Esmâü’l-Hüsnâ: El-Kavî
El-Kavî; kuvvetli ve güçlü demektir. Yüce Allah'ın sıfatı olarak, "kuvveti tam, her şeye muktedir olan" anlamını taşır. Herhangi bir âcizlik, zafiyet ve vehin gibi hallerden hiçbirisi Yüce Allah'a egemen olamaz. Her türlü zafiyet, âcizlik ve vehin beşeriyete dair niteliklerdir. Allah ise, her türlü yaratılmışlık hâllerinden münezzehtir. Kur’ân-ı Kerim'de, mutlak gücün Allah'a ait olduğu beyân edilir: "Zulmedenler azâba uğrayacakları zaman bütün kuvvetin Allah'ın olduğunu ve Allah'ın azâbının pek şiddetli olduğunu bir bilselerdi!" buyrulur. Bir başka âyette de, "Kuvvet, ancak Allah'ındır." denilmektedir. Bütün bu âyetler, yegâne güç ve kudretin Cenâb-ı Hakk'ın uhdesinde toplandığına işaret etmektedir.
İnsanlık tarihi boyunca bazı fert ve cemiyetler, ilâhî kudretin varlığını unutunca, kendi âciz varlıklarını hiç hesâba katmadan sahte kudret sıfatına bürünebilmişlerdir. Ellerinde bulunan zenginlik, aşîret taraftarlığı ve kamu gücü sayesinde, Allah'ın hür olarak yarattığı insanları köleleştirme ve sömürme yoluna gitmişlerdir. Kur’ân-ı Kerim'de, Yüce Allah'ın el-Kavî ismini gasbeden birçok sahte güçten bahsedilir. Bunlardan birisi Allah'a isyanın, tuğyanın ve her türlü zulmün sembolü olan Fir'avun’dur.
Başta iktidar olmak üzere; kibirlenmenin, servetin, şehvetin, şöhretin, gücün ve Allah'a meydan okumanın bir simgesidir. Maddî iktidarını putlaştıran ve kendisini de rablik makamında gören Fir'avun, bireysel ve sosyal hayatının bütün alanlarından Hz. Mûsâ'nın İlâhı olan Allah'ı çıkardığı gibi, insanların gönlünden de Allah'ı çıkarmak istemiştir.
İslâm düşüncesine göre, elinde tuttuğu kamu gücünü adaletin sağlanmasında değil, zulmün koyulaşmasında kullanan her zorba, Fir'avun zihniyetini benimsemiştir. Onlar, sınırsız gördükleri gücü, hiç kimse ile paylaşmazlar. Bu güç, ister inanç ister siyaset ister servet ister iktidar olsun, fark etmez. Hepsini uhdelerinde tutarlar.
Halk ise, sürü ve köle muamelesi görür. Halkın, onların nezdinde hiçbir değeri ve itibarı yoktur. Kendisini güçlü gören Fir'avun zihniyeti, inançlara bile ambargo koymaya kalkar: "Benim belirlediğim kadar inanacaksın." der. Hem inançlara ve hem de fikirlere sınırlar çizer. Kölenin itiraz hakkı olmadığı gibi, halkların da itiraz hakkı yoktur, mantığını sergiler. Servete, maddî iktidara ve silâh gücüne dayanan her zorba, kendini ilâh gibi görür. Yaptıklarından hesap sorulmasını asla istemezler. Kibirlidirler. Onların gözünde halk, toprakta debelenen solucan kadar bir değere sahip değildir. Onlar, ne kimseye hesap verirler ne de herhangi bir kimsenin kendilerinden hesap sormasına rızâ gösterirler.
Yüce Allah'ın el-Kavî ismi, Müslüman'a güç vermeli, bu sebeple, iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma görevini ihmal etmemelidir. Ayrıca, hem İslâm'ı yaşarken hem de anlatırken kınayıcıların kınamasından da çekinip korkmamalıdır. Bütün fânî gücüyle, Allah'ın emrettiklerini yerine getirme ve yasakladıklarından kaçınma yolunda gayret göstermelidir. Unutulmamalıdır ki, Yüce Allah'ın yenilmez ve gâlip gelinemez güç ve kudreti karşısında her güç ve kudret izâfî ve anlamsızdır.
Editör
YazarMelekler, Allah’ın nurdan yarattığı varlıklardır. Onlar ne yemek yer ne de uyurlar. Yorulmazlar ve hastalanmazlar. Allah onlara istediği kadar ömür verir. Hem yerlerde hem de göklerde her yerde buluna...
Yazar: Editör
El-Afüvv: Çok Affeden, Çok BağışlayanAllah'ın en güzel isimleri arasında yer alan ‘el-Afüvv’; çok affeden, çok bağışlayan anlamındadır. Nitekim Kur’ân-ı Kerim'de, "Hiç şüphesiz ki Allah, çok affedendi...
Yazar: Editör
Kur’an-ı Kerim okurken mealiyle birlikte okumaya gayret ederim. Kur’an’ı bu şekilde okumak hem daha heyecan verici oluyor hem de insan ayetlerden daha çok faydalanabiliyor. Kur’an’ı biraz da olsa anla...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Anadolu irfanı; sevgi, saygı, hoşgörü, yardımlaşma, kanaatkârlık ve maneviyat gibi köklü değerler üzerine kurulu kadim bir halk bilgeliğidir. Bu bilgelik yüzyıllar boyunca kuşaktan kuşağa aktarılmış, ...
Yazar: Editör