İSLÂM DOSDOĞRU YOL
“Ebû Amr Süfyân İbni Abdullah (r.a.) şöyle dedi: ‘Yâ Rasûlallah! Bana İslâm’ı öylesine tanıt ki, onu bir daha senden başkasına sormaya ihtiyaç hissetmeyeyim.’ dedim. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), ‘Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol!’ buyurdu.”1 Sevgili Peygamberimiz’in bu hadis-i şeriflerinden hareketle İslâm’ı, kalbin tasdik dilin ikrar ettiği kelime-i tevhidi sözlerin ve davranışların doğrulamasıdır, diye tanımlayabiliriz. İman ettiği esaslarla davranış arasındaki tutarlılık, kişinin doğruluğunun ölçütü olmaktadır. Dolayısıyla doğruluk, sözün, düşüncenin, tutum ve davranışın hakikat üzere ittifakıdır. Yegâne gerçeklik olan tevhidî hakikatin, âlemlerin Rabbi’nin kulları için seçtiği İslâm dininin eğri görülmesine yol açabilecek her türlü söz ve davranışı mü’minin/Müslüman’ın iç bütünlüğünü parçaladığı gibi mensubu bulunduğu dinin de eğri görülmesine neden olur. Oysa mü’min mensubu bulunduğu dinin dosdoğru yol olduğunu bilmekte, kalbi ve diliyle bunu ikrar etmektedir. Kabul ettiği hakikate uymayan davranışları, eğer düzeltilmezse ayağına dolaşır, onu yolundan eder. Mensubu olmakla şeref duyduğumuz İslâm dinine hizmet ederken Yunus Emre hassasiyetine sahip olabilmemiz gerekiyor. Su gibi arı duru, derin ve akıcı dizelerin sahibi Yunus Emre’yi hepimiz tanımasak da ismen duymuşuzdur. Kırk yıl hizmet eder Tapduk Emre dergâhında. Yıllarca odun taşır o dergâha. Taşıdığı odunlar arasında hiç eğrisi yoktur. Bu durum mürşidinin dikkatinden kaçmaz elbette. Bir gün, “A Yunus!”, der Tapduk Emre, “Bakıyorum da getirdiğin odunların hepsi düz. Acaba ormanda hiç eğri odun yok mu?” Yunus Emre, “Seçiyorum şeyhim!” diye cevap verir, “Bu dergâha odunun bile eğrisi yakışmaz.” Mü’minim, Müslüman’ım diyen insanlar sözleriyle, tutum ve davranışlarıyla, düşünce ve duygularıyla İslâm dergâhına yük taşımaktadırlar. Hangi hocanın tedrisatından geçerse geçsin, hangi mürşidin dizinin dibinde terbiye görmüş olursa olsun, hangi dağda bayırda, hangi köyde şehirde yaşarsa yaşasın, hangi mesleği yaparsa yapsın, o büyük, kuşatıcı İslâm şemsiyesinin altında nefes aldığının, yaptığı her davranışla, sarf ettiği her sözle İslâm dergâhına yük taşıdığının şuuruyla hareket etmelidir mü’min. Bu nedenle, içinde bulunduğu küçük oluşumların öğretilerini yegâne hakikat kabul ederek kardeşlik hukukuna, tevhid akidesine zarar verecek davranışlar, dosdoğru yolun talim edildiği İslâm dergâhına eğri odun taşımak demek olur ki zararı sadece birkaç kişiye değil o şemsiyenin altındaki bütün mü’minlere dokunur. Dahası, o şemsiye altına girmek isteyenlere tereddüt yaşatır. Bu dosdoğru yolun eğri olduğunu zannettirecek her söz, her tutum ve davranış bu yolun yolcularının ayağına dolanır. Nefislerimizin yükünü İslâm’a yüklemek, arzu ve heveslerimizi tatmin edecek şekilde ayetleri eğip bükmek, dallarına asıldığımız ağacı kesmekten başka nedir ki! Kendimizi Müslüman, mü’min diye niteliyorsak eğer, kendi zannımızı, eksik bilgimizi, nefsî hastalıklar bulaşmış yargılarımızı bulaştırmaksızın, İslâm ölçeğinde tartmalıyız amellerimizi. Allah’ın istediği kulluk ile kendi kulluğumuz denk düşüyorsa işte o zaman doğrulardan oluruz. Hz. Ebu Bekir’den gelen bir rivayete göre, Peygamberimiz (s.a.v.), son vasiyetleri arasında şu sözü zikretmiştir: “Doğruluktan (sıdk) ayrılmayın, zira doğruluk sizi iyiliğe (birr), iyilik de sizi cennete götürür. Kişi sürekli doğru söyler ve doğrunun peşinde olursa Allah katında doğrulardan (sıddîk) yazılır. Yalandan kaçının, zira yalan sizi kötülüklere (fucûr) götürür. Kişi sürekli yalan söyler, yalanın peşinde olursa Allah katında yalancılardan (kezzab) olduğu yazılır.”2 “Tehlike bile görseniz doğruluktan ayrılmayın. Zira kurtuluş doğruluktadır. Kurtuluş dahi görseniz yalandan kaçının. Zira asıl tehlike yalandadır.”3 sözü de hadis olarak nakledilen bir rivayettir. Hem kendi arzu ve heveslerimizin, nefsî hastalıklarımızın şerrinden hem de başkalarının vereceği zarardan bizi koruyan zırhtır doğruluk. Allah’a kavuşmak için de başkaca bir yol yoktur. Evet, zorlu bir yoldur ancak en kısa ve en sağlam yoldur. Dipnot 1. Müslim, İman, 62. 2. http://www.sonpeygamber.info/hz-peygamberin-dilinde-dogruluk-ve-sadaka. 3. Mekârimu’l-Ahlâk, I, 46; http://www.sonpeygamber.info/hz-peygamberin-dilinde-dogruluk-ve-sadaka.
Halide YENEN
YazarGazze’de gözyaşı kana karıştı, Gazze’de zalimler kimle yarıştı, İnsanın isteği bir tek barıştı, Canlar dayanır mı bunca mihnete. Hastaneler bombalandı yıkıldı, Mabetlerde çocuk çoluk yakıldı, ...
Şair: Rabia BARIŞ
Hz. Hamne (r. anhâ), Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in halası Ümeyme bint-i Abdülmuttalib’in kızıydı. Peygamberimiz’in zevcesi Zeyneb bint-i Cahş’ın kardeşi olması hasebiyle Rasûlullah’ın baldızı olma ...
Yazar: Nagehan Nida DURAN
İnanma, insanın en temel manevî ihtiyaçlarındandır. Bilmekten daha çok inanmak isteriz. O ya da bu şekilde inanmak bize iyi gelir; hayatı anlamlandırmamızı, yaşamımızı biçimlendirmemizi sağlar. Bu pra...
Yazar: Halide YENEN
Ne içindeyim zamanın Ne de büsbütün dışında Yek-pâre, geniş bir ânın Parçalanmış akışında diyor bir şiirinde A. Hamdi Tanpınar. Tek parça, geniş bir an içinde yaşıyoruz aslında. O andan...
Yazar: Halide YENEN