İnsanın Sîreti, Sûretine Akseder
Medine’de yaşayan Yahudi âlimlerinden Abdullah İbn-i Selâm, şehirlerine hicret eden Peygamber Efendimiz’i merak edip görmek istemiş; vech-i mübâreklerine bakınca da hayran bir şekilde, “Bu yüz yalan söylemez!” diyerek Müslüman olmuştu.
Hâris bin Amr (r.a.) şöyle anlatır: Rasûlullah (s.a.v.) Mina’da veya Arafat’tayken yanına vardım. İnsanlar etrafını sarmışlardı. O esnada bedevîler geliyor ve Efendimiz’in mübârek yüzünü görünce “Bu mübârek bir yüzdür!” demekten kendilerini alamıyorlardı.
Câbir bin Semüre (r.a.) şöyle anlatır: “Mehtaplı bir gecede (…) Rasûlullah Efendimiz’i gördüm. Hangisinin daha güzel olduğunu anlamak için bir O’nun yüzüne bir de aya baktım. Yemin ederim ki bence O’nun mübarek yüzü aydan daha güzeldi.”
Demek ki insanın sîreti, sûretine akseder. Yani kişinin iç dünyası ve kalbî âlemi, sîmâsında seyredilir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in mübârek yüzündeki muhteşem nûrâniyet, O’nun gönül âlemindeki berraklığın bir ifadesidir.
Evliyâullâhın, Hakk’a dost olabilenlerin vasıflarından biri de yüzlerine bakıldığında Allah’ı hatırlatmasıdır. Efendimiz (s.a.v.), Hak dostlarının zirvesidir. Fuzûlî, ne güzel söylemiştir:
Sûya virsün bâğban gülzârı zahmet çekmesün,
Bir gül açılmaz yüzün tek virse bin gülzâre su!..
(Bahçıvan gül bahçesini sulamak için zahmet çekmesin! Zira bin tane gül bahçesi sulasa, Sen’in yüzün gibi bir gül açılmaz.)
Rasûlullah Efendimiz buyurur ki: “Kişi sevdiği ile beraberdir.”
Sâlih ve sâliha kullar Fahr-i Kâinât Efendimiz’in hâliyle hâllendikleri için onların da sîmâlarına ömürleri boyunca ve bilhassa yaşlandıkları zaman güzel bir nûr akseder.
Âyet-i kerîmede, Rasûlullah Efendimiz’e benzeyebilenlerin nişânesi olarak, “Onların sîmâlarında secde alâmeti vardır.” buyrulmaktadır. Hazret-i Âişe karanlıkta Peygamberimiz’in nûruyla iğnesini bulunca: “Yâ Rasûlâllah, yüzünüz ne kadar da nurlu ve aydınlık!” dedi.
Allah Rasûlü (s.a.v.), “Kıyâmet günü beni göremeyen kimseye yazıklar olsun!” buyurdu. Hazret-i Âişe (r.anhâ), “O gün sizi kim göremez?” diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.), “Cimri!” buyurdu. Hazret-i Âişe, “Cimri kimdir?” diye sordu. Efendimiz (s.a.v.); “İsmimi duyduğunda bana salâvat getirmeyen!” buyurdu.
Efendimiz’i çok sevmek, bunun için de O’nu tanımak, O’nun bize getirdiği hayat düsturlarını öğrenmek, O’nun sünnetine, gölgenin gövdeye olan sadâkati gibi tam bir teslîmiyetle ittibâ etmek, O’nun ahlâkıyla ahlâklanmak, O muazzam ahlâkın hiç değilse eşiğinden nasîb almak, O’nun mübârek ismi zikredildiğinde mutlaka salât ü selâm getirmek, O’nun emânetleri olan Kur’ân ve Sünnet’e hizmet içinde bir ömür sürmektir.
Sema KORKMAZ
Yazar
Eskiden fakirlik olduğu için çocuklar da yoktan anlarlardı. Kılık kıyafetlerin yenisi sadece bayramlarda alınırdı. Ramazan Bayramı’nda alınan bayramlıklar giyildikten sonra tekrar Kurban Bayramı’nda g...
Yazar: M. Emin KARABACAK
Yavuz Sultan Selim giyim kuşamına itina etmez, giydiği kaftanı uzun süre sırtından çıkarmazmış.O çıkarmayınca vezir vüzera da yeni elbise yaptıramaz olmuş, iyice kılıksızlaşmışlar.Ne yapsak da padişah...
Yazar: Sema KORKMAZ
Kalb, mânevî açıdan bakıldığında bir semboldür; iyi değerlerle beslendiğinde sahibine yol gösterir, estetik duygusu da böyle bir kalbe sahip olmakla başlar. Kalb fesada uğramış ise o kişide iyilik duy...
Yazar: Sema KORKMAZ
Stres, İngilizceden dilimize geçmiş ve karşılığı “gerilim” olan bir kelimedir. Stresin bedenimiz ve ruhumuz olmak üzere bize iki nokta üzerinde etkisi var. Stresin kaynağı, bazen vücudumuza tehdit olu...
Yazar: Nesibe AYDIN