Hoşgörü Olgunluğu
Hoşgörü, ailede ve içinde yaşadığımız sosyal çevrede hayatın akışı içinde cereyan eden fakat pek de tasvip etmediğimiz ifade ve olayları olgunlukla karşılamak ve en uygun tepkiyi vermektir. Hoşgörü, kötü olan şeyleri (münker) hoş görmek, onaylamak ya da umursamamak değil, duruma göre (muktezay-ı hal) yapıcı bir tutum sergilemektir. Hoşgörü olgunluğu, kişiye beğenmediği bir şeyi hem kemal-i edeple savuşturma hem de muhatabı rencide etmeden uyarma becerisi kazandırır.
İnsanlardan bir kısmı eğitim noksanlığından, bazıları dikkatsizliğinden, bazıları anlık hissiyatından, bazıları da sürç-i lisandan mütevellit yersiz söz ve davranışlarda bulunabilir. O anda yersiz davranışa şahit olanlardan kimi, içinden “Olmadı, olmamalıydı, neden böyle söylüyor/yapıyor ki?” diye geçirirken “Sanırım sürç-i lisan oldu, siz şöyle mi demek istediniz, bunu şöyle ifade etsek kanaatimce daha münasip olacak.” diyerek toparlamaya ve düzeltmeye çalışır.
Uygunsuz hareketi yapan da eğer dikkatli biriyse o da hemen kendini toparlamaya çalışarak “Evet, yanlış anlaşılmasın; ben de tam olarak öyle demek istemiştim.” der. Bunu yapan patavatsız biriyse hatasında ısrar eder.
Peygamberimiz (s.a.v.), “Kim bir Müslüman kardeşinin ayıbını örterse Allah da ahirette onun ayıplarından birini örter.” (Ebû Dâvûd, Edep, 60) hadis-i şerifiyle kusurların yayılmaması, başkasına anlatılmaması, hata sahibinin rencide edilememesi, özetle hoşgörülü olunması hususuna işaret etmektedir.
Ayıpların örtülmesi tavsiyesi ile ayıpların umursanmaması anlaşılmamalıdır. İnsanlara uygun ve yapıcı bir üslupla hatalarının söylenmesi gerekir. Hatalı olduğu söylenmeyen bazı insanlar, hatasını normal bir şey zannedebilir. Burada kastedilen husus, hata sahibinin saygınlığına halel gelmemesine dikkat edilmesidir.
Hüsnü hatla yazılmış bazı levhalarda “Hoşgör yâhû!” yazısı dikkat çekmektedir. Demek ki atalarımız bu tür levhaları evine ve iş yerine asarak insanlara hoşgörülü olmayı hatırlatıyorlardı. Padişah yemek yerken şayet sakalına yemek dökmüşse etrafındakiler saygı çerçevesinde onu uyarmak için “Efendim, gül dalına bülbül konmuş.” dermiş.
Hz. Ömer sahabe ile bir mecliste sohbet ederken etrafa kötü bir koku yayılmış. Hz. Ömer, “Kim yaptıysa bunu, gidip abdest alıp gelsin.” demiş. Sahabeden biri de “Ya emirü’l-mü’minin, hepimiz abdest tazelesek nasıl olur?” deyince o da “Olur, öyle yapalım o zaman.” demiş.
Osmanlı Mebusan Meclisi’nde bir oturumda mebuslardan biri istemeden sesli gaz kaçırmış. Yanındaki mebus, çizmesini yere sürterek arkadaşının kusurunu örtmeye çalışmış fakat bir diğeri, “Hadi sesini benzettin, kokusunu nasıl örteceksin?” demiş. Burada çizmesiyle kusur örtmeye çalışanın tutumu hoşgörüye güzel bir örnek teşkil ederken diğeri, ayıbı kişinin yüzüne vurarak mahcubiyetine sebep olmaktadır.
“Dünyanın kırk türlü hali vardır.” denilir. Yolda giderken kalabalık bir ortamda biri ayağımıza basabilir ya da yanımızdan geçerken omuzu ile dokunabilir. Uzun yoldan gelen birinin üzerinden ter kokusu yayılabilir. Birisi sakin bir ortamda yüksek sesle aksırarak bütün dikkatleri üzerinde toplayabilir, nezle olduğu için burnu akıyor olabilir.
Otobüsle giderken ya da bir mecliste bulunan bir anne, kucağındaki bebeğin ağlamasını bir türlü susturamamış olabilir. Bir dikkatsizlik sonucu, birinin görünmemesi gereken yerleri açılmış olabilir. Bazen daha sonra keşke söylemeseydim diyeceğimiz bir sözü gayriihtiyari telaffuz etmiş olabiliriz. Örnekler çoğaltılabilir.
Bu gibi durumlarda öncelikle hata sahibinin hazirundan özür dilemesi beklenir. Duruma vâkıf olanlar da önce kötü söz ve davranış sahibinin niyetini anlamaya çalışmalıdır. Eğer yapılan davranış bilinçli ve kasıtlı değilse hoşgörü ile karşılamak gerekir. Çünkü her insanın bazen kendisini zor durumda bırakacak bir davranış sergilemesi mümkündür.
“Düşmez, kalkmaz bir Allah.” denilir. Maksatlı yapılmayan fakat maksadını aşan kötü söz ve davranışı ayıplamak da bir çiğlik alametidir. Bir hadis-i şerifte, “Ayıplayan ayıplanır.” denilmiştir. “Gülme komşuna, gelir başına.” atasözü de bu gerçeği ifade etmektedir.
Kur’an’da, “kerim” kelimesi insanlar için kullanıldığında insanın değerli oluşunu ifade etmektedir. Allah’ın değer verdiği bir varlık olan insanı gayriihtiyari yapmış olduğu bir hatasından dolayı ayıplamak da aslında ayıplayan açısından bir kusurdur. Saygı gösteren saygı görür.
Bir mecliste insanın hatasını yüzüne vurmak onu rencide eder. Rencide edilen insan ise duyduğu mahcubiyete o anda veya daha sonra farklı tepkiler vererek yeni kırgınlıklara sebebiyet verebilir. İnsan kazanmak zor, kaybetmek ise kolaydır. Çevremizdeki insanları kaybetmemek için gördüğümüz hataların üstünü örtmeye, hatası sebebiyle uyarılması gereken birini lisan-ı münasiple uyarmaya çalışmak gerekmektedir.
Hoşgörü olgunluğu, aile içinde ve beşerî ilişkilerde yapıcı sonuçlar doğurur, kişiye saygınlık kazandırır, muhtemel problemlerin de önüne geçer. Hoş görenin sehven vaki olacak hataları da hoşgörü ile karşılanır.
Emine Büşra YÜKSEL
YazarHer gün tanıdıklarımızdan, komşu ve akrabalarımızdan bazen de ailemizden birileri hayata veda etmektedir. Camilerden sabahları yükselen salâ sesleri, yine birilerinin vefatını haber vermektedir. “Nasi...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Komşu; ev, iş yeri, arazi, köy, şehir, ülke bakımından yakın olan, yan yana veya çok yakın olanların birbirine göre aldıkları addır. Kimlerin komşu sayılıp sayılmayacağı hususundaki tespit örfe bırakı...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Sağlık, Allah’ın nimetlerindendir. Sağlık, ibadeti tam olarak yapabilmenin de temel şartıdır. Sağlığı bozulmuş bir mü’min, hastalık durumuna göre, İslâm’ın beş temel şartından üçünü (namaz-oruç-hac) t...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Hoşgörü yüreğin tam merkezidir,İnsan hoş olursa hoş olur dünya.Sevgi, saygı özde gönül işidir,Seveni, sayanı hoş görür Mevlâ.Hoşgörü güzeldir yürek yumşatır,Sevgi hilal gibi ömrü kuşatır,Hoşgörü yanın...
Şair: Rabia BARIŞ