Esmâü’l-Hüsnâ: Ez-Zâhir
Ez-Zâhir, Allah’ın en güzel isimlerinden biri olarak, “varlığını ve birliğini gösteren birçok delil açısından âşikar” demektir. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de, “O, zâhir ve bâtındır.” buyurulur.
Duyusal ve duyuüstü âlemin gerçekliğini bilen ve her şeyi en güzel bir biçimde yaratan Yüce Allah, güzellik unsurunu eşyanın özüne, aksâmın ayrılmaz bir parçası olarak yerleştirmiştir. İnsan, varlık kategorilerindeki mükemmel sanat eserlerini görüp büyük sanatkârı aklın rehberliğinde tanıma özelliğiyle hayvanlardan ayrılır. Yerin ve göklerin melekûtuna, kendi öz varlığına (enfüs), dış dünyaya (âfâk) ve orada görülen hayret uyandırıcı nesnelere bakmak sûretiyle Allah'ın varlığını ve birliğini bilebilir.
İnsan, büyük âlemle birlikte sonradan var edilen tek bir yaratıcının eseridir. O hâlde, âlemde zâhir olan bu kozmik düzen, Hakîm Yaratıcı’nın hikmetine kanıttan başka bir şey değildir. Hatta kozmik sistemdeki şu yardımlaşma kanunu sayesinde; güneş ve ay, gece ve gündüz, yaz ve kışın yaptığı yardımlaşma ile bitkiler kanalıyla, canlı varlıkların rızkı teşekkül ediyor.
Hayvanlar da Allah'ın emri ile insanların et, süt, kürk, yük vb. ihtiyaçlarını karşılıyor. Hayvânî ve nebâtî olan gıda maddelerinin, bir nev'î, yeryüzü ve gökyüzünün izdivâcından tevellüd ettiklerini bile söyleyebiliriz. Bütün bunlar, Yüce Allah’ın ez-Zâhir isminin varlıktaki tecellîsinin nümûneleridir.
Tabiat (âlem), Allah'ın bir âyetidir. Bu kevnî âyet üzerinde düşünenler, Yüce Yaratıcı'ya yol bulabilirler. Çünkü onun her bir zerresi Hâlık-ı Muhtâr'ın ezelî damgasını taşımaktadır. Kur’ân, bu âlemden çokça bahsediyor ve bakışlarımızı sürekli ona çevirmemizi istiyor.
"Üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki onu nasıl binâ etmiş ve nasıl (ışıklarla) donatmışız! Onda hiçbir çatlak da yok." Bu âyetten çıkarmamız gereken mesajın ilki, insanın bilimsel anlamda merak ve ilgilerini içinde yaşadığı gezegenin dışına yönlendirmesi, ikincisi ise insanın bu hikmetli, düzenli ve amaçlı yaratılış karşısında, yaratanını takdir etmesidir.
Kur’ân’ın bir yorumu durumunda olan el-Hikme adlı eserinde İmam-ı Gazâlî; gökler, yer ve bu ikisi arasındaki yaratıkların belirli bir fonksiyonu yerine getirerek kozmolojik düzene katılmak üzere yaratılmış olduğunu ve her yaratığın bir amaç için var olduğunu ve insanların bu yaratılıştaki hikmetleri düşünerek her şeyi belli bir düzene göre yerli yerince yapan yaratıcıya ulaşacaklarını anlatır.
Netice olarak, âlemin güzelliği her idrâk sahibi insan tarafından kolayca görülüp takdîr edilebilir. Takdîr etmek bir erdemliliktir. İnsanın takdîr hissini, Yüce Allah şu âyetinde dile getirir: "Rabb’imiz! Sen bunu boşuna yaratmadın." İnsan fıtratını dikkate alan Yüce Yaratıcı, tabiat ve insanın varlığında bulunan estetik objeleri sunmakla, teemmül ve tefekküre dayalı bir çıkarımda bulunmanın yolunu açmıştır.
Özetle, bakmasını ve anlamasını bilenler için, Cenâb-ı Hak öyle Zâhir’dir ki O’ndan daha zâhir bir varlık yoktur.
Editör
Yazar
Anadolu irfanı; sevgi, saygı, hoşgörü, yardımlaşma, kanaatkârlık ve maneviyat gibi köklü değerler üzerine kurulu kadim bir halk bilgeliğidir. Bu bilgelik yüzyıllar boyunca kuşaktan kuşağa aktarılmış, ...
Yazar: Editör
Sevgili okurlarımız;Yaz tatili boyunca güneşle oynadınız, dondurmalar yediniz, belki denize gittiniz, belki de dedelerinizle, ninelerinizle zaman geçirdiniz. Şimdi yeni bir serüven zamanı geldi: Okul ...
Yazar: Editör
Rasûl-i Ekrem’in isimlerinden biri de “Nesîb”dir. Nesîb; soyu temiz, nesebi pak, kökü güzel ve asil olandan gelen demektir. Bu isim, Allah Rasûlü’nün hem insanlık tarihindeki yerini hem de doğduğu ail...
Yazar: Editör
15 Temmuz 2016 gecesi, Türk milleti tarihinde eşine az rastlanır bir sınavdan geçti. O gece yalnızca bir darbe girişimi yaşanmadı; aynı zamanda milletin iradesine, demokrasimize ve bağımsızlığımıza do...
Yazar: Editör