“Edep Yâ Hû!” Hitabına Muhatap Olmamak
Bizim yüce bir dinimiz, muhteşem bir medeniyetimiz ve olağanüstü bir tasavvuf kültürümüz vardır. Biz millet olarak bu büyük güneşin gölgesinde serinliyor, sıcaklığında ısınıyoruz. Dara düştüğümüzde dönüp mâziye bakmamız ve kıssalardan hisse almamız kâfi. Zira şanlı ecdadımız en güzel hasletleri bize miras bırakmışlardır.
Vefâ duygusu yüksek bir his; inançlı kişilere ve kıymetli müesseselere çok yakışıyor. Birçok hizmeti devam eden Şefik Can Uluslararası Mevlânâ Eğitim ve Kültür Vakfı “Vefâ Sohbetleri”ni başlattı. İlki “Son Osmanlılar”dan rahmetli Hâce Münevver Ayaşlı’ya dairdi. Geçenlerde vakfın Beykoz’daki muazzam bahçeli güzel, ruhâniyetli mekânındaydık.
Program, muhteşem bir mânevî şölene ve kutlu merasime dönüştü. Eyüpsultan Camii Başmüezzini Davut Şensoy’nun Kur’ân-ı Kerim tilâvetinin ardından neyzen Rifat Varol’un ney taksimini dinledik. Açılış konuşmasını yapan Vakıf Başkanı Hayat Nur Artıran Hanımefendi, “Ahde Vefâ” kavramı üzerinde durdu.
Panelin birinci bölümünde “İrfanla Yoğrulan Bir Ömür; Münevver Ayaşlı” yâd edildi. Ayaşlı’nın kızı Fatma Hanım, torunu İbrahim Ayaşlı ve Belkıs İbrahimhakkıoğlu hatıralarını anlattı. Hisli yürekler, destansı bir hayatın sahibini dile getirdi. Hatice Yıldız ise Ayaşlı’nın romanları ve romancılığı üzerinde durdu.
Fatma Hanım, “Doğum günü 10 Haziran’dı. Eşim Hasan Bey’le düğünümüzü de 10 Haziran’da yaptırdı ve bize ‘Hem evlilik yıldönümünüzü hem de doğum günümü birlikte kutlarsınız. Böylece beni unutmazsınız.’ dedi. Ah Hacıanne! Sizi unutmak kâbil mi, hizmetlerinizi hatırlamamak vebâl değil mi?
Ulvî fikirlerinizi ve seçkin eserlerini yeni nesle tanıtmak elbette vazifemizdir. Panelin ikinci kısımda “Mâzîden Âtîye Bir Köprü; Münevver Ayaşlı” konusu üzerinde duruldu. Münevver Ayaşlı’yı ziyâret eden, tanıyan ve onunla mülâkat yapan Beşir Ayvazoğlu, Dursun Gürlek ve fakirdeydi sıra. Kıymetli bilgilerle, mühim hatıralarla donandık yine. Derin düşüncelere daldık zaman zaman. Bazen nüktelere tebessüm ettik, bazen de hüzünlendik.
Münevver Ayaşlı’nın adını, önce şifâhî olarak duymuştum. 1975’li yıllarda Siirt’te ortaokulda okurken merhûm Mehmed Şevket Eygi büyüğümüzün haftalık Büyük Gazete’sini takip ediyordum. Ayaşlı’nın bu gazetedeki yazılarını iştiyakla okuyordum. Sonra İstanbul’a gelmek nasip oldu. Aziz Ağabeyim Salih Suruç Beyefendi’nin delâleti ve refakatiyle Ayaşlı’yı, Beylerbeyi’ndeki yalısında ziyâret ettik. Benim için tarihî bir gündü. Yalıdaki gül yüzlü sultanımız, artık benim için yakınlarının hitabıyla “Hacı Anne”ydi.
Münevver Ayaşlı son devir hanım yazar, düşünür ve gönül insanlarının öncülerindendi. Yalısı “meşâhir”in ve “meşâyih”in müşterek mekânıydı. Tam bir mü’mine olan Münevver Ayaşlı, aynı zamanda muvahhideydi. Tevhit anlayışını belki de en derinden hisseden, benimseyen ve yaşayan, mübarek âbide bir şahsiyetti.
Birlik ve beraberlik rûhunun önemini hepimize gösteriyordu. Kıylu kâl ile uğraşmaz, bilhassa Müslümanlar arasındaki ittihâdın lüzumuna işaret ederdi. Bunu hayatında her vakit apaçık gösterirdi. Zira hiçbir ayırım yapmadı, hem yalı kapısını hem de gönül dergâhını iyi niyetli misafirlerine ve dostlarına her zaman açık tuttu. Merhûm Turgut Özal’dan Recep Tayyip Erdoğan’a kadar iyi siyasetçilerin neredeyse tamamı, onu ziyârette bulundular, kendisiyle sohbet ettiler, yüksek ve memleket için hayatî olan sağlam fikirlerinden istifâde etmek istediler.
Doğuş gazetesinde çalışıyordum. Yıl 1985. Demek ki, aradan 40 yıl geçmiş. Eh biz de artık yaşlılık merdivenini iniyoruz. Büyüğümüzü ziyâret edip bir röportaj yapmıştım. Muhtelif mevzûlarda sualler hazırlamıştım. Hepsine de ikna edici cevaplar vermişti. Bu anlamlı konuşma, Romancılar Konuşuyor kitabımı süslüyor.
“Ben bir imparatorluk çocuğuyum. Manastır’dan Sarıkamış’a, Hopa’ya kadar Türk bayrağı altında, pasaportsuz seyahat edilirdi. İlk mektebe Halep’te gittim. İkinci mektebe Beyrut’ta devam ettim. Binaenaleyh şimdi oraları başka bayrak altında görmeye el’an tahammülüm yoktur.” Ve daha birçok kıymetli hatırayı o gün dinledim, kaydettim.
Ediplerimizi şairlerimizi sormuştum. Oradan kısa intibâlar: Abdülhak Hâmid; “Şiirleri kadar kendisi de bir şiirdi. Nezâketi, şıklığı, zarâfeti ile müstesna bir insandı.” Yahya Kemal; “Kendisinden şiirleri kadar, Osmanlı tarihini dinlemek de bir ömre bedeldi.” Asaf Hâlet Çelebi; “Çok hoş ve zarif bir şairimizdi.”
İsmail Hâmi Danişmend; “Tahminlerden çok daha büyük bir insandı. Frenklerin dediği gibi bagajı çok doluydu.” Peyami Safa; “Karısının hastalığına, tahminin üstünde üzülüyor ve Nebahat’ı iyi edebilmek için, her çareye başvuruyor, hiçbir fedakârlıktan çekinmiyordu.”
‘Edep Yâ Hû’ Ne Demek?
Ayaşlı, “edep kavramı”nı öğreten bir muallime, mürebbiyeydi. Edep Yâ Hu, adıyla bir eser kaleme almıştı. Bu küçük fakat etkili eserin girizgâhında “edebin başı” vardı ve müellifimiz şöyle devam ediyordu: “Vaktiyle ‘teşrîfât’ denilen, resmî protokol, bizim medeniyetimizin, yani İslâm-Türk kısacası, Osmanlı medeniyetinin terbiyesini teşkil eden temel kâide ‘Edep Yâ Hû’ idi.
Edep, ‘Edep Yâ Hû! İhtarına muhatap olmamaktır.” Eserde hem Asr-ı Saadet’te hem de Osmanlı’da “edep” kavramına nasıl uyulduğu çeşitli misallerle anlatılıyor. Bu son derece değerli ve herkesin okuması gereken mümtaz eserde, dinî, tasavvufî bilgiler, hikmet ve kıssalar yer alıyor.
Âdâb-ı Muâşeret Dersi
Millî Eğitim Bakanlığı’mızın okullarımıza “Âdâb-ı Muâşeret” dersi koymasına çok sevindim. Zira edep çok mühimdir, toplum hayatının özü, sırrı ve mihengidir. Büyüklerimiz boşuna “İllâ edep illâ edep!” dememişlerdir. Zira sadece kuru ilim insanı insan etmeye yetmez.
Şeytan da cennetten kovulmadan önce bilgi sahibiydi ama kibri onu şeytanlığa sürükledi. Mütefekkir sosyolog Nurettin Topçu, ne güzel demiş; “Bırak tahsili evlâdım, sen ilkin bir hayâ öğren!” Ne yazık ki bugün anlı şanlı bazı yazıcılar bile bu histen mahrûm olabiliyor.
Şiir yazan ama şiiriyet dışı bir hayatı sürdürenler var. Bu nobranlar utanmadan kendilerini Mehmed Âkif’le, Yahya Kemal’le mukayese ediyorlar. Katıldığı toplantılarda ulu orta konuşan, hakkında saygı toplantısını yapılan merhûm bir mütefekkirin aleyhinde patavatsızca laf eden sözde gazeteciler, Hak’tan ve hakîkatten uzaklaşmış yazarlar var.
Nezâketten, nezâhetten fersah fersah uzaktalar. Şüphesiz ki bu, feci bir hâl! Örnek olması gereken bazı kişilerin işlediği kötülükleri görünce şaşırıyorsunuz, hayrette kalıyorsunuz. Üstelik bu garip hâller bizim camiamızda milliyetçi, muhafazakâr, hatta dindar çevrelerde yaşanıyor, görülüyor.
Birisi, hatırat diye bir şeyler karalamış. Bakıyorsunuz, baştan sona herkese hakaret, tezvir. Çalıştığı işyerlerinin rahmete kavuşmuş olan mübarek sahiplerine sataşıyor, ağza alınmayacak laflar ediyor, iftiralarda bulunuyor, vicdanı sızlamadan aleyhlerinde yazıyor. Ve toplumdan da itibar bekliyor.
Böyle dengesiz, terbiye sınırlarını aşmış kişileri görünce “edep” kavramının ehemmiyetini daha iyi idrak ediyoruz. “Kibir” atına atlayıp doludizgin koşturanların nasıl berbat çukurlara düştüğünü veya korkunç uçurumlara fırladığını görüyor, önce derin düşüncelere dalıyor, sonra da hayret makamına geçiyoruz. Demek ki bazıları sanatlarını kullanarak veya kalemleriyle girdaplara kapılıp yok olabiliyor, zihinlerde menfi bir intiba bırakıp çekip gidebiliyorlar.
Ayaşlı’nın Sağlam Duruşu
Bu devr-i kadim hanımefendisinin sağlam rûh dünyasına, mukavemetli inancına, olağanüstü duruşuna muhtacız. Bunun için eserlerinin tamamını yeniden okumalı ve yeni nesillere okutmalıyız. Bilhassa “Edep Yâ Hû” eseri, herkes tarafından ama özellikle kültür sanat dünyasında dolananların okuması, anlaması ve o yüksek hâlleri yaşaması gerek!
Torunu İbrahim Ayaşlı, “Hacıanne”nin son günlerinde hastanede yanında iken bir hemşirenin kendisine, “Hücreleriyle hayata bağlı böyle bir hasta görmedim.” dediğini nakletti. O esasen hayatını da adadığı vatanına, devletine, İslâm’a bağlıydı. Güçlü bir imana sahipti. Kutlu, şerefli, mübarek bir ömür yaşadı ve bize örnek bir hayatın nasıl yaşanabileceğini gösterdi.
Bizim şükürler olsun âbide şahsiyetlerimiz vardır. Onlardan biri de Münevver Ayaşlı idi. Güzel adını yaşatmak için yapılacak çok iş var. Bunları hem toplantıda anlattım, hem de Münevver Ayaşlı Vakfı yöneticilerine arz ettim. İnşallah hepsi de tahakkuk eder. Burada Millî Eğitim Bakanımıza seslenmek istiyorum. Böyle bir şahsiyetin ismi Beylerbeyi veya civarında bir lisemize çok yakışır. “Münevver Ayaşlı Lisesi” hizmetini gerçekleştirirseniz size olan saygı, sevgi ve duâlar artacaktır. Millet olarak, merakla, heyecanla bu müjdeyi bekliyoruz.
Münevver Ayaşlı’nın yeni ve iyi bir belgeseli yapılmalı, adına yarışmalar düzenlenmelidir. Bu müsabaka, düzenli olarak her yıl tekrarlanmalıdır. Ödül töreni de “hacıanne”nin doğum günü İstanbul Beylerbeyi’nde kendi yalısında yapılmalıdır. Biz kendi değerlerimizi gündemde tutmazsak başkaları gelir kendi uydurma aktörlerini, ‘sahte kahramanları’nı bize ve nesillerimize dayatır.
Şefik Can Hoca’nın rahmet yüklü irfan şemsiyesi altında “vefâ toplantıları”nın ikincisi hazırlanıyor. Hayat Nur Artıran Hanımefendi ve bütün vakıf yöneticilerine binlerce teşekkür. Vefâlı, edepli, kadirbilir duruşlarıyla kültür sanat camiamızda örnek teşkil ediyorlar. Bu kadirşinas vakıfların emsali çoğalsın ve vatan sathına yayılıp memleketi bir mektebe dönüştürsün inşallah. Niyet hayr, âkıbet hayr!
Mehmet Nuri YARDIM
YazarNikâh, günümüz yasalarına göre on sekiz yaşını doldurmuş, İslâmî hükümlere göre bülûğ çağına ermiş, aklı yerinde olarak evlenme ehliyetine sahip, evlenmelerinde dinî ve yasal açıdan bir engel bulunmay...
Yazar: Ramazan ALTINTAŞ
Osmanlı Devleti’ni 624 yıl boyunca “devlet-i ebed müddet” olarak sağlam ve ayakta tutan unsurlardan biri de arşivlere verdiği üstün değerdi. Peki, sadece devletler mi arşiv tutar? Hayır, aslında her k...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Benim yaşıtlarım iyi hatırlar. Geçmişte bu kadar çok fazla çocuk kitabı yoktu. Hatta bazı kitapçılarda sadece ders ve yardımcı ders kitapları satılırdı ama çocuk kitapları deyince sadece Ömer Seyfetti...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Ferit Kam (1864-1944)Bir mislini getirmiş olsaydı kilk-i kudretBeytü’l-kasîd olurdun manzûme-i cihândaMısrâ’ısın ki sun’un berceste tâ ezeldeFerdiyetinle kaldın dîvân-ı kün fe-kânda Koca Ragıp P...
Yazar: Vedat Ali TOK