Ramazan’da Tebessüm
Ramazan, dinî hayatımızın en mübarek gün ve gecelerinin yaşandığı mukaddes bir ay olduğu gibi medeniyetimizin de şahikalara eriştiği, irfanımızın zirveye çıktığı, kültürümüzün zarafet ve ihtişamının fark edildiği kutsal zamanlardan ibarettir. Bu günler, elbette ibadetlerin yürekten ve samimice yapıldığı vakitlerdir. Ancak dünyevî amellerin yanı sıra dünya hayatının da devam ettiği zaman dilimleridir.
Hatta bu mübarek gün ve geceler, 11 ay boyunca büyük bir neşve, heyecan, sabır ve coşku ile milletimiz ve ümmet tarafından beklenir, yolu gözlenir. Zira fakirlerin maddî bakımdan refaha kavuşacakları, zenginlerin ise zekât, sadaka ve bağışlarla görevlerini ifa edecekleri özge zamanlardır oruç günleri.
Ramazan ayının hususiyetleri, özellikleri pek çok. Yardımlaşma, dayanışma, komşuluk ve akrabalık münasebetlerini hatırlama ve yaşatma, bu özelliklerden sadece bir kaçı. Vefa duygusu da şüphesiz mukaddes ayda unutmadığımız ve güzelliklerini yaşattığımız çok mühim bir alametimiz.
Hatta biricik alamet-i farikamız. Peki, bu özel ve seçilmiş ayda neşeye, mizaha, tebessüme yer yok mu? Vardır elbette. Olmaz olur mu? Öncelikle şunu unutmamak gerek. Biz “Mü’mine tebessüm sadakadır.” buyuran yüce bir Peygamber’in ümmetiyiz. Mademki Ramazan bir bakıma sadaka, zekât ve bağış ayıdır. Öyleyse buna imkânı olmayanların en çok hatırlaması gereken hususiyet, diğer mü’min kardeşlerine tebessüm etmek, onlara selam verip hatırlarını sormaktır. Böylece kalpler kaynaşır, ruhlar ünsiyet kazanır, neticede bir ülfet meydana gelir ve tebliğ çok daha mükemmel şekilde yapılmış olur.
Eski Ramazanlarımıza baktığımızda, mizah anlayışının çok yaygın olduğu ve toplumun her kesimini kucakladığı görülür. Ramazan şiirlerinde nükteleri, nesirlerinde ise bol bol oruç fıkralarını görürüz. Bu hem insanımızın hayata çelebice ve iyimser bakışını hem de bir ihtiyaç olan mizahın da hiçbir hâl ve şartta asla ihmal edilmediğini göstermesi bakımından büyük önem arz ediyor.
Davulcuları Çok Sevdik
Edebiyatçılarımızın Çocukluk Hatıraları benim ilk göz ağrım, ilk kitabım. Orada 72 yazar ve şairimizin çocukluk yıllarına dair anlattıkları müstesna hatıralar vardı. Bir kısmında Ramazan’a dair intibalar ağırlıklı yer alıyor. Bu kitabın ardından gelen Yazar Olacak Çocuklar, Şair Olacak Çocuklar ve Romancı Olacak Çocuklar adlı kitaplarda da benzer havalar vardır.
Ben de çocukluk ve ilk delikanlılık yıllarımı anlattığım Yıldızlarla Uyumak romanımda eski Ramazanlara çokça yer veriyor, bilhassa uzun kış gecelerine rastlayan oruç ayında gece yarısı evimizin önünden hızla geçen Ramazan davulcularını anlatıyorum.
Ah o ‘Ramazan Davulcuları’… Onlar bizim çocukluk hülyamızın, masumiyet rüyalarımızın birer efsanesi, kahramanı değil miydi? Herkes evinde otururken, anneler, gelinler ve kızlar mutfakta çatal kaşık tabak sesleri arasında sahur yemeğini hazırlanırken onlar canlarını dişlerine takmış, milleti uyandırmaya çalışıyor, davullarını çalıp hızlı bir tempo ile sokaklarda ilerliyorlardı.
Sanki arkalarından birisi koşuyormuş gibi acul idiler. Muhayyilemde o geçişler benim için unutulmaz film sahneleri, fotoğraflar kareleri gibiydi. Uzaktan davulun sesini duyar duymaz pencereye koşardım. Kahramanımızın muhteşem geçişini seyredecektim. Aksatmaz, geçerdi. Genelde üstü karlı, elbiseleri beyazlar içindeydi. Neredeyse sokağımızdan geçen bu kişi canlı, hareketli bir ‘kardan adam’dı. Sokağımızın solundan gelir, sağ tarafa doğru hızla, koşar adım yürürdü. Göz ucuyla onu takip eder-dim. Kim bilir şimdi hangi mahallelere gidecek, o sokaklarda oturan insanları da oruç için sahura kaldıracaktı.
Sevimli Maniler
Davulculardan bahsedip de birkaç manilerini söylemezsek ayıp olur. Zira Ramazan manilerinin gerçek âşıkları, şairleri esasen bizzat davulculardır. Elbette onlara vekâleten mani düzen şuara da vardır ama davulcular da artık güzel söz söyleye söyleye, mani okuya okuya onlar da birer şair olup çıkmışlardır evel Allah. En azından teberrüken bir iki manilerini paylaşalım ki vebalden kurtulalım. Gönül koymasınlar.
"Geldi Ramazan-ı Şerif
Ehli diller gayet zarif
İftarı size söyleyim
Olmaz mı Sultan-ı latif"
Ramazan manileri bu mübarek ayın aynasıdır, yankısı, sefasıdır âdeta... Onun huzur ve neşesini aksettirir bize zaman zaman...
"Ramazan geldi dayandı
Camiler nura boyandı
Benim devletli efendim
Sıra paraya dayandı"
Pide ile Hatırlanan Karagözcüler
Aslında Ramazan’da bizim büyük bir sanatşölenimiz de var. Karagöz Hacivat bir bakıma bu aya mahsus gibi kabul edilir. Ama bunun yanı sıra Meddah, Orta Oyunu ve diğer gelenekli oyunlar da Ramazan’a özgüdür. Günümüzün çok kıymetli Karagöz ustası Ünver Oral Beyefendi ile yıllar önce Kubbealtı’nda sohbet etmiştik.
Zaman zaman lütfedip ziyarete gelirdi. Ona “İşler nasıl?” diye sormuştum. Biraz tebessüm ederek ve derin bir tevekkülle durumu açıklamıştı:
“Pekiyi değil ama yine de şükürler olsun diyelim. Şimdi Ramazan yaklaşıyor diye seviniyoruz. Malum Ramazanlarda pide ile birlikte Karagözcüler de hatırlanıyor ya...” Acı acı gülüşmüştük.
Diş Kirasının Anlamı
Başta dedim ya Ramazan, bütünüyle parlak bir medeniyettir. Her bir teferruatı hüsündür, güzelliktir. Mesela “diş kirası” geleneğimiz olağanüstüdür. Bu o kadar güzel, anlamlı ve hayırlı bir âdet ki… Düşünebiliyor musunuz? Bir akrabanızı, yakınınızı, komşunuzu, dostunuzu iftara davet ediyorsunuz. Yemek ikram ediyor, karnını leziz taamlarla afiyetle dolduruyorsunuz. Veda vakti geldiğinde, kapıda onu uğurlarken bir de eline bir hediye veriyorsunuz. Bu ne civanmertlik, cömertlik ve hayırhah bir iştir, yaşayan, tadan bilir. Batı’da bunlar var mı? Ne gezer?
Onlarda ‘Alman usulü’ vardır. Yani iki arkadaş lokantaya gittiklerinde, yemekten sonra çıkışta herkes kendi yemek borcunu ödüyor. Onlar bizim incelikleri, zarafeti asla bilemez. Peki ‘diş kirası’ nasıl yaşanmıştır? Şüphesiz en muhteşemleri ve muazzamları saraylarda gerçekleşmiştir. Zira padişahın daveti üzerine saraya giden mü’minler, iftardan sonra kese kese altınlara da sahip olmuşlardır. Vezirlerin ve diğer devlet erkânının iftarları o oranda olmasa da yine de yüz güldüren, mesut eden nevidendir. Ve nihayetinde semtin, mahallenin, şehrin zenginleri de konaklarında, yalılarında, evlerinde iftar verir ve çıkışta misafirlerine ‘diş kirası’ vermeyi unutmazlar. Aslında bu tür güzellikleri bugün de yaşatmak lazım. Elbette bugün altın verilemez, belki para da takdim edilemez. Amaen azından iftardan sonra misafirler çıkarken hane sahibinin onlara güzel bir kitabı hediye etmesi çok anlamlı, güzel bir jest olur.
Ramazan Bayramdır
Ramazan ayı bütünüyle bir bayramdır. Kutlu ve özge bir zamandır. Oruçlar, iftarlar, teravihler, sahurlar, minarelerdeki mahyalar, Ramazan davulcuları, Ramazan manileri, hayatımıza neşe ve anlam katan ibadetlerimiz, geleneklerimizdir. Bu ayın kıymetini hakkıyla bilmemiz, görevlerimizi tamamıyla yerine getirmemiz gerekiyor. Cennet vatanımız Türkiye’de Ramazanlar çok güzel yaşanıyor şükürler olsun. Cenab-ı Allah, yaklaşan Ramazan ayını ağız tadıyla yaşamamızı nasip etsin. Hem milletimize hem de ümmetimize güler yüz, tatlı dil ve iyi bir hayat nasip etsin.
Ve Ramazan Duası…
Bir de “Ramazan Duası” vardır ki onu da hatırlamak, okumak ve günümüzde yaşatmak gerekiyor. Ecdat yadigârı bu halis dua, içinde bulunduğumuz salgın günlerinde insanlarımızı rahatlatacak ve her şeye rağmen şükretmemizi sağlayacak olağanüstü bir moral ve ümit kaynağıdır. Mademki Ramazan günlerini ve gecelerini yaşıyoruz, bilinmeli, söylenmeli, öğretilmelidir:
“Günleriniz hayrola, hayırlar feth ola, şerler def ola, gönüller şad u handan ola, müşkülatlar hâll u asan ola, nâ murad olanlar ber murad ola, nâ şâd olanlar şad u handan ola, hastalar şifa yab ola, dertliler deva yab ola, borçlular eda yab ola. Kalplerimiz mesrur, ayıplarımız mestur, günahlarımız mağfur, dünyamız mamur, ahiretimiz mamur içimiz dışımız pür nur ola. Ahir ve akıbetimiz hayrola. Ramazan-ı Şerifimiz mübarek ola.”
Mehmet Nuri YARDIM
YazarOnbir ayın sultanıGeldi Şehr-i RamazanŞeytanların butlanıGeldi Şehr-i RamazanGariplerin göz nuruÇocukların gururuMüminlerin süruruOldu Şehr-i Ramazan,İftardaki dualarAçar gökte semalarMücrimlere deval...
Şair: Hulusi TATAR
Bizim edebiyatımız sadece Türkiye’de vücût bulan büyük söz ve kelime hazinesinden ibâret değildir. Bu bereketli edebiyat, Balkanlar’dan Kırım’a, Kerkük’ten Azerbaycan’a, Özbekistan’dan Doğu Türkistan’...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Dünyada mevcut olan kıtalar arasında bir kıyaslama yaptığımızda galiba en “mazlum kıta” olarak Afrika’yı kabul etmek gerekiyor. Bu siyah kıtanın mağduriyeti, mazlumluğu nereden geliyor peki? Niçin hep...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
15 Temmuz ihanetinin üzerinden tam 7 sene geçti. Dünyadaki emperyalist ülkelerin kullandığı ve ülkemize musallat ettiği cemaat görünümlü ama aslında bir istihbarat örgütü olduğu ortaya çıkan FETÖ’nün ...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM