Cümle Yûsuflar Güzeli
Cümlenin mahbûbu sensin ey habîb-i ezelî
Cümle Yûsuf’lar içinde ey güzeller güzeli
Cümle ümmet âşık oldu sana ey seyyid-i hulk
Himmetinle gitti gayrı bâğ-ı vahdet gazali
“Küntü kenzen” sanadır matlab-ı a’lâ sensin
Mazhâr-ı zât-ı Hudâ’sın nakş-ı rûhın yazalı
Cümle âlem kapına yalvarı geldi ey şefî
Hep kabul oldu dilekler min ahad lemyezelî
Oldu uşşâk gözü giryân dili biryân ey habîb
Oldu mecnûn u dîvâne Muhyî hüsnün sezeli
Muhyî, bazı dergâhlarda şeyhlik ve bunun yanı sıra vâizlik hizmetinde bulunmuştur. Şiirlerinde çok güçlü mısralara rastlanmaz. Aruz ve hece ile şiirler yazmıştır. Hece ile yazdığı şiirlerde daha zorlamasız, daha akıcı bir üslûbu vardır.
Şair na’tinde, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in, bütün cihânın ezelden beri sevgilisi olduğunu söylüyor. Çünkü o, Allahu Teâlâ’nın “Habîbim” dediği, bütün güzellerin en güzelidir. “Cümle Yûsuf’lar içinde ey güzeller güzeli” mısraı klâsik edebiyatımız içerisinde orijinal bir söyleyiştir. Şair Hz. Yûsuf’u tek başına zikretmiyor. “Yûsuf” ismini güzelliğin sembolü olarak kullanıyor.
“Küntü kenzen” sanadır matlâb-ı a’lâ sensin
Mazhâr-ı zât-ı Hudâ’sın nakş-ı rûhun yazalı
“Küntü kenzen” ya da “Kenz-i mahfî” bir hadîs-i kutsîye(?) âtıf sözüdür. Allah; “Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim; bundan dolayıdır ki halkı yarattım, yokken var ettim.” demiştir.
Hadîsçiler bu sözün uydurma (mevzu) olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Fakat ne hikmetse bizim şuarâ arasında bu söz pek yaygındır. Muhyî de bu sözü iktibas ederek. Allahu Teâlâ’nın, dünyayı halk etme sebebi olarak Hz. Muhammed (s.a.v.)’i gösteriyor. Yani Allahu Teâlâ, Peygamber Efendimiz’e âşık olduğu için, bu sözleri söylemiş ve dünyayı da O’nun hürmetine yaratmıştır.
Sonraki beyitlerde de Allahu Teâlâ’nın “Habîbim” diye şereflendirdiği Hz. Muhammed (s.a.v.)’e bütün dünyanın âşık olduğunu belirtiyor. O ki insanların efendisidir, seyyid-i kâinattır. Hz. Muhammed (s.a.v.)’in, şefâatin kaynağı oluşunun bildirilmesi üzerine bütün insanlar O’nun eşiğine yönelmiştir.
Vedat Ali TOK
Yazar
Leylâ Hanım (?- 1847)‘Alîl-i derd-i isyâne devâsın yâ RasûlallahBize sûy-i cinâne rehnümâsın yâ RasûlallahSana âşık olanlar secde eyler hâk-i pâyindeCemî-i ümmete kıblenümâsın yâ RasûlallahYaratılmazd...
Yazar: Vedat Ali TOK
Vücudûn bâ’is-i îcâd-ı âlem yâ RasûlallahAnınçün cümleden sensin mükerrem yâ RasûlallahZuhûr-ı zât-i pâkindür anı halleyleyen yohsaKalurdı sırr-ı mevcûdât mübhem yâ RasûlallahAceb mi âb-ı rûyunla döne...
Yazar: Vedat Ali TOK
Osmanlı cemiyetinin oldukça zengin ve renkli bir yelpazesi vardı. İnsanî hoşgörü iklimi altında, çok sesli bir harmoni içerisinde birlikte yaşama becerisini gösteren, faziletli bir içtimâî bünyeye sah...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Buhârâ, yedi Nakşbendî pîrine ev sahibi yapmasıyla meşhûrdur. Fakat öncelikle ifade edilmelidir ki bu şehirde cennetle müjdelenen on sahâbîden Ebû Ubeyde b. Cerrâh’ın makamı da bulunmaktadır. Ebû Ubey...
Yazar: Hamit DEMİR