Akşemseddîn Hazretleri ile Tarihte Altın Sahife
Hacı Bayram Velî Hazretleri ile II. Murat arasındaki bir mülâkat şu şekildedir:
2.Murad bir sohbet sırasında Hacı Bayram Velî’ye “Şeyhim, aylardır zihnimi bir kurt gibi kemiren bir mesele vardır. İstanbul’un fethi meselesi? Allah’ın izniyle İstanbul’u almak murad ederim. Büyükbabam Yıldırım Bâyezîd, amcam Musa Çelebi tarafından birkaç kere almaya teşebbüs edilen, tarafımdan bir kere muhâsara edilen İstanbul’u almak mümkün olmadı. Himmet edin de şehri alalım” dedi.
Hacı Bayram Velî bir müddet murâkabe hâlinden sonra “Hünkârım, bana öyle gelir ki bu şehr-i Kostantiniyye’yi senin şehzâden Mehmet ile benim köse el ele vererek alacaklardır.” demiş ve fethin müjdesini vermiştir. Hacı Bayram Velî bunu söylerken beşikteki Şehzâde Mehmet ile Akşemseddîn’i işaret etmiştir.
Sultan Murat ise bu mülâkattan sonra bir daha İstanbul’u kuşatmamıştır. Ancak oğlu Mehmed’i ise sık sık “Sen Akşemseddîn’le birlikte İstanbul’u alacaksın.” diye bu işe teşvikten geri durmamıştır. Gerçekten de Hacı Bayram Velî Hazretleri’nin himmeti, tasarrufu, kerâmetiyle fetih, Fâtih ve Akşeyh’e nasip olmuştur.
Feth-i Mübîn
Akşemseddîn/Akşeyh Hazretleri ivazsız ve garazsız olarak hayatı boyunca hep hizmetlerde bulunmuş genç şehzâde üzerinde çok tesiri olmuştur. II. Mehmed pek çok derviş ve velî ile birlikte İstanbul kuşatmasını yapmıştır, fakat bunların içerisinde Akşemseddîn’in mümtaz bir yeri bulunmaktadır.
II. Mehmed kuşatma sırasında Mevlânâ Veliyyüddîn, oğlu Ahmed Paşa’yı Akşemseddîn’e göndererek “Hisarın fethi mukadder mi?” diye sordurdu, haber istedi. Zaman ve zemin dairesinin kutbu Akşemseddîn “Begüm bu kalenin fâtihi sen olasun deyü âlem-i şehzâdelikte sana tebşir ettik.” diye buyurur. Bu haber padişaha ulaşınca kanaat getirmeyip adı geçen elçiyi tekrar gönderip kesin cevap ister “Fethe zaman var mıdır? Lütfedip gününü tayin buyursun.” der.
Akşeyh Hazretleri murâkabe deryasında gezindikten sonra çehresi inci tanelerinden terlerle dopdolu olduğu hâlde başını kaldırıp şunları söyler: “Yarın subh-ı sadıkta sıdk-ı himmetle filan yerden kaleye yürüyüş olacak. Allah’ın izniyle zafer kapısı açılacak, ezan sesleriyle surun içi dolacak, gün doğmadan sabahın müjdeleri ortaya çıkıp gaziler sabah namazını kale içinde kılacaklar. Cihad kılıcının suyu ile gaza yeşilliği, suya kanmış olacak ve kötü gidişatlı kâfirler ateş içinde yanacaklar. Sende o zaman padişahla birlikte bulunacaksın.” Gerçekten de söylediği ve teveccühte bulunduğu her şey olduğu gibi çıkmış, şeyhin muhabbeti ile Fâtih’in kalbi dolmuştur.
Büyük toplarla şehrin surları dövülürken, şehir halkının kuvve-i mânevîsi bozuldu. Zağnos Paşa Hasköy’den karşı sahile bir köprü yapmağa memur edildi. Gemiler karadan yürütülecekti. Gemiler Tophane üzerinden Kasımpaşa’dan Haliç’e inecekti. Bunun için kızaklar yapılarak iyice yağlanmıştır.
Bu sırada zincire karşı taarruz edilecekmiş gibi aldatıcı hareketler yapılmış, Kasımpaşa Tepesine konulan üç büyük topla surlar dövülmüştür. Bunlar yapılırken Tophane, Boğazkesen ve Galata Kulesi arasından Kasımpaşa üzerinden 67 veya 72 gemi Haliç’e indirilmiştir. Gemilerin Haliç’e bu şekilde indirilmesine Bizanslılar/Rumlar çok şaşırmışlar artık şehrin savunmasının mümkün olmayacağını anlamışlardır.
27 Mayıs Pazar günü toplanan Dîvân’da son durum görüşülmüş, son hücumun nasıl yapılacağına karar verilip gazilerin mânevîyatları artırılarak savaşa teşvik edilmiştir. Dîvân kararına göre; Hamza Bey donanmayla harekete geçerek, Zağnos Paşa Haliç surlarını zorlayacak, Karaca Bey Bayram Paşa deresi arkasındaki yıkılmış surlara hücum edecek, İshak Paşa ve Mahmud Paşa kuvvetleri ise surlara tırmanacaktır. Dîvân sonrası Padişah herkesin dinlenmesini ve taarruz gününe hazır olmalarını emretmiştir.
28 Mayıs gündüzü sakin geçmesine rağmen, gecesinde fetih için her türlü tedbir alınmış, sancak kılıfından çıkarılmış, kösler çalınmaya başlamış her yeri tekbir nidaları doldurmuştur. Sultan Mehmed Topkapı cephesinde bizzat fethe iştirak etmiştir.
29 Mayıs Salı günü sabaha karşı umumi hücum başlamıştır. Bu ise şu şekilde gerçekleşmiştir: Topkapı ile Edirnekapısı arasında açılmış olan gediğe, başında Padişah bulunan kol hücum ediyordu. İlk hücum iki saat, hemen arkasından yapılan hücum ise bir buçuk saat sürmüştü.
İstanbul’un dayanacak gücü kalmamıştı. Ulubatlı Hasan ismindeki bir yeniçeri kalkanını siper ederek surun üzerine çıktı ve onu 30 yeniçeri takip etti. Yeniçerilerden Ulubatlı Hasan dâhil sekiz yiğit şehid düştü. Fakat bu olay üzerine galeyana gelen asker hücumu şiddetlendirdi.
Bu minval üzere harp devam etmiş kapıların ve duvarların yıkılması, top atışlarının şiddeti, Osmanlı askerinin cesareti karşısında kaledekilerin umudu artık sona ermişti. Hücum sırasında Bizans İmparatoru Kontekuzen maktûl düşmüş fakat cesedi bulunamamıştır.
Osmanlı’nın son hücumlarıyla Rumlar kaçmış surlara Osmanlı sancağı dikilmiştir. Her burca çıkan Osmanlı neferi ise yüksek sesle Fetih Sûresi’ni okumuştur. Bundan sonra tekbir ve tehlil sesleri, Allah ve Muhammed (s.a.v.) nidaları ayyuka çıkmış ortalık mahşer hâlini almıştı. Akşeyh’in son keşf-i kerâmetine uygun olarak mücâhidler şafak vakti tan yeri ağarmadan surları aşıp şehre girmişlerdir ve Feth-i Mübîn gerçekleşmiştir.
Akşeyh’in Ellerinden Öper
Fâtih Sultan Mehmed Han İstanbul’un fethindeki kerâmetini gördüğü Akşeyh’in ellerinden öper, boynuna sarılır. Kendisinden huzurunda halvete kalmasını ve irşadlarından faydalanmasını rica eder, fakat Akşemseddîn teklifi reddeder. Buna üzülen Sultan Mehmed “Acayip hâldir, isti’dadı bilinmeyen olur olmaz Türkleri irşada kabul buyurula, bizi terbiyeden çekinirsiniz.” diye üzüntüsünü bildirir.
Şeyh Hazretleri Padişah’a “Bu halvetin lezzetini aldığın takdirde saltanat umurundan kesin olarak el çekmek lâzım gelir, memleketin işleri bozulur. O takdirde hem siz hem biz vebale gireriz. Oysa sultanlara lâzım olan adâlet ve doğruluk ile şer-i şerife uymaktır.” şeklinde nasihatlerde bulunmuştur.
Yani dünya işlerine memur olan padişahın gayb âleminin sırlarına daldığı takdirde vazifesini ihmâl edeceği bundan dolayı da din ve devletin zarar göreceği düşüncesiyle her ikisinin de Allah indinde mesul olacaklarını güzel bir lisanla izah etmiştir.
Eyüp Sultan Hazretleri
İstanbul tarih boyunca birçok kez kuşatılmıştır. Bu kuşatmalardan biri de Emevîler döneminde yapılmıştır. Hz. Muaviye döneminde yapılan kuşatmada ordu içerisinde Hz. Peygamber (s.a.v.)’i hicretten sonra misafir eden Ebû Eyyûp el-Ensârî de vardı.
Bu büyük sahabî, sahabeden birisinin şehid olup oraya defnolunacağını Hazreti Peygamber (s.a.v.)’den işitmiş ve mazhâriyete erişmek için sefere katılmıştır. Ebû Eyyûp el-Ensârî Hazretleri kuşatma sırasında bir ok darbesiyle şehid olunca kendi vasiyeti üzerine surlara yakın bir yere defnedilmiştir.
İstanbul'un fethinden sonra Fâtih Sultan Mehmet bu büyük sahabenin mezarının bulunmasını istemiştir. Fakat mezarın yerini hiçbir kimse bilmemektedir. Tek umut ise mânevîyat sultanı Akşeyh Hazretleri’ndedir. Sohbet ve dualardan sonra Akşeyh Hazretleri yerinden kalkmış ve yürümeye başlamıştır.
Padişah nereye diye sorunca "Şu anda bir nur/ışık yayılıyor takip edersek mezarı buluruz." demiş ve büyük sahabenin mezarını bulmuştur. Padişah daha müspet ve ikna edici bir delil isteyince Akşeyh Hazretleri mezarın içerisinde eski yazı bulunan bir mermer taşın çıkacağını söylemiştir. Bu ise aynen tahakkuk etmiştir. Günümüzde ise Topkapı Müzesinde bulunmaktadır. Fâtih bu olay karşısında hayrette kalmış ve Allah'a şükretmiştir.
Gururu Yok Etmek
Fetihle birlikte Sultan Mehmed Akşeyh’e 2.000 altın göndermiş Akşeyh bunu kabul etmemiştir. II. Mehmed Akşemseddîn’in çadırına girdiğinde Şeyh Hazretleri yerlerinden kımıldamayıp ayağa kalkmamışlardır. Padişah, Veliyyüddîn oğlu Ahmed Paşa’ya “Akşeyh bize kıyam etmeyip, yerinden kımıldamadığı için hatırım kırılmıştır ve gönlüm mahzundur.” demiş Ahmed Paşa ise; “Padişah’ım fetihten dolayı sizde bir çeşit gurur ortaya çıkmıştır. Akşeyh Hazretleri bu yüzden ayağa kalkmamıştır. Gerçek maksatları sizdeki o gururu yok etmektir.” cevabını vermiş Padişah durumun farkına varmıştır.
O gecenin son çeyreğinde ise Akşeyh’le Fâtih arasında gizlice sohbet olmuş, sabah namazını da birlikte kılıp duâ eylemişlerdir. Bu olay ise Akşemseddîn’le Padişah’ın arasındaki muhabbet ve yakınlığı göstermeğe kâfidir. Akşemseddîn Hazretleri fetihten sonra İstanbul’da kalmamıştır. Fatih, Şeyh Hazretleri’nin Eyüp’de oturmasını rica etmişse de o memleketi olan Göynük’e dönme izni istemiş ve memleketine dönmüştür. Mübarek kabirleri ise şimdi Göynük’tedir.
Kaynakça
Erol Güngör, Tarihte Türkler, İstanbul 1989.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. II, 6. Baskı, Ankara.
Mehmet Hemdemi¸ Solakzade Tarihi¸( Haz: Vahid Çabuk)¸ C. II¸ Ankara.
Osman Turan, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, C.I,II, İstanbul.
Padişahlar Ansiklopedisi, C. I, Tercüman Gençlik Yayınları, İstanbul.
Tahsin Ünal, Osmanlılarda Fazilet Mücadelesi, Sebil Yay., İstanbul.
Tursun Bey, Tarih-i Ebü'l- Feth, ( Haz.: Mertol Tulum), İstanbul 1974.
Resul KESENCELİ
YazarSaat kulelerinin ortak özellikleri şöyle sıralanabilir: Saatler her saat başı saat sayısı kadar veya saat başı tek vuruş yapacak şekilde imal edilmişlerdir. Bazı saatler her saat başı saat sayısına il...
Yazar: Resul KESENCELİ
1.BeyitSafâ ancak gönülde yâr için sevdâ-yı aşkdır hepDevâ-yı derd ü gam âlemde bir sahbâ-yı aşkdır hep(Gönül rahatı, iç huzûru sevgili için çekilen aşkın sevdâsındadır. Âlemde, çekilen dertleri...
Yazar: Resul KESENCELİ
O büyük Rabb’eKul olmak yeterDost bahçesindeGül olmak yeterElsizlere elDilsizlere dilKolsuzlara kolBel olmak yeterYoksula ekmekAçlara yemekÇıplağa gömlekÇul olmak yeterGörmeyene gözDuymayana sözOzanla...
Şair: Bekir OĞUZBAŞARAN
Tarih; beşeriyetin, milletlerin ve devletlerin hafızasıdır. Binlerce ibretlik olaylarla bezenmiştir, çok iyi anlayıp gelecek için dersler alınması gereken öğretmendir tarih. Şeyh Sadi Şirazi’nin “Baht...
Yazar: Resul KESENCELİ