GÖNÜL BİR UMMANDIR YAPMASINI BİLENE
Ah şu gönüller! Türlü arzu ve hevesle dolu gönüller! Daldan dala konan kuş gibidirler, ne ele avuca sığarlar ne bir arzuda karar kılarlar. Kıpır kıpırdarlar çocuklar gibi. Neşe ile dolaşırken bir bakarsınız kederlenmiş. Dün bir şey isterken bugün ondan vazgeçip başka bir şey ister olmuş. Sessiz sakin dururken bir bakmışsınız öfkelenmiş, önüne geleni kırıp dökmede. Aşka düşüp her şeye muhabbetle bakarken bir bakmışsınız taş gibi katılaşıp dokunduğu yerde yaralar açmada. Gönül nasıl, ne ile imar edilir? Gönül yapmak ne kadar değerli ise gönlü yıkıp harap etmek de o nispette adi bir davranıştır. Yunus Emre’den duyalım: Aksakallı pir koca bilmez ki hali nice Emek vermesin hacca bir gönül yıkar ise Gönül Çalab’ın tahtı Çalab gönüle baktı İki cihan bedbahtı kim gönül yıkar ise Nazargâh-ı ilahidir çünkü gönül; Hak Teâlâ’nın yurdudur. Gönül mü yeğ Kâbe mi yeğ söyle bana aklı eren Gönül yeğdir zira ki Hak gönülde tutar yurdunu Sevgili Peygamberimiz ne kadar güzel ifade etmiştir bir müminin Allah katındaki hürmetini: "(Ey Kâbe!) Ne kadar hoşsun, kokun ne kadar da güzel! Şanın, hürmetin ne kadar da yüce! Ama canım elinde olan Allah'a yemin ederim ki Allah nezdinde canıyla, malıyla müminin hürmeti (dokunulmazlığı), senin hürmetinden daha büyüktür." Bir müminin Allah katındaki dokunulmazlığı Kabe'nin dokunulmazlığından daha büyük iken ne oluyor da bizler Kabe’yi imar edip temizlerken gönüllerimize, Yunus’un ifadesiyle ‘Hakk’ın yurdu’na gereken ehemmiyeti göstermeyiz?! Hem kendi gönlümüzü hem de yakınlarımızın gönlünü imar edip güzelleştirmek yerine harap ederiz? Yunus’u dinleyelim: İşitin ey yarenler, aşk bir güneşe benzer Aşkı olmayan gönül misal-i taşa benzer Taş gönülde ne biter dilinde ağu tüter Nice yumuşak söylese sözü savaşa benzer Aşkı var gönül yanar yumuşar muma döner. Taş gönüller kararmış sarp katı kışa benzer. Aşk yoksunluğu diyor Yunus Emre, kalbi taşlaştıran. Muhabbet kalpten çekilip gittiğinde o boşluk kin, nefret, hırs, kibir gibi gönülleri daraltan, karartan, taşlaştıran duygularla doluyor: Düşman benim nefsimdir, tama’ ile hırsımdır Tama’ ile hırsa uyan gönüllerde yer eylemez Oysa gönül bir ummandır diyor Yunus; eğer bunun farkında değilseniz bilin ki kin, nefret, kibir kilidi takmışsınızdır kapısına: Bir dem gönüle meylettim o gizli sayfaya baktım İşte sırrımı halka açtım bir sonsuz umman imiş Gelin ummana dalalım arayıp inci bulalım Satalım sarraf olalım zira tükenmez maden imiş Eğer bizden almazsanız siz satınız biz alalım Zira bizim bu gönlümüz sermayeli dükkân imiş O dükkân açılmadığı kokusun saçılmadığı Sırrının açılmadığı kilidi kibr ü kin imiş Gönüller alabilmek, gönüller yapabilmek için gönlü ummana dönüştürebilmek gerekiyor. Daralmış gönüller kendi kendine sığamıyor ki başkaları onun gönlünde ferahlasın. O nedenle kin, nefret, hırs, kibir gibi birbirimizi incitmemize, birbirimizden incinmemize neden olan duyguların boynu ezilmelidir. Bu duygular kalbe yüktür. Bu yükü taşıyabilmek için taş olmak gerekir ki taşlaşmış gönüllerden çıkan söz, yumuşak bile olsa yaralar. Çünkü dilden dökülen her söz kalpteki duyguların rengini, kokusunu taşır. Madem kibrin boynunu ezdin hırs evini bile bozdun Dükkânı güzel süsledin alan alsın maden imiş İnsan nasıl güzel mekânlarda ferahlıyorsa, gönül verdiği, yakınlık ve aile kurduğu insanların gönülleri genişlemiş, arınmış, süslenmişse onların yanında bulunduğunda rahatlıyor. Gönüller yapabilmek, gönüller alabilmek için önce kendi gönlümüzün kilidini kırmak, kendi gönlümüzü ummana dönüştürebilmek gerekiyor. Gönlümüz bir bardak kadar daralmışsa birlikte yaşamın getirdiği sıkıntılar karşısında çarçabucak altüst oluyor, kırıp döküyoruz. Oysa yaşam bizim arzularımız doğrultusunda akmıyor. Sıkıntılar, zorluklar, sorunlar bu hayatın bir gerçeği. Bu gerçekle baş edebilmenin en güzel yolu gönlümüzü deniz haline getirmektir. “Bülbül olam ben ötem gönül olam canlar ütem” diyor Yunus. Gönüller kazanabilmenin, baştan aşağı günlü olabilmenin yolu aşk u muhabbetten geçiyor. Muhabbet ne kadar büyükse gönül o nispette genişler. Birlikte yaşadığımız, aile olduğumuz insanların her davranışı bize batar hale gelmiş, her kusuru büyütmeye başlamışsak eğer ya birbirimize olan sevgimizi kaybetmişizdir ve onun yerini bencil arzularımız, kibrimiz, hırsımız, nefretimiz almıştır ya da sevgimiz hastalıklıdır. O halde gönül yapabilmenin, gönül alabilmenin yolu kalbimizi daraltan değil genişleten aşka talip olmaktan geçiyor. Maşuk ne kadar yüce ise aşk o nispette büyük olur. Öyle bir aşka talip olmalıyız ki gönlümüzü ummana dönüştürsün.
Halide YENEN
Yazar1680’de doğan Sâliha Sultan, II. Mustafa’nın eşi, I. Mahmud’un annesidir. Hanım sultanlar içerisinde geçmişi en dramatik, saraya alınmasından sonrası itibariyle de en imrenilecek hayat hikâyesine sahi...
Yazar: Zühal ÇOLAK
Kudret-i İlâhî’nin ruha bir temâsıdır Belki âşık kullara ilhâm iltimâsıdır Rengine teşbih olmaz adı kahverengidir Ehl-i dilin her gece gayret ve ihlâsıdır Açılır nice mânâ içtikçe âriflere Üv...
Şair: Ekrem KAFTAN
Özgürlük, ne güzel, ne büyülü bir sözcüktür! İçimizi ferahlatır, ufkumuzu aydınlatır. Soluduğumuz hava, yediğimiz yemek, içtiğimiz su gibidir. Onun peşinde nice dağlar aşar, nice ırmaklar dolanır, nic...
Yazar: Halide YENEN
Âlemlerin Rabbi’nin, “Sen elbette üstün bir ahlaka sahipsin.”[1] hitabında bulunduğu Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), “Beni Rabb’im terbiye etti ve en güzel şekilde terbiye etti (te’dîb).”[2] buyur...
Yazar: Halide YENEN