Cepheye Mermi Taşıyan Şerife Bacı
Şerife Bacı, Kastamonu’ya bağlı Seydiler ilçesinin Satılar Köyü’ndendi. Milli Mücadele yıllarında İnebolu’dan Kastamonu’ya kağnısıyla cephane taşırken, sergilediği fedakârlığıyla efsaneleşti. Anadolu’nun, kadın kahramanları arasına adını yazdırdı.
1921 yılı kışı, Milli Mücadele gibi, şiddetli geçiyordu. Bir akşam muhtar, ahaliyi Köy Odası’na topladı. İnebolu’ya gelen 80 kağnılık cephanenin, cepheye taşınması için Kastamonu’ya götürülmesi gerektiğini ve kendi köylerine de görev verildiğini duyurdu.
Ertesi gün sabah namazından sonra köyde faaliyet başladı. Hava oldukça soğuktu. Tipi, şiddetini gittikçe artırıyordu. Cephaneler kağnı arabalarına yüklendi. Sonra da dualarla yola çıkarıldı. Kağnı kafilesine katılanlar arasında en fazla dikkat çeken ise, Şerife Bacı idi. 21 yaşındaki bu genç gelin de, zorlu sefer için hazırlanmıştı. Kundaktaki Elif bebeğini sırtına sararak evden dışarı çıktı.
Köy meydanına gelince, herkes ona baktı ve haline acıdı. Şerife Kadın buna üzüldü. Ağlayarak, köylülere şu karşılığı verdi:
- Bırakın, ben de gideyim. İzin verin, cepheye cephane taşıyarak kocamın öcünü alayım. Ben de kızım da bunun için ölmeye hazırız!
Israrı üzerine muhtar, onun da kafileye katılmasına müsaade etti. Şerife Bacı, kendisine emanet edilen cephanenin üzerini yorganla iyice kapattı. Birkaç aylık Elif bebeğini de, mermi sandıklarının arasına gizledi. Mermileri ıslatmamalı, kızını da dondurucu soğuktan korumalıydı.
Hava kararmıştı. Yağan kar tipiye dönüşmüştü. Şerife Gelin, kağnısıyla güçlükle ilerliyordu. Havayı bıçak gibi kesen soğuk, geçit vermez oldu. Dağları aşıp gitmek imkânsız hale geldi. Kaç defa öküzler kara gömüldü. Her defasında boyunduruğu, Şerife Kadın göğüslemek zorunda kaldı.
Fakat durmak, ölmek demekti. Üstelik cephede askerler, cephane bekliyorlardı. Ancak Şerife Bacı’nın eli-ayağı uyuşmaya başladı, uyku da bastırdı. Donmakta olan bedenine ve aç bebeğinin durumuna, yine de aldırış etmedi. Durmadan ilerlemeye çabaladı.
Cephane taşıyan diğer kağnılar, geceye kalmadan, yakın köylere ve hanlara sığınmışlardı. Kafileden ayrılan Şerife Gelin ise, gece şiddetini artıran tipiye rağmen sabaha kadar yürüdü. Cephaneyi teslim edeceği Kastamonu Kışlası önüne vardığında, vücudu tamamen dondu. Görevini tamamlamanın verdiği gönül rahatlığıyla, ebedî âleme göç etti.
Şafak vakti kışlada, kule nöbetçilerinin gözüne, belli belirsiz bir kağnı çarptı. Durumu öğrenmek için kışla komutanı Albay Osman Bey, birkaç askeri kağnının yanına gönderdi. Askerler, gördükleri manzara karşısında dehşetle irkildiler.
Kağnının arkasında bir kadın vardı. Cephanenin üstüne örttüğü yorganı kucaklamak ister gibi acıklı bir hali vardı. Ama kadın çoktan donup kaskatı kesilmişti. Askerler, Şerife Bacı’yı karların üzerine yatırdılar.
Bu sırada kağnıdan, hırıltıya benzer bir ses duyuldu. Ses, yorganın altında yatan küçük bebekten gelmekteydi. Top mermilerinin arasına, eski çulların içine konan otlara sarılmış bir şekilde yatırılan minik kız, ağlamaktan bitkin düşmüştü.
Şerife Kadın, evladını ve top mermilerini koruma pahasına canını feda etmişti. Bebek ve şehit annesi, kışlaya götürüldü. Elif Bebek, kışlaya yakın bir aileye evlatlık olarak verildi. Şehit Şerife Bacı’nın mübarek cesedi ise köyüne gönderildi. Köylülerin duası ve gözyaşları ile köy mezarlığına gömüldü.
Ama adı ve kahramanlığı, gönüllerde ve hafızalarda hâlâ yaşıyor. Tarih kitapları ondan, örnek bir kadın kahraman olarak övünçle söz etmeye devam ediyor.
İsmail ÇOLAK
YazarAhmet Şükrü (Oğuz) 1881 yılında İstanbul’un Yenibahçe Semtinde dünyaya gelmiştir. Doğduğu semtten dolayı daha çok “Yenibahçeli Şükrü” nâmıyla anılmış ve tarihe geçmiştir. Çerkez kökenli olup aile...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Kore’deki Türk Tugayı, moral ve mâneviyatını diri tutmak için olağanüstü gayret gösteriyordu. Özellikle General Tahsin Yazıcı’nın çabaları takdire değerdi. General Yazıcı, millî ve mânevî değerlere bü...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Tütün illeti, şifalı ot adı altında Batılı tüccarlar tarafından Osmanlı Ülkesine sokulduktan kısa zaman sonra kendine ticarî kazanç sağlayacak bağımlı bir kitle ve pazar bulmayı başarmıştır. Osmanlı t...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Osmanlı arşiv kayıtlarında “Memâlik-i Müctemia-i Amerika Devleti” olarak geçen Amerika ile Osmanlı Devleti arasındaki ilk temaslar, 18. Yüzyılın ikinci yarısına denk gelmektedir. Osmanlı 1770’li yılla...
Yazar: İsmail ÇOLAK