Abdullah Bin Cahş (ra)
Hz. Abdullah, Peygamberimiz (s.a.v.)’in halası Ümeyme’nin oğluydu. İslâm davetinin ilk günlerinde iman safına girdi.
Abdullah bin Cahş da imanı uğrunda her sıkıntıya razıydı. Fakat tazyikler haddi aşınca, Habeşistan’a giden Müslümanlara katıldı. Bir müddet orada kaldıktan sonra, Hicret hadisesini duyunca Mekke’ye, oradan da Medine’ye hicret ettiler.
Hz. Abdullah genç, zeki, dirayetli bir insandı. Peygamberimiz mühim hizmetlere Hz. Abdullah’ı gönderiyordu. Peygamberimiz bir gün Hz. Abdullah’ı yanına çağırarak; “Yarın sabah okunu, yayını, kılıç ve teçhizatını alarak yanıma gel!” buyurdu.
Hz. Abdullah, sabah namazından sonra silahını kuşanarak erkenden Hane-i Saadet’in kapısı önünde beklemeye başlamıştı.
Peygamberimiz, Hz. Abdullah’ın emrine askerî bir müfreze vererek onlara kumandan tayin etti. Eline de bir mektup vererek, iki gün sonra, istenen yere varınca açmasını tembih etti. Mekke’ye doğru yola çıktı, “Nahle” denen mevkie varınca mektubu açtı. Mektupta, nasıl hareket edeceği yazılıydı. Kureyşlileri araştırmak üzere vazifelendirilmişti.
Biraz sonra Kureyş’e ait kafileyi gördüler. Bu kafile, savaş için silah ve erzak taşıyordu. Hz. Abdullah baskın yaparak bütün mallarını ele geçirdi. Ele geçen ganimet, Müslümanların aldıkları ilk ganimetti.
Hz. Abdullah’ın tek gayesi, Allah Rasûlü’nü hoşnut edip rızasını kazanmaktı. Peygamberimiz, kendisini bu hizmet için gönderdiğinde: “Abdullah! Dünyada en çok özlediğin şey nedir?” diye sorunca şöyle cevap verdi: “Benim dünyada tek gayem, Allah ve Rasûl’ünün sevgisidir.” dedi.
Uhud Savaşı hazırlıkları yapıldığı esnada, Hz. Abdullah öne ilk atılanlardandı.
Ordu yola çıkmış, “Şeyheyn” denen mevkiye gelmişlerdi. Mü’minlerin annesi Ümmü Seleme, Peygamberimiz (s.a.v.)’e bir kapta üzüm suyu getirmişti. Peygamberimiz bir miktar içtikten sonra geriye kalanını Hz. Abdullah’a uzattı. Hz. Abdullah, şıranın tamamını içip bitirdi. O anda bir arkadaşı yaklaşarak Hz. Abdullah’a sordu: “Sabahleyin içeceğin suyun nerede olduğunu biliyor musun?” Şehadet şerbeti, Abdullah’ın burnunda tütüyordu: “Ben!” dedi, “Ancak Rabb’ime kavuşunca şerbete kanarım. O’na kavuşmak, benim için iyice susadığımda, suya en mükemmel şekilde kanmaktan daha hoştur.” diye Allah’a yalvarmış, şehadeti istemişti.
Savaş başlamıştı ve bir ara elindeki kılıcı kırılıverdi. Bunu gören Peygamberimiz, yerden bir hurma dalı aldı, kendisine verdi ve onunla çarpışmasını söyledi. Hz. Abdullah cihada onunla devam etti.
Vakit tamam olmuş, duası da kabul edilmiş olacak ki, müşrikin bir darbesi Hz. Abdullah’ın cennete uçmasına kâfi geldi. Savaş sona ermişti. Müslümanlar ölü ve yaralıları tespit ediyorlardı. Müşrikler, şehit Abdullah’ı tanınmayacak hâle sokmuşlardı. Bu hâl Peygamberimiz (s.a.v.)’i çok üzmüştü ve Hz. Abdullah’ı, dayısı Hz. Hamza’yla birlikte defnetti. Bu sırada Hz. Abdullah 40 yaşında bulunuyordu. Allah ondan razı olsun!
N.Nida DURAN
YazarSessiz sakin bir memleketin çiçek kokan, tarih kokan ruhunu, zaman, mekân bilinciyle omuzlarımda taşıdım. Vefasına vurgunum, izine hayranım. Unutturmadı hiçbir güzelliğini kalbime.Somuncu Baba’dan, Ha...
Yazar: Nilüfer Z. AKTAŞ
İyimserlik de kötümserlik de yaşamı algılama biçimidir. İyimserliğin besleyici, yumuşatıcı, motive edici yanı vardır. Kötümserliğin ise engelleyici, örseleyici, tüketici bir yanı vardır. Toplumumuza ş...
Yazar: Eşref BOLUKÇU
Hazreti Ömer (r.a.)’ın oğlu Hz. Abdullah, babası Müslüman olduğunda beş yaşlarında bir çocuktu. Bu sebeple hiç puta tapmamıştı. İslâmiyet’i anlayabilecek bir yaşa geldiğinde hemen Müslüman oldu. Daha ...
Yazar: N.Nida DURAN
Bilâl, Habeşistanlı bir köleydi. Ümeyye bin Halef’in kölesiydi. Peygamber Efendimiz, İslâm dinini yaymaya başlayınca zaman zaman Rasûlullah’a gidip mübarek sohbetini dinlerdi. Efendisi Ümeyye bin Hale...
Yazar: N.Nida DURAN