GÖNÜLLERİ SÜSLEYEN ADAM: SÜHEYL ÜNVER MEHMET NURİ YARDIM
Batıdan esen sert rüzgârlar bütün renkleri, türlü desenleri ve birçok çizgiyi silip süpürmüştü. Bize ait olan, özümüzden kalan, irfanımıza dair, hem sesimiz hem de nefesimiz muhteşem bir sanat silinip gitmişti. Ufalmış, uzaklaşmış, kaybolmuştu âdeta. Resimler ruhsuz, şekiller tatsız, tablolar cansız, tuvaller heyecansız, fırçalar etkisiz kalmıştı. Bunu gören Süheyl Hoca boş durmadı. Durumdan vazife çıkarıp hemen kolları sıvadı. Çıkarıp yüreğini, gönlünü ve kafasını koydu ortaya. Medeniyetimize sahip çıkan eller birken, on oldu, on iken yüz, sonra da bin, binler... Sayfalar canlanıverdi. Minyatürler dile geldi. Hatlar kımıldadı. Ebrular akıverdi. Tezhipler sayfaları süsleyiverdi. Nakışlar peşinden sürükledi incecik çizgileri. Bir canlanma, bir hareket, bir heyecan başladı her yerde. Bir his dalgası yayıldı bütün Türkiye’de. Atölyeler kuruldu sonra vatan sathına. Narin eller sarıldı kalemlere, fırçalara. İnce ruhlar geleneği keşfetti. Geçmişin güzellikleri artık fark ediliyordu. Maziden alıp zarafeti, usulca işlemeye başladı hassas canlar... Gelenek artık geleceğe taşınıyor, rengârenk zarif minyatürler ölü raflardan canlı duvarlara yerleşiyordu. Koca bir millet, sanatıyla yeniden doğuyordu. Bir Mektep Adam: Süheyl Ünver Geleneksel Türk sanatları bugün büyük ilgi görüyor. Gençler sevgiyle koşup öğreniyorlar bu ölümsüz maharetlerimizi... Düne kadar burun kıvrılan öz sanatlarımız, önemsenmeyen has eserlerimiz bugün el üstünde, baş üstünde tutuluyor. Artık tezhip, ebru, hat, minyatür en gözde sanatlar! Sadece yurtiçinde değil, yurtdışında da alaka çekiyorlar. Farklı ülkelerde art arda sergiler açılıyor. Peki, bu sevindirici gelişmede en çok kimlerin payı var dersiniz? Tabii ki bugün ebedî mekânında bulunan başta merhum A. Süheyl Ünver ve diğer büyük hocaların emekleri çok büyük... Ömrünü İstanbul’a ve ebedî güzelliklerine adayan Süheyl Ünver, tek başına bir enstitü, bir akademi, bir üniversiteydi. Vefatından bir yıl önce kendisini ziyaret etmiş ve bir görüşme yapmıştım. İstanbul’un manevî coğrafyasını bu kadar iyi bilen, estetiğine bu derece düşkün bir ikinci adam var mıydı bilemiyordum. Hocaya büyük bir hürmet ve minnet duyuyordum. Ziyaret esnasında o da bana sevgisini esirgemedi doğrusu. Hekimdi, tarihçiydi, ressamdı. Kısacası hezarfendi, pek çok hünerin sahibiydi. Ama hepsinden önemlisi bir gönül insanıydı. Sanat pazarında güzellikler devşiren yufka yürekli bir dervişti. Unutulmuş, yitmiş sanatlara el atmış, onları ihmalden kurtarıp değerlerine dikkat çekmişti. Toprak mermere dönüşmüş, hatlar güzelleşmişti. Süheyl Hoca’yı Evde Ziyaret 1985 yılında kendisini evinde ziyaret etmiştim. Görüşmemizde geleneksel sanatların ihyâ edilmesi gerektiğini söylüyor ve bu yolda devlet ve millet olarak büyük çabalar harcanması gerektiğini ifade ediyordu. Doğrusu o, bu konuda üzerine düşen görevi hakkıyla yerine getirmişti. Kurslar düzenlemiş, konferanslar vermiş, mecmualara ve ansiklopedilere makaleler yazmış, muhtelif eserler kaleme almıştı. Kütüphanelerde bizzat kendisinin doldurduğu 1200 civarında ‘defter’den bahsediliyor. Asırlık bir ömrü ölümsüz sanatlara, ebedî güzelliklere adamıştı. Nasibi olanlara tezhip ve minyatür dersleri veriyordu. Cerrahpaşa, Topkapı ve Kubbealtı Nakışhaneleri, hocalık yaptığı üç güzel mekândı. Evinde de ders verdi, talebe yetiştirdi. Mimariden çok iyi anlıyor, resim yapıyor, hat, ebru, minyatür ve tezhip ile hemhâl oluyordu. Bütün dünyasını âdeta bu güzellikler kaplamıştı. Çizgi, renk, desen ve motiflerden oluşan bambaşka bir kâinat içinde yaşıyordu. ‘Nadir hoca’lar neslindendi. Üretken, verici, donatıcı, kuşatıcı ve zenginleştiriciydi. İlmini kıskananlardan değildi asla. Aksine samimi olarak isteyen herkese birikimini aktarıyordu. İstanbul Rehberi Süheyl Hoca’nın eserleri arasında yıllar önce neşredilen İstanbul Rehberi çok önemli bilgi, belge ve arşiv resimlerini ihtiva ediyor. Bu eserde yer alan mıntıkalar arasında Eyüp, Fatih, Aksaray, Haseki, Kocamustafapaşa, Topkapı, Yedikule, Beyazıt, Eminönü, Vefa, Topkapı Sarayı, Galata, Boğaziçi, Kadıköy ve Üsküdar da bulunuyor. Albümün içindeki değerli çalışmalar ve açıklayıcı bilgiler sonu gelmeyen bir İstanbul seferine ve keşfine çıkarıyor İstanbulseverleri. İstanbul Rehberi, “Tarihte İstanbul” bölümüyle başlayarak “Fetihten önce İstanbul”, “Fetih ve İstanbul”, “Osmanlı’dan Cumhuriyete”, “Cumhuriyet Dönemi’nde İstanbul”, “Dersaadet ve Üç İstanbul” başlıklarıyla İstanbul'un tarihî seyrini ve serüvenini özlü ve kısa bilgilerle ortaya koyuyor. Ardından İstanbul’la ilgili tarihî, mimarî, kültürel bütün şehir dokusunu rafine bir biçimde okuyucuya sunuyor. İstanbul’un ilçeleri; cami ve külliyeleri, müzeleri, kilise ve sinagogları, hasır, yalı, köşk ve konakları, hamamları, sütunları ve kuleleri, çeşme, sebil ve sus tesisleri, mezarlıkları ve türbeleri, tekkeleri, kamu binaları ve ziyaret binaları, özel kütüphaneleri, doğal güzellikleri ve son dönem modern mimarî özellikleri görsel malzemelerle, harita ve fotoğraflarla İstanbul için tam bir rehber niteliğinde. Sevdiğim İstanbul Sevdiğim İstanbul eserinde de Süheyl Ünver’in Karacaahmet, Topkapı Sarayı, Bebek, Kuruçeşme, Salacak, Üsküdar, Eyüpsultan, Silivrikapı, Harem, Beykoz, Kandilli, Anadoluhisarı, Haseki, Altunizâde ve Çamlıca Kısıklı’da gördüğü ve resmettiği eserler yer alıyor. İstanbul’dan Bir Demet’te yer alan resimler arasında Karacaahmet, Üsküdar, Doğancılar, Eyüpsultan, Gümüşsuyu ve Beyazıt çevresi bulunuyor. Hoca, bu semtlerde gördüğü çeşmeleri, camileri, türbeleri, mezarlıkları ve diğer tarihî mekânları resmediyor. Tanpınar’la Karşılaşması Ahmet Hamdi Tanpınar ile Süheyl Ünver’in, Beyazıt Camii’nin önünde, Beyazıt Meydanı’nda tarihî bir karşılaşması vardır. Tanpınar’ın acelesi vardır, çünkü üniversiteye gitmektedir ve derse girecektir. Ancak söyleyeceği önemli bir söz vardır. Bir vasiyet gibidir bu kelâm. İstanbul’u Sühey Ünver’e emanet edecektir. Zaten bu ayaküstü görüşme iki büyük üstadın son mülakatı olur. Zira birkaç gün sonra Tanpınar vefat eder. Bu unutulmaz karşılaşmayı Süheyl Hoca’dan dinleyelim: “Ahmet Hamdi Tanpınar yakın arkadaşımdı. Ara sıra ayakta konuşurduk. Bir gün Beyezit’te rastladım. Hızlı hızlı üniversiteye gidiyordu. Benim yanıma geldiğinde, ‘Merhaba Süheyl!’ dedi, hemen gitti. Herhâlde derse girecek diye düşündüm. Beni epey geçtikten sonra tekrar seslendi, geri döndü ve hızlı hızlı tekrar yanıma geldi. ‘İstanbul sana emanet...’ dedi, gitti. Ben Amerika’ya giderken Yahya Kemal de, ‘İstanbul’u bırakıp nereye gidiyorsun?’ demişti.” Huzur yazarı büyük bir gönül ferahlığı içinde İstanbul’u ehline, yani Süheyl Hoca’ya emanet etmişti. Acaba büyük sanatkârımız giderken İstanbul’u kimlere teslim etti? Şimdiki hayrü’l-halefleri bu nadide şehri kimlere bırakacak? Bu konuda ümitsiz olunmamalı. Kedere mahal yok. Zira gök kubbenin altı boş durmaz. Bu kutlu, mübarek ve müjdelenmiş şehrin her zaman sahibi, sahipleri olmuştur. O mübarek eller, kendilerine tevdi edilen hizmeti mutlaka yerine getirir. Türk’ün ve İslâm’ın bu aziz, saltanatlı muhteşem şehrini büyük bir zevk ve şevkle imar, ihya ve inşa ederler. Medeniyetimizin ihtişamını yâre de ağyâre de gösterirler. Güzel Sözlerinden Süheyl Hoca’nın unutulmayan, ibretli, hikmetli ve istifa edilecek çok güzel sözleri vardır. Onlardan biri de şudur: “Ebedî olan ruh güzelliğidir. Bu dünyada hiçbir güzele âşık olmadan bütün güzellere âşık oldum ve her güzellikte sevdiğimden bir parça buldum.” Şu sözü de herkesi alakadar eden mühim bir tavsiyedir: “Herkesin bir mesleği olmalı, bir de meşgalesi. O meşgale bütün kültürümüzdür.” Bir başka sözünü de sahaf dostum Halil Bingöl, sosyal medya hesabında paylaşmıştı: Hoca 1958 yılında tezhip-minyatür atölyesinde dostları ve talebelerine şöyle demiş: “Adam olmanın çaresine bakmalı arkadaşlar…” En yakın talebelerinden İnci Ayan Birol da Hoca’nın bir tavsiyesini şöyle naklediyor: “15 Ekim 1966 günü, ilk çocuğumuz Ali Selçuk bir ay on günlük iken birlikte hocam A. Süheyl Ünver’i ziyaret ettik. Selçuk için güzel temennilerde bulunduktan sonra bana dönerek: ‘Kızım sakın çocuğunuzu terbiye etmek için uğraşmayın. Sizin terbiyeli olmanız yeter. Çünkü çocuk duyduğunu değil, gördüğünü yapar. Onlara örnek olmak gerekir.’ demişlerdi.” Daha sonra kendisiyle görüştüğüm Hoca’nın torunu Selmin Ünver, çocukluğunda güzel bir arkadaşlık kurduğu dedesinden sevgiyle bahsetmiş ve şöyle demişti: “Küçücüktüm. Dedem evde devamlı yazıp çizerdi. ‘Her şeyi not alın.’ derdi. Devamlı meşguldü. Suluboya yapardı. Vefatından bir gün öncesine kadar Cerrahpaşa’ya gider öğrencilerine ders verirdi. Evde şevkle çalışır, her yaptığını gösterirdi. Ev âdeta bir okuldu. Bir insan olarak sevgi doluydu. Uzaktan uzağa sever, bakışıyla okşardı.” Yeni Süheyl Hocalar Yetiştirmek 17 Şubat 1898 tarihinde doğmuştu. Yine aynı ayda 14 Şubat 1986 tarihinde büyük yerden dâveti aldı ve Hakk’a yürüdü. Süheyl Ünver fani dünyaya veda ederken ardından duaya açılmış binlerce mübarek narin el bıraktı. Ve sevgiyle arınmış pek çok yürek. 35 sene olmuş Süheyl Hoca’yı sonsuzluğa uğurlayalı. Gönülleri süsleyen adam ebedî âlemde, ama talebeleri onun açık bıraktığı hasenat defterini tezhipleriyle, nakışlarıyla ve minyatürleriyle doldurmaya devam ediyorlar. Sınırsız sayfası olan büyük bir amel defteri bu. Rahmet olsun sana Süheyl Hoca, ruhun şâd olsun. Gözün arkada kalmasın sakın; talebelerin ardından yürüyor ve Türkiye’yi, hatta dünyayı sanatımızla süslemeye devam ediyorlar. Şiiriyle Hatime Vermek Süheyl Hoca’nın pek çok kıymetli eseri var. İstanbul’a dair olanların dışında Bursa Defterleri, Edirne Defterleri, Konya Defterleri ve Orta Anadolu Defterleri Kubbealtı Neşriyat tarafından kültürümüze kazandırıldı. Yahya Kemal hakkındaki eseri de mühimdir. Süheyl Hoca’nın şairliği az bilinir. Öyleyse çok güzel ve kıymetli bir şiiriyle yazımıza son verelim: Ben bu kalbimde ilâhî, başka sultân istemem Dilrubâsın tende cânım, başka bir cân istemem Yok muhakkak kalmadı bende vücûd-ı ârizî Her umûrum sende câri, başka ünvân istemem Yok bu âlemde görünmüş ayrı bir dîdâr-ı yâr Nispetimsin tâ ezelden gayrı burhân istemem Dîde-i hakkınla baktıkça göründü birliğin Lâkin ammâ sûretimde şekl-i tâbân istemem Ben lisânımla “Ene'l-Hak” lâfzını etmem bir ân Hâlimi cânım bilirsin lâfz-i üryân istemem Yok Süheyl’in hiçbir vücûdu, var olan sensin Hüdâ Ben bunu bildikçe yârim, başka cânân istemem
Mehmet Nuri YARDIM
YazarBalkanlar’da bizim sesimiz bizim nefesimiz vardır. Hâlâ o dağlarda Osmanlı akıncılarının sesi yankılanır, Tuna’da ve diğer nehirlerde Türk denizcilerinin “Vira Bismillah”ını duyarsınız biraz kulak kab...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Yıllardan beri Filistinlileri soykırıma tabi tutan İsrail, Gazze’yi haftalardır acımasızca bombalıyor. Dünyanın gözü önünde evlerini, camilerini, hastanelerini hedef alarak çocukları, kadınları, yaşlı...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Ölüm haktır ve muhakkaktır. Hepimiz için, bütün Müslümanlar, hatta bütün insanlar için bu gerçek böyledir. Mademki bu mukadder akıbetten kaçış yok. Akıllı olan kişi ölümden korkacağına görevlerini hat...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
“Birlik ve beraberlik”, çok sık duyduğumuz kavramlardan olsa gerek. Öğrencilik yıllarımızdan tutun, mezuniyetten sonra, askerlik görevinde, iş hayatında, kitle iletişim araçlarında, velhasıl bu toprak...
Yazar: Selçuk ALKAN