğdu. Millî Mücadele’deki kahramanlıklarından dolayı tarihe, “Kara Fatma” adıyla geçti. Binbaşı Derviş Bey ile evlendi. 1912 yılın...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Ben dünyalı çocuk!Duysun dünya sesimiOynamak istiyorumVerin balonlarımıUçurmak istiyorumGöklere ulaşmak yıldızları tutmak“ve oynamak oynamak istiyorumBen dünyalı çocuk…Duyun sesimiŞu dağlar benim dağı...
Şair: Rabia BARIŞ
Sevgili çocuk dostlarım;Kış iyice bastırmadan Hafize Teyze, çocuklar ve çiftliğin kâhyasıyla birlikte hep beraber toptancı pazarına gittik. Hafize Teyze bu alışverişi her sene olduğu gibi, ihtiyacı ol...
Yazar: Raziye SAĞLAM