Çocukluğum ve Darende’m
Sessiz sakin bir memleketin çiçek kokan, tarih kokan ruhunu, zaman, mekân bilinciyle omuzlarımda taşıdım. Vefasına vurgunum, izine hayranım. Unutturmadı hiçbir güzelliğini kalbime.
Somuncu Baba’dan, Hasan Gazi’ye yürüdüğüm, yol aldığım canım memleketim Darende. Heybetiyle iç içe olduğum Heyik Dağlarından, Top Kayası’na nice sırrı emanet etmişlerdir çocuk ruhuma.
Ah kayalar ah sular!
Tohma kıyısı çocuğuyum ben. Sarp kayalara tırmanmış, yüzü ırmağa bakan. Irmağın yeşili, kayaların kahverengi tonları işlenmiştir gönlüme ince ince.
Bana çok şey anlatır kaya üzerindeki yosunlar da. Kına yaktığım o yosunlar, bayram kınalarıma eş olmuştur. Eteğinde yankılar bulduğum sessiz, sakin adı özlemekten geçen damlaları Tohma’nın yüreğimde hep çağıldar.
Adına ‘’kanyon’’ denildiğini sonradan öğrendim iki kaya arası akan ırmağın yatağına. Köprügözü derdik biz hep oralara. Gözlerimin göğe yakın yanında uzanan taşın en heybetli hâliydi Zengibar Kalesi. Dibinde ne anılar biriktirdim.
Köprügözü ise, balık tutanların tutkularına şahitliğimdi. Şuğul; maceracı, yüzme heyecanını öğretmiştir gönlüme, biz giremesek de.
Taşlarına vurgun olduğum, üzerinde sektiğim, kıyısından köşesinden yeryüzüne baktığım kayalar, ah kayalar.
Minik bir sevdanın kâh kahve elbisesi, kâh mavi hırkası onlar.
Benimle büyüyen o libası gönlümün diplerine serdim renk renk, ışıl ışıl. Sözler büyüttüm gözlerimden içeri sızan o elmas vakitlere. Ah çocukluğum sarıp sarmaladığım nadide seslenişler.
Somuncu Baba’da gül vaktiydi gönlüm. İzzet Paşa’da papatya. Hacı Derviş’te bir ezan sesi, Kurtbağı’nda Top Kayası mucizesi. Yuvarlanır mı diye baktığım. Camisinde Kur’an öğrendiğim Hoca Efendi. Vakur, mütevazı, takva abidesi hâliyle örneklikti.
Turam dedikleri taşları birleştirip, evcikler yaptığım çocukluğum.
Yağ satarım bal satarım oyunlarından sıkılınca, trampet ekibiydik gedik çıkmaz sokağında. Tüm mahallenin çocuklarıyla ne güzeldik. “Balkona bak balkona bak.” şarkısı eşliğinde ne de aşkla, şevkle, uyumla söyler çalardık bir teneke ve iki çubukla trampetleri.
Tohma'nın birikintilerine toplanan kurbağa larvalarını balık sanıp “çomça balığı” adı ile avuçlarımızdaki o yavrulara iyilik çabamız.
Bilsek ki onlar kurbağa olacaktı, dokunamazdık.
Edip Cansever ne de güzel söylemiş; gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk. Hiçbir yere gitmiyor. Ömrümüzün mevsimleri işte oradan besleniyor.
Uçsuz bucaksız bir gökyüzü endamıydı Darende’m benim hayatımda. Damga vuran çocukluğum ise nice tutunuşa nüve idi.
Elini öpmek için Köprügözü’nde beklediğim Hulûsi Efendi... Çocuk ruhumu sunduğu o esans kokulu harçlıkları hiç unutamam. Onları harcamaz bekletirdim cüzdanımda. Ta ki kokusu azalana kadar.
Ah çocukluk;
Topladığım taşları kâh boyadım, kâh beştaş oynadım. Dökülen ağaçlardan yapraklar koyuyorum defterler arasına ve kır çiçekleri hala.
Tüm kurumuşluklar unutmaktan geçse de bana hatırlatma zili “kuruttuğum her çiçeğin gölgesi…”
Nilüfer Z. AKTAŞ
Yazarİstanbul’a özdeş insan yetiştirme şiarı olmuştur hep gönlümde, İstanbul ruhuyla…Masmavi denizinden alacağımız renkle; derya gönüllü derin, bir o kadar asil.Güneşinin doğuşu batışındaki ihtişamı gibi ı...
Yazar: Nilüfer Z. AKTAŞ
Yıllar öncesi…Darende…Ve sonbahar gelirdi en zarif haliyle. Yeşile hissettirmeden, sarıya boyayarak. Teneke sobalar kurulurdu. Şimdiki sobalar gibi ısısı kalıcı olmasa da...Minik bebeler, çocuklar ve ...
Yazar: Nilüfer Z. AKTAŞ
Huzur damıtan evlerde büyümekle başlıyor aslında her şey. Konsantre şekilde birikiyor güzellikler. Ömür boyu kullanımda olacak şekilde. Tam tersi de öyle…Aile; a ile başlayan alfabeden bir cüz taşır. ...
Yazar: Nilüfer Z. AKTAŞ
Hz. Abdullah, Peygamberimiz (s.a.v.)’in halası Ümeyme’nin oğluydu. İslâm davetinin ilk günlerinde iman safına girdi.Abdullah bin Cahş da imanı uğrunda her sıkıntıya razıydı. Fakat tazyikler haddi aşın...
Yazar: N.Nida DURAN