Elbise Cennet Üniformasıdır
Giyim kuşam insanın, cennetten getirdiği ve insana özgü bir erdemdir. Örtünme kadın erkek herkese farz olan bir değerdir. Nitekim Yüce Allah Hz. Âdem ile eşinin cennetten çıkarılışını anlatırken bu gerçeği şöyle ifade eder:
“Ey Âdem! Sen ve eşin cennette eğleşin ve istediğiniz yerden yiyin, yalnız su ağaca yaklaşmayın yoksa zâlimlerden olursunuz. Şeytan, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı: ‘Rabb’inizin sizi bu ağaçtan menetmesi melek olmanız veya burada temelli kalmanızı önlemek içindir. Doğrusu ben size öğüt verenlerdenim.’ diye ikisine yemin etti.
Böylece onların yanılmalarını sağladı. Ağaçtan meyve tattıklarında kendilerine ayıp yerleri göründü, cennet yapraklarından ayıp yerlerini örtmeye koyuldular. Rableri onlara, ‘Ben sizi o ağaçtan menetmemiş miydim? Şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş miydim?’ diye seslendi.
Her ikisi, ‘Rabb’imiz! Kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz.’ dediler.
Birbirinize düşman olarak inin, siz yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz. Orada yaşar, orada olur ve oradan dirilip çıkarılırsınız, dedi.
Ey İnsanoğulları! Ayıp yerlerinizi örtecek giysilerle sizi süsleyecek elbiseler gönderdik. Takvâ örtüsü ise bunlardan daha hayırlıdır. Allah'ın bu âyetleri öğüt almanız içindir.
Ey İnsanoğulları! Şeytan, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak ananızı babanızı cennetten çıkardığı gibi sizi de şaşırtmasın. Sizin onları görmediğiniz yerlerden o ve taraftarları sizi görürler. Biz şeytanları, inanmayanlara dost kılarız.”[1]
“Allah yarattıklarından size gölgeler yapmış; dağlarda sığınacağınız barınaklar var etmiş, sizi sıcaktan koruyacak elbiseler, harpte sizi koruyacak zırhlar vermiştir. Size olan nimetini Müslüman olasınız diye işte bu şekilde tamamlamaktadır.”[2]
“Ey Âdemoğulları! Her mescide güzel elbiselerinizi giyinerek gidin; yiyin için fakat israf etmeyin, çünkü Allah müsrifleri sevmez.”[3]
Âyetlerde öne çıkan hususları şöyle özetleyebiliriz:
Giyinme insânî bir değerdir. İlk insan ve eşi cennet elbiseleri içerisinde idiler.
Şeytanın aldatmasının sonucu olarak insanın ilk kaybettiği şey giysileri olmuştur. Demek ki çıplaklık/teşhircilik şeytanın hedeflerinden biridir.
Giyinme insanda fıtrî bir tutkudur. Onun için ilk insan ve eşi cennet elbiselerinden mahrum bırakılınca, ağaç yapraklarıyla örtünmeye çalışmışlardır.
Giyinmek güzeldir, fakat takvâ elbisesiyle beden elbisesi birlikte giyinilirse en güzele ulaşılmış olur. Onun için insan bilinçli bir şekilde giyim kuşamına dikkat eder. Bu konuda kendi kafasına göre değil, dinin ölçülerine göre giyinir.
Giyim kuşam cennette de devam edecek olan bir güzelliktir. “İyi hareket edenin ecrini zâyi etmeyiz. Doğrusu, inanıp yararlı iş yapanlara, işte onlara, içlerinden ırmaklar akan Adn Cennetleri vardır. Orada altın bilezikler takınırlar, ince ve kalın ipekliden yeşil elbiseler giyerek tahtları üzerinde otururlar. Ne güzel bir mükâfat ve ne güzel yaslanacak yer!’[4]
“Doğrusu Allah, inanıp yararlı iş işleyenleri, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Orada altın bilezikler ve inciler takınırlar. Oradaki elbiseleri de ipektendir.”[5]
“Bunlar, Adn Cennetlerine girerler. Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler, oradaki elbiseleri de ipektir.”[6]
“Üzerlerinde ince yeşil ipekli, parlak atlastan elbiseler vardır; gümüş bileziklerle süslenmişlerdir Rableri onlara tertemiz içecekler içirir.”[7]
Evet, giyinme insana özgü bir erdemdir. Sınırları farklı olsa da tesettür kadın erkek her sorumlu mü’mine farzdır. Nitekim namazın şartlarından biri de setr-i avrettir. Giyinme, ilk insanın cennette giydiği ve cennetten dünyaya getirdiği bir cennet hatırasıdır. Giyim kuşam cennette de devam edecektir. Giyim kuşam insanın çirkinliklerini örten bir iffet perdesidir. Hayat dini İslâm, giyim kuşam konusunda da bir kısım ölçüler koymuştur.
Ölen her Müslüman bu dünyadan öteki âleme uğurlanırken kefenlenir ve tüm vücudu kefene sarılarak defnedilir. Ancak örtünme tabutta ve kabirde değil, dünyada hayatı yaşarken gerekli olan bir husustur. Çoğu zaman hayatında başına hiç örtü almayan hanımların tabutları üstüne bir başörtüsü/tülbent konulmaktadır. Oysa başörtüsüne tabutun değil, yaşayan insanın ihtiyacı vardır.
Onun için kadın erkek olarak her birimiz, dinin tesettür konusunda belirlediği ölçülere uymalı, çocuklarımızı da bu bilinçle yetiştirmeliyiz. Şu yaz sıcağında, teşhirciliğin fütursuzca yaygınlaştığı dünyada Müslümanlar olarak bu konuda da hassasiyetimizi aile boyu ortaya koymalıyız. Unutmayalım ki, havalar sıcaktır, ancak cehennem ateşi çok daha sıcaktır.
Hayat düstûrumuz Kur’ân, yaratılış itibarıyla cezbedici bir özellikte ve güzellikte yaratılmış olan Müslüman hanımları özellikle uyarır:
“Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, iffetlerini korusunlar. Süslerini, kendiliğinden görünen kısmı müstesnâ, açmasınlar. Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar.”[8]
“Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına, dışarı çıkarken üstlerine örtü almalarını söyle; bu, onların hür ve namuslu bilinmelerini ve bundan dolayı incitilmemelerini daha iyi sağlar. Allah bağışlar ve merhamet eder.”[9]
Her iki âyetteki emrin de doğrudan mü’minlere değil de peygamber vasıtasıyla gelmesi oldukça anlamlıdır. Bu ilâhî buyruğu önce bizzat Hz. Peygamber (s.a.v.) uygulayacaktır. Müslüman hanımların örtünmesi, Peygamber (s.a.v.)’in yönlendirmesiyle ve onun kız ve kadınlarının örnekliği ile uygulamaya konulacaktır. Nitekim büyük Türk müfessiri Elmalılı şunları söyler:
“Bu âyetler indiği dönemde Câhiliye kadınları hiç başörtüsü kullanmaz değillerdi. Fakat başörtüsünü yalnız enselerine bağlar veya arkalarına bırakırlar, yakaları önden açılır, gerdanları ve gerdanlıkları açığa çıkardı, zînetleri görünürdü. Demek ki, son zamanlarda asrîlik sayılan açık saçıklık böyle eski bir Câhiliye âdeti idi.
İslâm böyle açıklığı yasaklayıp başörtülerinin yakalar üzerine örtülmesini emir ile tesettürü farz kılmıştır. Görülüyor ki, bu emirde tesettürün yalnız vâcib oluşu değil, özel bir şekli de gösterilmiştir ki, kadın edeb ve temizliğinin en güzel ifadesi budur. Bu emir ev içinde veya dışında diye kayıtlanmamıştır. Bu bakımdan mutlaktır.”
Bu açıklamalar ışığında şimdi karar verme zamanı; İslâm kadını olarak Câhiliye âdeti üzere açılıp saçılıp teşhirci mi olacağız, yoksa bize bütün bu güzellikleri bahşeden Yüce Allah’ın ölçüleri doğrultusunda mı hareket edeceğiz? Müslümanlar olarak çocuklarımızı/kızlarımızı Allah ve Rasûl’ünün ölçüleri doğrultusunda giydirip cennete mi hazırlayacağız, yoksa Câhiliye âdeti üzere sokağa salıp cehenneme mi yollayacağız?
Rabb’imiz Peygamberimiz’in hanımlarına onların şahsında bütün mü’min hanımlara şöyle seslenir:
“Ey Peygamber’in hanımları! Sizler herhangi bir kadın gibi değilsiniz. Allah'tan sakınıyorsanız edâlı konuşmayın, yoksa kalbi bozuk olan kimse kötü şeyler ümit eder; dâimâ ciddî ve ağırbaşlı söz söyleyin. Evlerinizde oturun; eski Câhiliyye'de olduğu gibi açılıp saçılmayın; namazı kılın; zekâtı verin; Allah'a ve Peygamber’ine itâat edin. Ey Peygamber’in ev halkı! Şüphesiz Allah sizden kusuru giderip sizi tertemiz yapmak ister. Evlerinizde okunan Allah'ın âyetlerini ve hikmetini hatırda tutun. Şüphesiz Allah haberdâr olandır, her şeyi bütün incelikleriyle bilen ve mesajını ince bir şekilde bildirendir.”[10]
[1] 7/A’râf, 19-27.
[2] 16/Nahl, 81.
[3] 7/A’râf, 31.
[4] 18/Kehf, 30-31.
[5] 22/Hac, 23.
[6] 35/Fâtır, 13.
[7] 76/İnsân, 21.
[8] 23/Nûr, 31.
[9] 33/Ahzâb, 59.
[10] 33/Ahzâb, 32-34.
Ali AKPINAR
YazarGüzel dinimizde iyi niyet beslemeye, hüsn-ü zan denilmektedir. Dinimiz mü’min kardeşlerimize hüsn-ü zan beslememizi ve onlar hakkında sû-i zandan kaçınmamızı emretmiştir. Bu konuda CenÂb-ı Allah şöyle...
Yazar: Aydın BAŞAR
İslâm, madde ile mânâyı birlikte ele alır. İnsan beden ve ruhtan oluşmuştur. Yüce Yaratıcı, ilk insanı çamurdan önce bedenini yaratmış, ardından ona ruh vermiştir. Yani insanın maddesi önce şekillenmi...
Yazar: Ali AKPINAR
Babası kerâmetleri ve menkıbeleri ile anılan Hz. Ali soyundan Şeyh İbrâhim, annesi Mûsa Şeyh’in kızı Ayşe Hatun’dur. Küçük yaşlarda anne ve babasını kaybeden Ahmed-i Yesevî, sahâbeden olduğu söylenen ...
Yazar: Ali AKPINAR
İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi (k.s.), mânevî terbiyesini Mustafa Hâkî Efendi (k.s.) ve Mustafa Takî Efendi (k.s.) gibi büyük Allah dostlarının huzurunda tamamlamış, onların âhirete göçmesiyle birlik...
Yazar: Kemal DEMİR