Bir Ârif, Âlim ve Sûfî Yahyâ Efendi
Osmanlı ilim ve irfan geleneğinin en müstesnâ simalarından biri olan Beşiktaşlı Yahyâ Efendi, tarih sayfalarında yalnızca bir müderris, bir şeyh veya bir şair olarak değil; ilmiyle amel eden, gönüllere ferahlık veren ve insanı hakîkate çağıran bir gönül mimarı olarak yerini almıştır. Onun hayatı, dünya ile ukbâ, zâhir ile bâtın, devlet nizamı ile dergâh huzuru arasında kurduğu benzersiz dengeyle Osmanlı kültür tarihinde özel bir yere sahiptir.
Yahyâ Efendi’nin medrese geleneği içindeki yolu, devrin otorite isimlerinden Zenbilli Ali Cemâlî Efendi’nin dizinin dibinde başlar. Bu nokta bile, onun zâhirî ilimlerdeki kudretinin işaretidir. Riyâziyattan hendese ilmine, felekiyattan hikemiyata, Kur’ân ilimlerinden tıbba kadar pek çok sahada derinleşmiş, devrin âlimleri tarafından “zâhir ve bâtın ilimlerinde üstad” sıfatıyla anılmıştır. Bu geniş ilmî perspektif, onun tasavvufî mizacını destekleyen en güçlü unsurdur. Yahyâ Efendi’de ilim, kuru bir malûmat değil; irfana açılan bir kapıdır. Nitekim kalemiyle ürettiği şiirlerdeki letâfet, mimarîdeki mahâreti, halk hekimliğindeki başarısı ve talebelerine kazandırdığı ilim terbiyesi hep aynı kaynaktan, yani hakikati arama çabasından beslenir.
Yahyâ Efendi’nin tasavvufî yönü, herhangi bir tarîkat silsilesiyle kayıt altına alınmamıştır; ancak bu durum onun gönül dünyasının zenginliğini gölgelememiştir. Rivayetlerde Hızır’dan feyz aldığı, mânevî terbiyesinin üveysî mahiyette olduğu aktarılır. Fakat o, bilinen tarîkat yollarından ziyâde, kendi içinde dinginleşmiş, kendi nefsi üzerinde hâkimiyet kurmuş bir irfan adamıdır. Onu büyük yapan şey; halkın derdini kendi derdi bilmesi, makam ve mevkiden uzaklaştıktan sonra bile toplumun “sığınacak kapı”sı hâline gelmesidir. Beşiktaş’ta kurduğu dergâh, bir mabetten çok bir gönül limanı gibidir. Yoksulların, gemicilerin, tüccarların, devlet ricalinin, gariplerin ve çaresizlerin yolu bu limana düşer; çünkü Yahyâ Efendi yalnızca duâ eden değil, aynı zamanda kapısını ve sofrasını herkese açan bir cömertliğin sahibi idi.
Sarayla arası açılıp görevden azledildiği dönemde bile inceliğini, merhametini ve tevekkülünü korumuştu. “Ekmek kesildi ama çorbamız var.” sözleri, onun dünyaya bakışındaki teslimiyetin, kanâatin ve mütevekkil duruşun en zarif örneğidir. Kurduğu külliye sadece bir tekke değil; mescidi, tevhidhânesi, medresesi, hamamı ve bağlarıyla bir irfan şehri gibidir. İnsanlar oraya sadece duâ için değil, nefes almak, sükûnet bulmak ve kendilerini yeniden toplamak için akın ederlerdi. Yahyâ Efendi’nin bıraktığı miras, bir tarîkata dönüşmese de, gönüller üzerinde bıraktığı etki asırlardır devam etti. Üsküdar’dan Beşiktaş’a, oradan Yuşa Tepesi’ne kadar uzanan geniş bir coğrafyada onun izine rastlanması, sadece mekân işgali değil; mânevî bir hafıza inşâsıdır. Yahyâ Efendi, mekânı ve zamanı aşan bir “huzur çizgisi” çekmiş, insanlara iyilik, tevâzu ve hikmet yolunu göstermiştir. Bugün, onun sessiz ama derin nefesinin ulaştığı bu çağda, Beşiktaş’taki mütevâzı dergâhın rüzgârla salınan servilerinin arasından hâlâ şu mesaj duyulur gibidir: “İlim, gönülsüz olmaz; gönül ise ilimsiz kemâle ermez.”
Ve bizler, bu toprakların bir vakitler yetiştirdiği bu büyük âlim ve sûfîyi hatırladıkça, ilim ile irfanın birlikte yükselttiği insan idealine bir adım daha yaklaşmış oluruz. Beşiktaşlı Yahyâ Efendi, hem çağının hem de bugünün gönülleri için aynı hakîkat kapısını aralayan bir hikmet güneşi olarak parlamaya devam ediyor.
Kemal DEMİR
Yazar
Orta Asya’da yaşayan Müslümanlarının manevî hayatında derin izler bırakan sûfî şair ve Yesevîyye Tarikatı’nın kurucusu Ahmed-i Yesevî, büyük hoşgörü ve sevgiyle insanları irşat etmiştir. Yesevî’nin ho...
Yazar: Kemal DEMİR
Kabına sığmayan çaylar gibisin,Ömür gemisinin dümeni sende.Alnı akıtmalı taylar gibisin,Yiğitlik dendi mi öndesin önde.Kaşınla, gözünle, billur sesinleDünyalar içinde bir tanesin sen.Rayiha sunarsın g...
Şair: Yusuf DURSUN
Bir şehir düşünün ki, Osmanlı’nın yükselişine tanıklık etmiş, sultanların hayallerine mekân olmuş, fetihlerden önce mânevî hazırlıkların yapıldığı kutlu bir durak… Evet, bahsettiğimiz şehir Edirne’dir...
Yazar: Kemal DEMİR
Balkan coğrafyası, Osmanlı'nın bu topraklara ayak basmasıyla köklü bir değişim ve dönüşüme şahitlik etmiştir. Akıncılar, alperenler, dervişler ve erenler gibi Osmanlı'nın mânevî gücünü temsil eden kiş...
Yazar: Kemal DEMİR