Cennet Vatan Toprağı
Bu yazımda da Göteborg’la ilgili izlenimlerimi paylaşmaya devam ediyorum. Farklı ülkeleri görmek, insanın kendi ülkesini ve halkını daha iyi tanımasını sağlıyor. İnsan beyni zaten gördüğünü hep bir diğeriyle kıyas etme eğilimindedir. Mesela İsveçlilerin karşısındakine, tanısın ya da tanımasın, güler yüzle “Hey!” diye selam verdiğini görünce ister istemez şöyle düşündüm:
Bu insanlar beni tanımadığı hâlde gördüklerinde selam veriyorlar, yolda yürürken nezaketle öncelik tanıyorlar. Biz ise “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe gerçekten iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız takdirde size birbirinizi sevdirecek bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız.” diyen bir peygamberin ümmetiyiz de acaba neden bırakın yabancıyı, komşumuz, arkadaşımız hatta ailemizden kişileri görünce Allah’ın selamını vermiyoruz? Oysaki ”Esselamü aleyküm.” dediğimizde karşımızdakine Allah (c.c.)’in adıyla dua etmiş oluyoruz. Biz selam verince karşımızdaki de “Ve aleyküm selam.” diyor ve aynı duayı o da bize etmiş oluyor. İnsan, dua ettiği kişi için menfi bir şey düşünebilir mi?
Şehirlerinde gezerken geniş cadde ve sokakların kenarlarında büyük tarihî binaların ve taş döşeli meydanların korunarak bugüne kadar gelmesi imrenilecek bir görüntüydü. Oraları görünce özellikle büyük şehirlerimizde insanı yoran bina ve gürültü kirliliği, tarihimizden gelen yapıların ve şehir kültürünün yok edilerek yerine yapay olduğu kadar zevksiz binalar geliyor gözünün önüne. Osmanlı’da şehirler kurulurken ya da mevcut olanları imar edilirken insan unsuru ön planda tutulurdu.
Fethedilen şehirlerde külliyeler yapılırdı ve şehir bu külliyelerin etrafında kurulduğu için hep canlı bir sosyal hayat vardı. Sokaklarda binaların yerleşimi, aralarındaki mesafeler hatta binalardaki özellikler bile, içinde yaşayanların hem bedenen hem ruhen rahat etmesini sağlayacak özelliklere sahipti. Günlük hayattaki bu huzur ortamıyla toplum daha mutlu ve hayata gülümseyen insanlardan oluşurdu. Bazen böyle konuşurken bizde nüfusun fazla olduğu öne sürülür.
Şehirlerin yapılaşmasında nüfus tabiî ki önemli bir etkendir ama esas önemli olan, tarihten gelen kültürümüzü yok etmeden benimseyip koruyarak gerçekten doğayı koruyup insanı düşünerek adımlar atmaktır. Geçenlerde bir TV programında konuşmacı, “Ahlat, Selçuklular tarafından fethedilince sanat ve kültürde o kadar ileri gitti ki, o zamanlar Londra ve İstanbul’un nüfusu 50-60 bin civarında iken Ahlat’ın nüfusu 350 bindi.” dedi
Şimdi nüfusu bu kadar fazla diye Ahlat’ta çarpık yapılaşma, zevksiz binalardan oluşan mahalleler mi yapıldı? Aksine takdire şayan bir şehir olarak varlığını yıllarca korudu.
Vatan toprağı bizim için cennettir ama koruyup ve emek verdiğimiz sürece gerçekten cennet olarak kalacaktır.
Raziye SAĞLAM
YazarBu sayfadan sizlerle, zaman zaman gerek yurt dışı gerek yurt içinde gezip gördüğüm yerleri paylaşıyorum. Bu yazımda da, eylül sonu ve ekimin ilk haftasında yaptığımız Muğla Datça gezimizden biraz bahs...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri’nin sevgili eşi Hacı Naciye Hanımefendi’yi, ya da cümlenin dediği gibi, Hacı Validemizi bir nisan gününde ebedi yolculuğuna uğurladık. Hayatımda o kadar müstes...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Sevgili çocuk dostlarım; Kasım ayının gelmesiyle havalar serinlemeye başladı. Soğuklar bastırmadan köyün çocuklarıyla birlikte yaylada piknik yapacağız. Çocuklar köyün otlatılacak koyun, kuzu ve ...
Yazar: Raziye SAĞLAM
İçinde bulunduğumuz mübarek günlerde, Müslümanlar nefsini bir tarafa bırakıp Allah’a layık bir kul olma yolunda daha çok gayret ederler. Çünkü insan eşref-i mahlûkattır ve inancımıza göre, bunu koruma...
Yazar: Raziye SAĞLAM