Esmâ-i Nebî: Mutî
Sevgili Peygamberimiz’in mübarek ism-i şeriflerinden biri de “Mûti”dir. İtaat; Allah’a teslim olmayı, saygı göstermeyi, ibadet etmeyi ve O’nun kitabıyla amel etmeyi gerektirir. Kur’an’a göre, bütün âlem mutlak güç sahibi Allah’a itaat etmektedir. İmanın gerçek manada kökleşmesi için insanın Yaratıcısı’na itaat etmesi gerekir. Bu nedenle Kur’an, insanı Allah’a itaate çağırır.
Mutlak mânâda itaat, yalnız kâinatın yaratıcısı olan Allah’ın hakkıdır. Çünkü Allah, insanların Rabb’i, ilâhı ve melikidir. İnsanlar da Allah’ın nimetleriyle hayatlarını devam ettiren, Allah’ın kullarıdır. Mutlak ve gerçek varlık sadece Allah’tır. Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır.
Buyurma, yok etme, öldürme, diriltme, azap etme, mükâfatlandırma gibi işlerde O’nun hiçbir ortağı yoktur. O, istediği hususta istediği gibi tasarrufta bulunan, gerçek ve mutlak tek Yaratıcı’dır. En doğru ve en güzel sözün sahibi O’dur. Hiç kimsenin O’ndan daha doğru sözlü olması düşünülemez.
Bunun için kul, Rabb’ine kayıtsız şartsız itaat etmelidir. Böyle bir Rab karşısında kulun O’nun bütün emir ve yasaklarına mutlak surette itaat etmesi tabiî bir durumdur. Diğer yandan Yaratıcı’nın, kullarından kendisine itaat etmelerini istemesi onların faydası içindir. Çünkü O’nun, kullarının itaatine hiç ama hiç ihtiyacı yoktur.
Aynı şekilde, O’na isyan eden kul da O’na hiçbir surette zarar veremez. Sadece kendisine zarar verir, yazık eder. Kullarının kendisine isyan etmek suretiyle zarara uğramalarını murad etmeyen Yüce Allah, onları kendi varlığını ve birliğini tanımaya ve kendisine itaate yatkın bir fıtratta yaratmıştır. Sevgili Peygamberimiz itaat edenlerin önderidir.
Kur’an’da ve hadislerde Allah ve Resûlü’ne itaat konusu itaat, ittibâ (tâbi olma), imtisâl (emri yerine getirme), teessî (örnek alma) ve iktidâ (yoluna uyma, rehber edinme) kavramları çerçevesinde işlenir. Bu kavramların ortak özelliği, bilinçli ve gönüllü bir itaati ifade etmeleridir; taklide dayalı, şuursuz bir itaati değil, istekli, ihtiyarî ve şuurlu bir itaati! İtaat kavramlarının içerdiği bu mânâ, ilâhî öğretilerin beşerî sistemlerle arasındaki en önemli farklardan birisini de ortaya koymaktadır.
Bu fark, ilâhî sistemlerin insanların duygularına hitap etmeleri, sevgiyi esas almalarıdır. İlâhî öğretiler ile beşerî sistemler arasındaki en temel farklardan bir diğeri de ilâhî öğretilerin yaldızlı teoriler üzerine değil, ilâhî muallimlerin yani peygamberlerin örneklikleri üzerine bina edilmiş olmalarıdır.
Vahyin bir beşer/peygamber vasıtasıyla insanlığa tebliğ edilmesinin yegâne hikmeti bu olsa gerektir. İşte bu sebeple son ilâhî kitap müminlere Hz. Peygamber’e itaat etmelerini emretmiş, peygambere itaatin Allah’a itaat olacağını belirtmiş, Allah’ı sevmenin ve Allah’ın sevgisine nail olmanın Peygamber’e tâbi olmaktan geçtiğini ifade etmiştir.
Kendilerine vahiy, hüküm ve hidayet bahşedilen peygamberlerin yoluna uymamızı (iktidâ) tavsiye eden Kur’an, İslâm Peygamberi’nin de Allah’a ve âhiret gününe iman eden insanlar için en güzel örnek olduğunu beyan etmiştir.
Editör
YazarHz. Peygamber (s.a.v.), asıl amacının Allah’ı sevmek ve bu sevgiyi başkalarına da aşılamak olduğunu belirtmiştir. Bu doğrultuda, tebliğ ve insanlarla iletişiminde sevgiyi merkeze almış ve sosyal yaşam...
Yazar: Editör
El-Berr: Kullarına Karşı Şefkatli, Onlara İhsanda Bulunan ve İyiliği Bütün Mahlûkatına Yaygın OlanYüce Allah'ın en güzel isimleri arasında yer alan el-Berr, "iyilik eden, va'dini yerine getiren" demek...
Yazar: Editör
Göz, kimi zaman sadece görmek için vardır kimi zaman ise görmekle yetinmez; derinlere işler, ruhu okşar, kalbe dokunur. İşte nergis çiçeği, yalnızca bir çiçek değildir; bir bakış, bir dokunuş, bir çağ...
Yazar: H. İklil ABBASOĞLU
Sevgili okurlar, Allah ve Peygamber sevgisi, imanımızın temelidir hatta belki de imanımızın kendisidir. Allah’ı ve Peygamberimizi sevmeden gerçek anlamda inandığımızı söylemek zor olur. Peygamber sevg...
Yazar: Editör