Gönül Kırmadan Gönül Yapmak
Lügatler, “gönül” kelimesini “dil” kelimesiyle birlikte kullanır ve bu terimler genellikle yürek veya kalp anlamında kullanılır. Ancak, yürek, bedene nispeten olan bir et parçasıdır, genellikle göğsün sol tarafında bulunur. Gönül ise mânevî bir boyuttur. Gönül ile yürek arasındaki farklar açıktır: Yürek, fiziksel yapıdaki bir organdır, ancak gönül, mânevî anlamda derinlik ve anlayışa işaret eder.
İnsanın akıl üstü bilgilere ulaşma yeteneği veya bu tür bilgilerin insanda doğuşu; dünya nimetleri ve geçici arzuların ötesine geçen sûfî kişilerde Allah’ın tecellisi ve ilgili bilgilerin kaynağıdır. Gönül, insan için kâinatın yaratılış sırrını içinde barındıran bir ilâhî armağandır. Kâinatın yaratılış amacı sevgidir, sevginin filizlendiği yer ise gönüldür. Gönlü gayet aziz tutan Osman Hulûsi Efendi (k.s.) bir beytinde şöyle buyurur:
Nefsine yan çıkıp da Kâ’be’yi yıksan dahi
İncitme gönül yıkma ger uslu ger deli ol
(Nefsine uyarak, nefsin için Kâbe’yi yıksan bile, akıllı veya deli tavırlarınla kendine hâkim ol, sakın olaki gönül incitme, gönül yıkma. Bu Kâbe’yi yıkmaktan tehlikelidir. )
Tasavvuf edebiyatı, gönül ve gönül temizliği üzerine kurulmuştur. Bu bağlamda, 20. yüzyılın önemli tasavvufî şairlerinden biri olan Hulûsi Efendi’nin şiirleri, zengin hayal gücü ve düşünce yoğunluğu ile gönül kavramını hissetmemize ve anlamamıza yardımcı olur. Hulûsi Efendi’nin şiirlerinde gönle büyük bir yer ayrılmıştır.
Gönül, tekâmülün ve mânevî yükselişin gerçekleşebileceği bir mertebedir. Bir inci gibi, gönül, mânânın sûretine sahip, mânâ incisinin ta kendisidir. Yani gönül, mânevî bir mekândır ve içinde kâinatın yaratılış sırrı gizlidir. Bu nedenle, gönül, bir bilgi hazinesi, ilâhî bir bilgi madenidir. Allah’ı esma ve sıfatıyla tanımak, yani mârifetullah, gönül vasıtasıyla gerçekleşir.
Bu bilgi, kalpte saklanan birlik incisidir. Bu yolla, Müslüman, birliğe ulaşır. Dolayısıyla, gönül aynı zamanda birlik sırrının saklandığı bir mekândır. Gönül için kullanılan başka bir isim ya da nitelik “Kâ’betu’llah”tır. Allah, mekândan münezzehtir, kâinata sığmaz, ancak mü’minin kalbinde yer alır. Bu nedenle, gönül, Allah’ın evi olarak kabul edilir. Gönül Beytullah olduğunda, Allah ona nazar eder, onu aydınlatır, ilâhî bilgilere âşina kılar.
Allah’ın gönle tecellîsi, gönlün maddî arzulardan arınmasına bağlıdır. Gönül için mesafe, zaman ve mekân kavramları geçersizdir. Gönül, ilâhî bir bakış noktasıdır ve sadece Allah’a aittir. Başka sevgiler gönülde yer bulursa, yaratılışın sırrına aykırı olur. Çünkü gönül, Allah’ın evi olduğundan, onu yıkmak büyük bir günah olur.
İnsanın kalbi yani gönlü; Allah’ın gözlediği kutsal bir yerdir. Bu nedenle onu incitmek büyük bir hatadır. Hz. Mevlâna’nın dediği gibi, eğer basîret sahibiysen, kalp Kâbe’sini tavaf et. Topraktan yapılmış olan Kâbe’nin gerçek manası kalptir. Unutma ki eğer Allah’ın gözettiği bir kalbi incitirsen, onu kırarsan, Kâbe’ye yaya olarak gitmen bile kalbi incitmenin günahını telâfi edemez.
Hulûsi Efendi’nin gönlü, merhamet dolu bulutlar gibi, değerli inci ve mercanlarla dolu bir gül bahçesidir. İlâhî ilhamlar, onun gönül coğrafyasına ansızın doğan şiirlerle doldurmuş, bazen sohbet ortamlarında, bazen seher vaktinde, bazen de hiç beklenmedik bir anda gelmiştir.
Hulûsi Efendi, tasavvufî düşünceleriyle gönülleri daima etkilemiş, onlara hizmet etmiş yüce bir şahsiyettir. Ona göre, gönül; aşkın kaynağı, mânevî ilhamların ve duyguların zuhûr ettiği yerdir. Allah’ın sırlarının yansıdığı aynadır. Samîmî bir kalp, sahibini Allah’ı her an kalbinde zikretmeye ve O’na tam bir imanla yönelmeye teşvik eder, mânevî güç ve destek sağlar.
Tüm bunların özü, insanın Hakk’ın huzuruna samîmî bir şekilde ulaşmasıdır. Hulûsi Efendi, bu ebedî sevgiyle dolu gönül aynasında, Allah’ın yarattıklarına sevgiyle bakmış ve insanlara hizmeti, Hakk’a hizmet olarak görmüştür. İnsanlığa şefkat ve yardım konusunda Hz. Peygamber (s.a.v.)’i örnek alarak, O’nun yolunu takip etmiştir.
Allah’ın ve Peygamber (s.a.v.)’in rızasını kazanmak için, insana ve çevreye karşı duyarlı olmuş, gösterdiği hassasiyetle samîmîyetini hayatının her alanına yaymıştır. Hayatı incelendiğinde, insanlar arası ilişkilere büyük önem verdiği ve bu konularda son derece hassas olduğu görülmüştür. İhlâs ve samîmîyetin bir yansıması olarak, insanlara yardımsever ve hoşgörülü bir şekilde yaklaşmış, içinde bulunduğu topluma güven verici bir atmosfer sunmuş ve gönüllerde barışı sağlamıştır.
Oğuzhan AYDIN
YazarGözümü açıyorumOnu görüyorumGözümü yumuyorumOnu görüyorumUyanık duruyorumOnu görüyorumUykuya varıyorumOnu görüyorumGündüz hayâlimdeGece düşümdeYine onu görüyorumÇocukların o māsum gülüşündeAnnelerin y...
Şair: Bekir OĞUZBAŞARAN
1880 yılında Sivas’ta dünyaya gelen İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi, Çifte Minareli Medrese’de eğitim aldıktan sonra askerî rüşdiyeyi bitirmiştir. Şifâiyye Medresesi’nde tahsilini tamamlamış, çeşitli ...
Yazar: Hamit DEMİR
İslâm, Ramazan ayında yardımlaşma ve ihtiyaç sahiplerine hizmet etme konusunda büyük bir önem verir. Bu ay, hem mânevî bir arınma hem de toplumsal dayanışma için önemli bir fırsattır. Dinimiz fertleri...
Yazar: Oğuzhan AYDIN
İdeal insan tipinin en müşahhas örneği olan Allah Rasûlü (s.a.v.), aile fertlerinden başlayarak tüm ashâb-ı kirama, etrafındaki insanlara şefkatli ve merhametli davranmıştır. Hiç kimseyi incitmemiş ve...
Yazar: Oğuzhan AYDIN