DOSTTAN GELMİŞTİR
Çocukluğumuzda yazları Kur’an-ı Kerim öğrenmeye giderdik. Hocamız Kur’an öğrenmenin önemini anlatmak için şöyle bir örnek verirdi: “Düşünün ki; çok sevdiğiniz biri askere gitti ve siz onun hasretiyle yanarken mektubu geldi ama siz okumayı bilmiyorsunuz. Ne yaparsınız? Hemen okumayı bilen birine okutmadan, içindekileri öğrenmeden rahat edemezsiniz. Mektuplarını okuyarak hasretinizi biraz olsun dindirmek için, kendiniz bile okumayı öğrenmek isteyebilirsiniz. İşte Rabb’imizden bir mesaj olan Kur’an-ı Kerim’i de bu duygularla öğrenip anlamaya çalışmak lazım. Üstelik bu Kur’an bizi yaratan ve sonsuz rahmet sahibi olan Allah’tan, hem dünya hem ahiret hayatımızı düzenlemek üzere gönderildi.” “İşte bunlar Allah’ın kendine nimet verdiği Peygamberlerden, Âdem’in soyundan Nuh ile beraber taşıdıklarımızdan ve İbrahim ile İsrail’in neslinden hidayete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdendir. Rahman’ın ayetleri onlara okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı.” (19/Meryem, 58) Kur’an okunurken ağlayarak secdeye kapanmak, nasıl bir muhabbetin tezahürüdür. O ayetlerin gerçek anlamına erip, içine sindirerek ezberleyip ve onunla amel etme hayata ne güzel bir anlam kazandırır. Bu Yaradan’ımıza olan gerçek muhabbetin ta kendisidir. Bu öyle bir aşk ki, Peygamber Efendimiz ve ashab-ı kiram, Kur’an odaklı yaşamaya çalışırken gördükleri zulme bile “Dosttan gelmiştir.” diye göğüs gerip, gerektiğinde bu uğurda canlarını veriyorlardı. Bu muhabbetin tadını hiç hissetmeyene, anlatmak zor tabi ki. Çünkü hepimiz biliriz ki, duygular yaşanmadan anlaşılmaz. Yaşamak için de öğrenmek ve saf gönüllükle uygulamak gerekiyor. Ya da bu şekilde bir hayat yaşayanları yani Allah dostlarını taklit edip yolundan gitmek, onların rengine boyanmaya çalışmak muhabbete giden yolda adım atmaktır. Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri’nin damadı Eşrefoğlu Rumî Hazretleri, “Müzekki’n-Nüfus” adlı eserinde şöyle bir hikâyeye yer verir: “Ülkenin birinde, biri Anadolu diğeri Çin diyarlarından gelen iki nakkaş gelir sultanın huzuruna ve her ikisi de işlerinde çok usta olduklarını söylerler. Sultan onların ustalığını, aralarına perde koydukları karşılıklı duvarlarda denemek ister. Anadolu diyarından gelen nakkaş, duvarı harika desenlerle bezerken, Çin diyarından gelen nakkaş duvarı alabildiğine parlatır. Sultan her ikisine de bakmaya geldiğinde, Anadolu’dan gelen nakkaşın yaptığı süslemeleri çok beğenir, diğerine de neden hiç nakış yapmadan sadece parlattığını sorar. O da “Benim duvarın değeri aradan perde kalkınca anlaşılır.” der. Perdeyi kaldırdıklarında Anadolu’dan gelen nakkaşın yaptığı süslemelerin hepsi, Çin diyarından gelen ustanın duvarında görülür. Sultan onun da sanatını çok beğenir ve her ikisini de mükâfatlandırır. Dost ile aramızdaki perdelerin kalkması dileğiyle...
Raziye SAĞLAM
YazarArabam, birkaç defa tekleyip istop etmiş ve beni bilmediğim bu yerlerde yüzüstü bırakmıştı. Aniden yağmaya başlayan kar, ön camı tamamen örttüğü için, dışarısı ancak yan camlardan görülebiliyordu. ...
Yazar: Ayşe Gül PINAR
Bu sayfadan sizlerle, zaman zaman gerek yurt dışı gerek yurt içinde gezip gördüğüm yerleri paylaşıyorum. Bu yazımda da, eylül sonu ve ekimin ilk haftasında yaptığımız Muğla Datça gezimizden biraz bahs...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Sevgili çocuk dostlarım;Bugün ilçede İstanbul’un kurtuluşu törenleri var. Bu törenlerde Ömer bayrak taşıyacak Zeliş de İstiklal Savaşı’nda cepheye mermi taşıyan Fatma Bacı’yı canlandıracak. İkisi de h...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Geçtiğimiz nisan ayında ilk umre yolculuğumuzu yaptık. Yakın bir akrabamın bir tur şirketi var. Birden karar verip onu aradık ve sağ olsun, bize biraz da kolaylık göstermesiyle yola çıktık. İlk durağı...
Yazar: Raziye SAĞLAM