Gülistân'da Diken Biter mi?
“Dünya bir meşakkat diyarıdır.” diyor Mecit Ömür Öztürk. Ve Beled Suresi 4. ayeti kerimede şu şekilde buyruluyor; “Doğrusu biz, insanı bir meşakkat içinde yarattık.” Dâim kuraldır; hayat macerası muhakkak ki derin bir öğretiden ibârettir. İnsan evlâdı, yaşadıklarıyla belli belirsiz türlü meşakkatlerden geçecek, merhalelerle sınanacaktır.
Ağlayarak gelip, ağlatarak gittiğimiz dünyada, aldığımız her nefes aslında bir nimettir. Dert diye sırtımıza yüklediklerimiz bazen kambur, bazen yağmur olur, yağar üstümüze. Dermânı ararken dönüp dolaşıp varılan nihai nokta derdin en içidir. Derdinin dermanı her zaman derdinden bitendir. Hem ne demiş Şeyh Edebali; “Derdi veren, dermanı derdin içine gizlemiş.”
Sözlükte “yarmak, iki parçaya ayırmak” anlamındaki şakk masdarından türeyen meşakkat “zorluk, güçlük, darlık ve sıkıntı” demektir. Kökeni bakımından Arapça bir kelimedir. Günlük hayatta kullanımı yaygın olan bu sözcük, yapılacak bir işin ya da olayın zorluk içinde ve güçlükle gerçekleştirileceğini anlatır. Meşakkat kelimesi tarihte bilinen en eski yazılı kaynaklarda ilk kez 1330 yılında Âşık Paşa’nın Garipnâme adlı eserinde yer almıştır.
Yaban adlı kitabında “Bu zahmet, bu meşakkat ne için?” diyor Yakup Kadri Karaosmanoğlu. Sahi, ne için çabalıyor insanoğlu? Fânisi olduğumuz bu dünyadan bâkisi olacağımız âleme irtihal ettiğimiz zaman anlaşılacaktır meşakkatlerimizin kıymeti. Şimdilik sadece yorulduğumuzu hissetsek de, her meşakkatin bir anlamı bir de mükâfatı vardır. Zorlukla geçtiğimiz yollar, elbette ki çiçekli bahçelere de bir gün kavuşacaktır.
Halit Ertuğrul bir kitabında şöyle söylüyor: “Başına bir bela gelirse Allah’a sığın. Unutma, bu dünya zevk ve sefa yeri değil, dert ve meşakkat yeridir.” Ve arkasından da Cahit Zarifoğlu’nun Anlatılmış Günler adlı şiirindeki meşakkat bahsi akıllara geliyor; “Meşakkate, adeta ısrarla, yılmadan, sabretmektedirler.” Dert ve meşakkat yeri olan bu dünyada vazifemiz bize verilen imtihanları alnımızın akıyla, isyan etmeden hatta şükrederek, tevazu ve sekînetle üstesinden gelerek bir ömür sürmektir.
Hem Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Esas sabır musibetin ilk başa geldiği anda gösterilmelidir.” Mü’min özellikle musibetle ilk karşılaşma anında metânetini korumalı, musibetler karşısında sabırlı olmalıdır. O an verdiğimiz tepkilerdir asıl sabrımızı gösteren… Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi (k.s.) bir beyitlerinde bu konuyla alakalı şöyle buyuruyor:
"Her belânın sabrını verdi belâ ihsân eden, dostlar belâ ihsan eden.
Her kazâya biz rızâyı yârdan öğrendik, dostlar yârdan öğrendik."
(Bize bu belâyı veren onun sabrını da verdi. Biz kazaya razı olmayı sevgiliden öğrendik, dostlar, ondan öğrendik.)
Bu beyit beraberinde Fuzulî’nin, derdin de dermanın da sahibi olan Yüce Rabb’imize yakarış içinde beni belaya, aşka bağımlı kıl diyerek feryat ettiği beyti akıllara geliyor:
"Az eyleme inayetini ehl-i dertten
Yani ki çoh belâlara kıl müptelâ beni."
Fuzulî burada dertlilerden iyiliğini, lütfunu eksik etme Allah’ım. Yani beni çok belalara (aşka) bağımlı kıl, diyor. Fuzulî derdin Allah’tan geldiğini söyleyip daha çoğunu istiyor. Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi de, dermanın da sahibinin yaradan olduğunu ve buna razı olmayı da yardan öğrendiğini bizlere aktarıyor.
Yazımızı dertli gönüllere ferahlık bahşeden İnşirah Suresi’nin o çok yüce 5 ve 6. ayeti kerimeleriyle bitirelim; “Demek ki her zorlukla beraber bir kolaylık var. Evet, her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.”
Rabb’im; yeis içinde bulunan kalplere inşirah ferahlığı versin.
H. İklil ABBASOĞLU
Yazar“Kula vefası olmayanın Hakk’a vefası olmaz.” diyor Mevlâna Hazretleri. Arkasından Hz. Ali’nin tüm insanlığa ders niteliğindeki aydınlık sözü geliyor akıllara; “Kimseden vefa görmesem de vefa göstermey...
Yazar: H. İklil ABBASOĞLU
"Saygı" kelimesi, dilimize derin köklerden gelerek günümüze kadar uzanan anlamlı bir serüvendir. Türk Dil Kurumuna göre, ‘değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye,...
Yazar: H. İklil ABBASOĞLU
Geçtiğimiz günlerde Darende ve çevresindeydik. İki ablam ve yeğenlerim Muhammed’le Zeynep de bizimle oldukları için ayrıca çok mutlu olduk. Darende her zamanki zenginlikleriyle yine eşi bulunmazdı. Bi...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Sevgimiz Allah için değilse o sevgi gelip geçicidir. Hakikî sevgi fâni olan değil bâki olandır. Gönül toprağımıza ekeceğimiz Hak sevgisinin tohumları büyüyüp dal budak sardıkça tüm güzel yürekli insan...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ